“Annesi Ermeni’ymiş”

Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından Büyük Millet Meclisi’ne girmiş bir hanım var: adı Canan Arıtman. Geçenlerde bildik “magazinimsi” medya üslûbu içinde silâh merakından ötürü gündeme gelmişti. Şimdi ise kendi çabasının sonucu olarak gündemde: son günlerin “Ermeniler’den özür dileme” tartışmasının içine atılmasıyla.

Canan Hanım’ın sorunu Abdullah Gül’le. Ne yapmış Abdullah Gül? Bu özür dileme kampanyası karşısında, “Türkiye özgür bir ülkedir. Böyle bir şey yapılabilir, olabilir” demiş. Yani Başbakan Erdoğan gibi mantık dışı sözlerle saldırmamış, ortada özür dilemeyi gerektiren bir durum olduğunu kabul ve beyan eden kişilere. Cemil Çiçek üslûbuyla da konuşmamış (bunları yapsa Canan Hanım sinirlenmeyecekti). Öyle bir durum olduğunu da söylememiş Abdullah Gül (kim bekleyebilirdi ki söylemesini?). Sadece bunu yapanların bunu yapma hakkını teslim etmiş.

Canan Arıtman işte buna kızıyor. “...cumhurun, yani Türk milletinin Cumhurbaşkanlığı’nı yapsın, etnik kökenin değil” diye bir cümle kuruyor. Yani, Gül, bu bildiriyi hazırlayanlara Erdoğan gibi saldırganlık göstermemekle, “Ermeni kökeninin Cumhurbaşkanlığı”nı yapmış oluyor. Ama Canan Hanım zaten arkasını da getiriyor. Gül’ün dayısı İzmir’de bir hastanede uzmanmış, bir gün asistanlarına Gül’ün annesinin Ermeni olduğunu söylemiş.

Yani Cumhurbaşkanı’mız bir “kripto Ermeni”! Yani hem “dinci”, “yobaz”, “gerici”, hem de Ermeni. Canan Arıtman’ın fedakâr bir evlâdı olduğu büyük Türk milletini yok etme (büyük) planının birkaç kaynağını birden içinde taşıyor!

Canan Arıtman’ın kişisel melekelerine tamamen sahip biri olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Gelgelelim, zihninde ve mutlaka kalbinde taşıdığı tipteki milliyetçi ideoloji bazı ciddi bunama (“erken” denemez, “gecikmeli” demek daha doğru olacak) sinyalleri vermeye başladı.

Bu sözleri söylemekle (bir ara “Ermeni dölü” diye konuşan ve şimdi MHP’de uygun yerini bulan İçişleri Bakanı’ndan ne farkı var?), bir “etnik köken milliyetçisi” olduğunu kendi ağzıyla açıklamış olmuyor mu? “Biz adamın kökenine bakarız, ona göre yargılarız” demiş olmuyor mu –bunun aksine söylediği “zevahir kurtarma” lakırdılarına mı bakacağız, bu iddialı iddiaya mı? “...Biz bunu ‘dindar Cumhurbaşkanı’ propagandası yaptıkları dönemde de biliyorduk, lafını bile etmedik” buyurmuş. O dönemde “seyfiye” ile “ilmiye” el ele vermiş, her türlü hukuku çiğneyerek bu Cumhurbaşkanlığı olayını engellemeye çalışıyordu. Arada Canan Hanım’ın “O adam Ermeni’dir, Ermeni’den doğmadır” çığlıkları güme gidebilirdi. Demek bu “bilgi”yi daha avantajlı kullanılabilecek bir sefere saklamış. “...Biz annesinin Ermeni kökenli olduğunu unutur, bir daha da hatırlamazdık...” diyor. Gül, o bildiriyi çıkaranları lânetlemeyince, Canan Hanım da “unutamadığı” bu korkunç gerçeği açığa vurmuş. Şu üslûp, yalnız bir “etnik köken milliyetçiliği”ni göstermekle kalmayıp, bu Hanım’ın gözünde (herhalde bir “zihni” olduğuna göre, orada da) “Ermeni doğmuş olma”nın ne gibi anlamlar taşıdığını da açığa vurmuyor mu?

Vuruyor. Canan Hanım kendi özgür iradesiyle, taşıdığı ve sözcülüğünü yaptığı milliyetçilik çeşidinin aslî özelliklerini açıklıyor.

Açıkladığı içindir ki Genel Başkanı da mahcup olup telâşa kapılıyor; o da, “Böyle şey olmaz. Biz kökene bakmayız” gibi bir şeyler söylüyor.

Canan Hanım bu dehşetengiz ifşaatını şöyle bir ay kadar önce yapsaydı Genel Başkan muhtemelen böyle telâşa kapılmazdı. Hattâ memnun bile kalabilirdi. Ama şu çarşaflar, rozetler, “tek-parti” geçmişi üstüne sözler, derken, yön değiştirmiş gibi yaptı ve “ikinci bir emre kadar ‘Sosyal-Demokrat’ görünün” demiş oldu (“İkinci” yanlış. Böyle çok emir geldi geçti Baykal’ın Başkanlığı’nda –“yeni” bir emre kadar, diyelim).

Ama Canan Hanım gibi milletvekillerini bu kararından önce beğenip seçtiği için, onlar da aslî dünya görüşlerini açığa vuruyorlar ve sonuç böyle oluyor.

Bitirmeden bir de şunu sorayım: bu Ermeni kadın nasıl olmuş da orta Anadolulu bir Türk’le evlenmiş. Ailesi izin vermiş ve hoş karşılamış mı izdivacı? Yoksa ailesi yok muymuş? Yoksa, niçin yokmuş? Niçin bu ülkede bunca insanın ailesinde bir Ermeni kadın (nedense “erkek” de değil) bulunuyor? Canan Hanım, bunlara da bir cevap verir gibi oldu.

TARAF