Durna; hayatı bir nehre benzeterek sunumuna başladı ve hayat nehrindeki bütünlüğü bozduğumuz vakit hataya düşeceğimizi belirtti. Tıpkı nehirdeki o bütünlük ve akım nasıl muntazam bir şekilde akmaya devam ediyor ve bir sürekliliği sağlıyorsa, gençliğinde hayatın içerisinde sadece “o dönem” ile sınırlandırılamayacağını söyledi.
Modern terminolojiye baktığımız vakit “hayatın” bölümlere ayrılmıştır: bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak sınırlandırmakta ve burada tüm bireyleri bitirmektedir. Ölümden sonrası olan ahiret hayatına hiç değinmeden geçmekte olduğunu söyleyen Durna; her şeyin bir özünün olduğunu, eşyayı ayakta tutanın o “öz” olduğunu, dünya hayatının ruhununsa, ahiret hayatı olduğunu belirtti. Daha sonra ise ahiretsiz dünyanın ruhsuz olacağını, ayakta kalamayacağını yani ahiret üzerinden dünyaya bakılmayınca söylenen her sözün ruhsuz, boş, leş ve kokuşmaya mahkûm olduğunu söyledi. Asıl olanın ahiret hayatı olduğunu, dünya hayatını anlamlı kılan, ona değer veren şeyin ahiret hayatı olduğunu, bu noktayı ıskaladığımız vakit dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olacağını ve bunun da çok büyük bir sıkıntı olduğunu söyledi.
Durna, “İslam aklının” hayatı bir zincirin halkası gibi birbirine geçmiş, birbirine kenetlenmiş bir şekilde gördüğünü, bu halkalar arasındaki parçalanmaya ise müsaade etmediğini belirtti. Parçalanmanın gerçekleşmesi halinde kapitalist sistem, egemen güç ya da şer odakları her dönemde o kişiyi oyalayacak, onları manipüle edebilecek argümanlar sunmakta bebek kreşe, çocuk kafeye, genç eğlence ve hovardalığa, anne dizilere, baba kahveye, dede huzurevine layık görülmüştür. Bunların çoğaltılabileceğini söyleyen Durna, böyle bir anlayış ile birleşmenin gerçekleştirilemeyeceğini, bunun sonucunda aileler dağılmakta ve bireyselleşmeler hat safhaya çıkmakta olduğunu hatırlattı.
“Modern akıl veya düzenin” gençliğin dış görünüşünü her şey olarak lanse etmekte olduğunu, imajın, farklı görünmenin, trend olmanın en büyük değer yargıları olarak kabul görmekte olduğunu söyleyen Durna; takva veya ruh güzelliğinin ise hiçbir şekilde kale alınmadığını belirtti. Bu yaklaşım neticesinde kendi hayatımızda ve çevremizde sık sık karşılaşabildiğimiz kendi bedeninden nefret eden, sahip olduklarını hor gören, sürekli daha fazlasını isteme gibi ne istediğini bilmeyen, nasıl mutlu olacağının farkında olamayan, garip kişiliklerin türediğini, insanların bunun sonucunda çok büyük bir ruhsal travma ile karşı karşıya kaldığını ve birçok insanın bu travmadan kurtulamadığını belirtti.
Gençlik denildiği vakit başlık, gençlik ve sorunları oluyor, bunun ilginç olduğunu ve gençliğin sorun ile beraber anıldığını belirten Durna; Freud’un “gençlik krizdir’’ sözünün de bunu perçinlemekte olduğunu söyledi.
Durna, sunumunun devamında bu dönemdeki gençlerin ‘mahrumiyetten mahrum olmuş’ bir gençlik olduğu tanımlamasında bulunarak, her şeyi çok çabuk elde edebilen, sınırlamanın olmadığı ve sıkıntılardan uzak bir şekilde yetiştirildiğinden bahsetti.
Daha sonra aşağıdaki konu başlıkları hakkında konuşuldu:
Gençlerin sorunları nelerdir?
Kendisinden koparılmışlık.
Gerçeklikten kopartılmışlık. (sanal alemde yaşıyorlar)
Anlamdan kopartılmışlık.
Allah’tan kopartılmışlık.
Gençliğin en büyük sorunlarının ise ciddiyetsizlik, samimiyetsizlik ve fedakârlıktan uzak olunması olduğunu söyleyen Durna, model olarak sahabe gençliğini ve o dönemde yaptıklarına baktığımız vakit gerçekten de dönemimiz gençlerinin ve özellikle kendi yaşadığımız gençlikten ne kadar uzak olduğumuzu çok rahat bir şekilde görebileceğimizi söyledi.
Durna, sunumunun devamında sahabe neslinin gençlerinden örnekler vererek gençliği ve gençliğin sorunlarını irdelemeye ve anlamlandırmaya çalıştı. Örnek olarak ilk olarak Hz. Ali’den bahsetti. 11 yaşında Müslüman olmasından, ailesinden bağımsız bir tercihte bulunmasından, baskı ve zulmün arttığı o dönemde peygamberin en yakınında bulunmasından, hicret zamanında Peygamberin yatağına uzanıp onun yerine geçme gibi büyük fedakârlık ve adanmışlık halinden bahsetti. Günümüzde ise bilgi yaşı ilerledikçe insanların sorumluluk alma ve fedakârlıkta bulunma yaşı daha ileri bir döneme ertelendiğinden bahseden Durna; mesela bilgi yaşı 13 ise sorumluluk alma yaşının 18-19 gibi olduğunun söyledi.
Başka bir örnekte Usame Bin Zeyd Peygamber Efendimiz daha 18 yaşında bir gence ordunun komutanlığını veriyor. Orduda kimler var: Ömer, Ali, Osman gibi öncü şahsiyetlerin olduğunu söyleyen Durna, burada peygamberin gençlere verdiği önemi onların sorumluluk alma gücünü gördüğümüzü bunun dünyamızla kıyaslandığı vakit çok büyük bir şey olduğunu söyledi.
Başka bir örnekte, Erkam Bin Ebu Erkam’dan bahsetti. Erkam’ın, Ebu Mahsumoğullarından, Resulün en büyük düşmanı Ebu Cehilin ailesinden bir fert olduğunu belirttikten sonra, onun daha 18 yaşında bir genç olarak Resulü evinde misafir ettiğinden, evini tüm Müslümanlara açarak evini okul olarak vakfettiğinden bahsetti. Bu sürecin dört yıl boyunca sürdüğünden sabah, öğle, akşam demeden tüm mesaisinde 40-50 kişiyi tüm tehdit, zorlama, baskı ve zulümlere rağmen ağırladığından bahsetti. Bunu yaparken tabi ki tek başına değildir, kendisi 18 yaşında, eşinin de muhtemelen 16 yaşlarında olduğunu belirten Durna bunca yükü ve fedakârlığı eşi ile birlikte üstesinden gelebildiklerini söyledi. Durna günümüzle kıyasladığımız vakit bir kardeşimizin evine misafir olarak gidebilmek için günler öncesinden randevu alma gibi bir zorunluluğun olduğu devrimizde ne kadar büyük bir iş olduğunu görürsünüz dedi.
Durna daha sonra sahabe gençliğinden Talhalardan, Umeyrlerden, Musablardan, Saadlardan ve Caferlerden örnekler vererek ile konuyu biraz daha detaylı inceledikten sonra sunumunu sonlandırdı.
Tüm bu gençlerin ortak özellikleri ise;
Ahlaklılar
İradeliler
Şahsiyetliler, özgüvene sahipler
Ehli Hizmetler, fedakarlar
Gri tonları yok; ya siyah ya da beyaz diyorlar. Nefislerine göre düşünce üretmiyorlar.
Çözüm önerisi olarak aşağıdaki konu başlıkları hakkında konuşuldu:
Şahsiyetli, fedakar gençleri yetiştirmek için bizlerin örnek olması gerekiyor.
Sağlam aile yapısının oluşturulması
Site oluşturulmalı, gençlere İslami ortamlar hazırlanmalı, gençler nereye takılırlarsa, nerenin havasını teneffüs ederlerse, takıldıkları yerleri ciğerlerine çekerler. Olumlu ise olumlu, olumsuz ise de olumsuz yönde etkilenirler. Bu da gayet normaldir.