Annemin Reçelinden Annemin İmanına…

Emperyalizm, Siyonizm, despotizm, diktatörlük, Tevhid, Adalet, Şirk… Uff amannn ağzımızın tadı bozuldu, kardeş annemin reçelinden azıcık versene, imanıma pardon ekmeğime süreydim!

Musa Üzer / Haksöz Haber

Rahmetli Akif boşuna dememiş hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi tarih diye… Charlie Hebdo olayı sonrasında yazılıp çizilenleri ibretle takip etmek gerek. Kitab-ı Kerim’de Rabbimiz “Peygamber, mü'minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir” buyururken ve siyer kitaplarında “Anam babam sana feda olsun!” sözü sahabenin meşhur sözü olmuş iken zor zamanlarda konuşamama vakasıyla karşılaşıyoruz.  Yaşadığımız coğrafyada zulmün ve ceberrutluğun simgesi olmuş Başörtüsü yasağı tartışmalarında Müslümana yakışan şekilde izzetli bir şekilde direnemeyenler bozulan ağızlarının tadını yeniden keşfetmek için Başörtülü hanımların Annelerinin reçelini yapamadığı tespitinde bulunmuşlardı.

Küresel güçlerin ve işbirlikçilerinin tam tekmili saldırdığı bugün de birilerinin ağzının tadı bozuluyor anlaşılan. Ötekine kendini kabul ettirme acziyetinden tutun kendi öz varlığından dahi şüpheye düşecek kadar komplocu saçmalıkları dillendirmeye kadar sefih bir görüntü hakim. Hegemonyanın İslam ve Müslümanları kendi paradigmasına göre konumlandırma dayatmasına karşı çıkamayanlar bu sefer de annemizin imanını keşfettiler. Selefilik ile ilgili değerlendirmeler bir oryantalizmin soğuk, yabancı, ötekileştirici dünyasından çok da uzak değil.

Ne diyor muhteremler: Özet olarak; “kültür, irfan ve medeniyetiyle muhteşem İslam mirası yerine kafalarının içi boş selefiler ellerinde tüfek habire öldürüyorlar.” Yusuf Ziya Cömert, Yeni Şafak’taki köşesinde “IŞİD değil annemizin imanı” gayet cesur bir şekilde iki paragrafta bahsettiğimiz hususları içten ve bütüncül bir şekilde ortaya dökmüş. Güzelim ibn Sinalar, ibn Rüşdler okunsa böyle mi olacak? Hele Hafızlar, Mevlanalar okunsa bu eşkıyalar ortaya çıkabilir miydi? (Bakınız Moğol istilasına.) Annemin reçelinden sonra bir de annemin imanı çıktı şimdi!

Kaide’yi, IŞİD’i bilmeyiz ama bildiğimiz ve Yusuf Ziya Cömert’in de bildiği bir hakikat daha var. Ayetullah Humeyni her ne kadar Sadra çizgisinde olsa da ibn Sina’yı iyi bilirdi ama o filozof haliyle Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermişti. Sayın Cömert o dönemlerde Tevhid dergisini çıkardığı için iyi hatırlayacaktır. Demek ki neymiş sorun ibn Sina’da değilmiş.

E tabi gül gibi dünyada yaşıyoruz. Nedim’in “geh varıp havz kenarında hirâman olalım. geh gelip kasr-ı cinan seyrine hayran olalım. gâh şarkı okuyup gâh gazelhan olalım. gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e” dediği bir dünya. Emperyalizm, Siyonizm, despotizm, diktatörlük, Tevhid, Adalet, Şirk… Uff amannn ağzımızın tadı bozuldu, kardeş annemin reçelinden azıcık versene, imanıma pardon ekmeğime süreydim!


Yusuf Ziya Cömert'in Yazısı:

IŞİD değil annemizin imanı / Yusuf Ziya Cömert

İbn Sina’nın 200 civarında kitabı varmış. Ben bunlardan on onbeş tanesini gördüm. Sayfalarına dokundum, bazı paragraflarını okudum. Birinin de tamamını okudum. Allah razı olsun, Litera Yayınları Türkçe’ye kazandırdı. Sade İbn Sina’yı değil, başka İslam düşünürlerini de yayınlıyor Litera. Büyük hizmet.

İbn Rüşd’ün eserleri 150’den fazla. Farabi’nin de 100-150 civarında eseri olduğu tahmin ediliyor.

Gazali, İslam düşünürleri arasında Türk okurunun en çok tanıdığı şahsiyettir. Bildiklerimiz, İhyau Ulumu ed-Din, Kimya-yı Saadet, El-Munkizu Mine’d Dalal, Tehafütel Felasife ve birkaç tane daha.

İbn Arabi’nin kitaplarının sayısı bilinmiyor. Belki 40-50’dir, belki 100-200...

İslam tarihinin 1400 yılını dolduran tefsir, hadis, fıkıh külliyatı...  Büyük İmamlar, takipçileri.

Hassan Bin Sabit’ten başlayıp İmam Busayri’lere, Hafız’lara, Sadi’lere, Fuzuli’lere, Attar’lara, Mevlana’lara, Şeyh Galip’lere ve taa bugünlere kadar gelen muhteşem şiir ve edebiyatımız...

Gazali’nin yukarıda saydığımız kitaplarının, sadece isimlerini... Kitapların içini değil, sadece isimlerini, bocalamadan okuyacak insanlarımızın sayısı kaçtır?

Haşa... Bunlardan bir ‘şanlı tarih’ hamaseti çıkarmak gibi bir niyetim yok. Ben bunları tarih olarak görmüyorum. Bunlar, eğer farkederseniz, eğer önemserseniz, bugünün de gerçeğidir.

Şimdi, şu IŞİD tantanalarının arasında, nerden çıktı bu filozoflar, imamlar, mutasavvıflar, şairler?

Gerçekten, nerden çıktı, ne lüzumu var?

İşte selefiler. Onları konuş. Bıçak ellerinde kesiyorlar. Tüfek ellerinde, habire öldürüyorlar. Onlardan bahset.

Ve sonunda de ki, bu Müslümanlar kavga ederler, kesip biçerler. Bunlardan bir şey olmaz.

Bunu demek için din bilmeye de gerek yok, dil bilmeye de. Konuş bunları.

Kafanın içi boş olsun zararı yok. Boş kafa, teneke gibi daha güzel öter. Konuş, konuş, eko yapsın.

Selefi? Tamam, selefiler konuşsun.

İbn Rüşd filozof, İbn Sina filozof. Bunların lüzumsuz olduğunu Gazali kendisi söylüyor.

İbn Arabi zaten sapık. Tuhaf şeyler yazıyor. Farabi’nin Şii mi ne olduğu belli değil. İbn Haldun Timur’a nazik davranmış. Mevlana sema yapıp duruyor. Neymiş o sema? Hafız’lar Fuzuli’ler hayal aleminde. İbn Hayyam sarhoş.

Tefsir külliyatına hiç lüzum yok, otur, kendi tefsirini kendin yap. Hadisler zaten uydurma.

Fıkıh da neymiş? Biz hepimiz kendi çapımızda fakihiz...

Bittiii... Okunacak, yazılacak bir şey yok.

Hepimiz mutluyuz sloganlarımızla.

Gerçekten de, bu İslam, ne kadar sığ, ne kadar katı, ne kadar az!

Böyle bir İslam icad edersin. Müslümanların büyük çoğunluğunun bilmediği bir İslam.

Kafa kesen, vurup kıran,  bağırıp çağıran bir İslam.

Onu büyüterek, onu öne çıkararak, onu göstererek, bütün Müslümanları mahkum edersin.

Bunu herkes kendi hayatında yaşamıştır. Bir Fadime Şahin imal edersin, bütün başörtülü, iffetli kadınları ona indirgersin.

Hayır, Fadime Şahin’in şahsına bir sözüm yok. O’na sadece merhamet duyabiliriz. Ama yaşamadık mı, 28 Şubat’ta, bütün başörtülü kızlar Fadime Şahin’e, bütün mütedeyyin erkekler Ali Kalkancı’ya indirgenmedi mi?

28 Şubat, askeriyle bürokratıyla, medyasıyla onların üzerinden hepimizi linç etmedi mi?

Böyle olmuyor mu?

Mısır’ı hatırlayalım. İhvan-ı Müslimin’i.

Şiddet’e hiç bulaşmayan, sadece, Sisi’nin askerlerinin ve Baltacı katillerin kurşunlarına maruz kalan İhvan'ı, Batı ve Doğu, bir olup linç etmedi mi?

Çünkü İhvan, gerçekti. Ciddi bir alternatifti.

Medeniyetin, ilimin, irfanın, imanın hiç konuşulmamasının sebebi budur.

IŞİD’i koyarsın dünyanın önüne, kültürüyle, irfanıyla, medeniyetiyle, muhteşem İslam mirasını IŞİD’e indirgersin ve mahkum edersin.

IŞİD’i gösterip Gazali’yi, İbn Sina’yı, Farabi’yi, İbn Arabi’yi vurursun.

Veya İskilipli Atıf Hoca’yı. Herkes, bildiği başka bir şehidin adını anabilir. Hepsine rahmet olsun.

Hepsinden önemlisi, annemizin imanını vurursun.

Bugün, dünyayı güdenlerin tehdit olarak gördüğü şey IŞİD değildir.

Bir uygarlık olarak, bir kültür olarak, bir yaşam biçimi olarak, İslam’ın kendisidir.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...