Faruk Beşer’in Yeni Şafak gazetesindeki yazısı:
Kuranıkerim’in en sevdiğim kavramlarından biri ihsan’dır. İhsan, hüsün/güzellik kökünden gelen bir kelimedir. Güzel olanı güzel bir şekilde yapmak demektir. Yani hem yaptığınız iş güzel olacak, hem de onu, yapılabilecek yolların en güzeliyle yapacaksınız. Bu iki şarta bir de niyeti ekleyebiliriz; güzel bir işi, en güzel şekilde ve güzel bir niyetle yapmak ihsandır diyebiliriz. İhsanı Resulüllah Efendimiz (sa) ibadet için şöyle tarif etmiş: ‘İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de, O’nun seni gördüğü bilinciyle’. Kulun her fiilinin iki şartla ibadet olabileceğini düşünürsek bu hadisi şerifin bütün işlerimiz için geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Doğru bir işi güzel bir niyetle yapmak. İşte bu iki şartla kulun her eylemi ibadete dönüşebilir ve her işimizi Allah’ı görür gibi yapmakla da ihsan ile davranmış oluruz.
Birisinin ihtiyacını görmek de ona ihsanda bulunmaktır. Çünkü bunun güzel bir şey olduğunda şüphe yok. Ama insan bunu ancak iyi bir niyetle ve en güzel şekliyle yaparsa ihsanda bulunmuş olur. Yoksa her verme ihsanda bulunma olmayabilir. Bozuk bir niyet, ya da kalp kırıcı bir tavır vermeyi bile ihsan olmaktan çıkarır.
İşte bu kavramı Allah anneye-babaya karşı olan görevler için de kullanır: ‘Rabbin hükmünü vermiştir; sadece O’na kulluk edeceksiniz, annenize babanıza ihsanda bulunacaksınız. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlılığa ererse sakın onlara öf bile deme, onları azarlama, onlarla güzel konuş. Şefkatten doğan tevazu kanadını onlara indir de indir ve de ki, ey Rabbim, onlar beni küçükken yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet eyle. Rabbiniz içinizdekini iyi bilir, eğer siz O’nun beğendiği kullar olursanız, O dönüşsüz tövbe edenler için kesinlikle Gafûr’dur/günahları çokça bağışlayıp siler (İsra 23-25).
Mesela annenize ve babanıza yaptıklarınızı ve söylediklerinizi içten mi yapıyorsunuz, zoraki mi yapıyorsunuz bilir.
Bu ayetlerde ihsan kavramının özelliklerinin ilginç şifreleri vardır. Annenin-babanın ihtiyaçlarını karşılama, bunları içten, gönülden ve merhametle yapma. Daha da önemlisi ‘onlar beni küçükken yetiştirdikleri gibisen de onlara merhamet eyle’ cümlesindeki saklı mana. Çünkü anne-baba çocuklarını sevgiyle, merhametle ve en önemlisi, ölmesin büyüsün duygusuyla bakarlar. O halde yaşlanan anne-baba için de çocuklar bu duyguları beslemelidirler ki, ihsan ile davranmış olsunlar. Annesinin babasının ölmesini beklemek çocuğun bütün yaptıklarını ihsan derecesinden düşürür.
İşte böyle bir imana sahip olan insanın annesine-babasına bakması, hem de ihsan ile bakması kolaylaşır. Hukukun yaptırımına bir de böyle manevi bir yaptırım eklenirse kanunun uygulaması kolaylaşır. Aksi takdirde yaşlı insanlara bakabilmek çok zordur. Devlet güçlü ise, sosyal devlet olmanın gereği olarak bunu üstlenebilir ama onların sadece maddi ihtiyaçları giderilmiş olur. Oysa yaşlı anne-baba ihsana daha çok muhtaçtırlar. Bunu güçlü bir Allah ve öbür âlem inancı olmadan başarabilmek çok zordur. Bazen körelmemiş vicdan bunu bir yere kadar götürebilir ama bu nadir bir durumdur. Bu sebeple Ergün Yıldırım Hoca’nın dediğine katılıyorum; anne-babaya devlet değil, çocukları bakmalıdır. En azından bizim hukukumuzda bu böyledir. İmkânları yoksa devlet onlara yardım eder, ama yine onların bakmasını sağlar, onları soğuk ellere bırakmaz.
Bu problem öncelikle evlatların problemi olmakla beraber yaşlılar için başka bir problem daha ortaya çıktı. Son zamanlarda gerek aile ile gerek yaşlılarla ilgili hukuki düzenlemeler aileyi de yaşlılık sorununu da, halletmek şöyle dursun problem haline getirdi. Yaşlılara verilen maaşlar özellikle yaşlı kadınları tek başlarına yaşamayı tercih eder hale getirdi. Bu sebeple eşlerini kaybeden yaşlı erkekler son yıllarını beraberce ve aile huzuru içinde yaşayacakları eş bulmakta zorlanıyorlar. Bu yaşlarda kadınlar bir hayat arkadaşına erkekler kadar ihtiyaç duymuyor. Maaşlarına da güvendikleri için evlenmek istemiyorlar. Hatta yaşlı dırdırı çekmemek için boşanıyorlar bile. Nasılsa maaşları olacak. Oysa bu maaş ona evlenmesi şartıyla verilecek olsa bu durum evliliğe bir teşvik anlamına gelir ve her iki taraf da yaşlılık yıllarını yalnız ve kimsesiz bir şekilde geçirmezler.