Anlayışlı olmak bir erdemdir!

Eva-Maria Düringer, insan ilişkilerinde karşılıklı anlayışın önemine dikkat çekiyor.

Eva-Maria Düringer / kemalsayar.com

Anlayışlı olmak

Bizler anlayışlı insanları severiz. Kendimizi kötü hissettiğimizde, kendimiz için üzüldüğümüzde veya her şeyi berbat edip kötü hissettiğimizde, etrafımızda olmasını istediğimiz insanlar anlayışlı olanlardır. Anlayışlı olmak, başkalarında övdüğümüz ve övdüklerimizden iyi ya da daha kötü olabileceğimiz bir şeydir. Öyleyse soru şu: Bu haslette nasıl daha iyi oluruz?

Cevabı vermek şaşırtıcı derecede zor. Anlayışlı olmak, başka bir kişinin zihninde neler olup bittiğini gerçekten anlamakla pek de bağlantılı değildir. Başkalarının zihnine girme işinde mükemmel olan, ancak soğuk ve mesafeli bir bir psikiyatrist düşünün. "Başkalarını anlamada" çok iyi olduğunu söyleyebiliriz, ancak "anlayışlı olma" konusunda iyi olmadığı kesin. Şimdi bir yardım hattı çalışanını düşünün. Kibar, yargılayıcı olmayan, başkalarının dertlerini dinlemeye hazır, ancak (henüz) insanları iyi anlayamayan. Yine de onu anlayışlı olarak tanımlarız. Öyleyse anlayışlı olmak, başka bir kişinin zihinsel olaylarını kavramanın ötesinde bir şey olmalıdır. Peki ne olabilir?

Anlayışlı olmak bir erdemdir. Aristoteles erdemi; düşünmemizi, hareket etmemizi ve doğru hissetmemizi sağlayan karakter özellikleri olarak gördü. Düşünsel erdemler, her şey hakkında doğru şekilde düşünmemizi ve onları tanımamızı sağlar. Ahlaki erdemler ise, doğru şekilde davranmamızı ve hissetmemizi sağlar. Örneğin; ölçülü bir insan, iyi yiyecek ve içeceklerin sunduğu zevklerden ne çekinecek ne de bunlara aşırı derecede düşkün olacaktır; bunlardan olması gerektiği şekilde keyif alacaktır. Aristoteles ahlaki erdemleri, çok az veya çok fazla duygu ve motivasyonun tam ortası, yani “altın oran” olarak tanımladı.

İyi düşünmekle, başka bir insanı doğru anlamakla bir ilgisi var gibi görünür. Ancak, belirtildiği gibi, bir başkasının zihni hakkında bilgi edinmede iyi olmak, bir dereceye kadar gerekli olsa da, anlayışlı bir tutum için yeterli değildir. Bu da, anlayışlı olmanın yalnızca ve belki de her şeyden önce düşünsel bir erdem olmadığı anlamına gelir. Ancak büyük ölçüde ahlaki bir erdemdir diyebiliriz. Başkalarına nasıl yaklaştığımız; dinleme şeklimiz, ne kadar kabul edici, empatik ve yardımsever olduğumuzla ilgilidir.

İngiliz-İrlandalı filozof Iris Murdoch (1919-1999), başkalarına ilgi göstermeyi, onlara adil bir şekilde ve sevgiyle bakmayı öğrenmenin hayattaki temel ahlaki projemiz olduğu görüşündeydi. Murdoch’a göre önemli olan, zor da olsa, insanları (ve diğer her şeyi) gerçekte oldukları gibi görmemizdir. Asıl zorluk, kendi ifadesiyle, "şişman doyumsuz egomuz"dur. Genellikle dünyaya kendimizi koruyacak ve pohpohlayacak şekilde bakarız. Bakışımız o yöne giderse, algımız otomatik olarak başkalarının ıstırabını aydınlatır. Yaptığımız eleştiriler ile taleplerimizi hafifletir ve muhakememizi, itibarımızı, yeteneklerimizi doğrulayan şeyleri geliştirir. Yani Murdoch'a göre yapmamız gereken iki zor iş vardır: Biri bu filtrelerden kurtulmak, diğeri ise önümüzde duran dünyaya yeniden bakmaktır. Bir işte daha iyi olmak, diğerinde de iyi olmanıza yardımcı olacaktır.

Peki nasıl bir yol izlemeliyiz? İyiliğin Egemenliği (The Sovereignty of Good) (1970) adlı deneme derlemesinde Murdoch, yeni dillerin öğrenilmesiyle dikkat arasında paralellik kurar: 

Dikkat, gerçeklik bilgisi ile ödüllendirilir. Rusça sevgisi beni kendimden uzaklaştırarak, bana yabancı bir şeye, bilincimin devralamayacağı, yok sayıp inkar edemeyeceği veya gerçek dışı kılamayacağı bir şeye götürüyor. Öğrenciden beklenen dürüstlük ve alçakgönüllülük, – bilmediğini biliyormuş gibi yapmamak – onun gelecekte akademisyen olduğu zaman kendi teorisinin yanlış olduğunu söylemekten çekinmeyen bir akademisyen olması adına hazırlıktır. Bir Sprachgefühl (bir dil duygusu) geliştirmek, başka bir organizmaya çok benzeyen bir şeye karşı makul ve saygılı bir duyarlılık geliştirmektir.

Bir insan ve onun zorlukları bana yabancı bir şeylerdir. Bu, onların sorunlarıyla ilgilenmeyeceğim veya benzer bir şey yaşamamış olabileceğim anlamına gelmez. Ancak dünyaya bakış açılarının, duygusal biyografilerinin ve olaylar hakkında düşünme biçimlerinin, en üst düzeyde aşinalık ve iyi niyetle bile olsa, asla tam olarak kavrayamayacağım, hatta kavramaya yaklaşmayacağım şeyler olduğu anlamına gelir. Her zaman bir insana dair anlamayacağımız kısımlar olacaktır. Karşımızdaki kişinin başı bizimle karşılaşmadan önce dertte olsun ya da olmasın, kendimize hatırlatmamız gereken bir şey var: Başkalarına, her zaman onlar hakkında birazcık bile olsa bilgi edinmenin ne kadar zor olduğunu dürüst ve alçakgönüllü bir şekilde kabul ederek yaklaşmak.

Murdoch, "devralmamamız, yok saymamız, inkar etmememiz veya gerçek dışı kılmamamız" gerektiğini söylüyor. Bir kişinin yaşadığı zorluklara saygı duyarak, onlara ne olup bittiğini bildiğimizi varsayan kendimizden emin ve memnun bir şekilde düşünmememiz veya rahatsız edilmek istemediğimiz için başka tarafa bakmamamız gerekir. Bunlar, anlayışlı olmak için, arasında gezinmemiz ve altın oranı aramamız gereken iki uç noktadır.

Bir örnek düşünelim. Arkadaşınızın karısının onu birkaç ay önce terk ettiğini hayal edin. Hala davetlerinizi reddediyor ve onu her gördüğünüzde üzgün ve umutsuz. Onun için üzülüyorsunuz elbette ama sabırsızlanmaya da başlıyorsunuz. 'Zaten birbirlerine hiçbir zaman uygun olmadılar, en iyisi bu' gibi şeyler düşünürsünüz. 'Gerçekten biraz neşelenmeye çalışmalı.' 'Terk edilmiş koca rolünü oynamaktan oldukça hoşlanıyor gibi görünüyor ve bu çok sıkıcı.' Böylece davetleriniz seyrekleşiyor ve bir yıl sonra arkadaşınıza yabancılaştığınızı fark ediyorsunuz. 'Eh, şu anda iyi olduğundan eminim,' diyorsunuz kendi kendinize. ‘Muhtemelen yeni bir kız arkadaşı da vardır.’

Murdoch'un terminolojisinde, daha önceki tepkileriniz devralma ve yutma örnekleriydi. Arkadaşınızın nasıl hissettiğini ve nasıl hissetmesi gerektiğini bildiğinizi ve iyileşememenin onun suçu olduğunu varsaydınız. Gerçekliğini ihtiyaçlarınıza uygun hale getirerek onu yok saydınız çünkü sabrınız tükendi, mantıksızdı ve kederinden bencilleşmişti. Daha sonraki tepkileriniz inkar ve gerçek dışı kılma örnekleriydi. Kendinizi suçlu hissettiğiniz için, artık sizi içermeyen yeni hayatında mutlu olduğunu ve artık onu düşünmenize gerek olmadığına karar verdiniz.

Artık anlayışlı olma durumunda doğru ortamın nasıl görünebileceğini anladık. Ötekinin gerçekliğine farklı bir şey olarak, fethedilmesi gereken bir şey değil (özellikle de zorluk içinde olduklarında) hissetmeye değer bir şey olarak saygı göstermeliyiz. Başka bir kişinin gerçekliğine farklı olduğu halde saygı duymak, özellikle onları iyi tanıdığımızda şaşırtıcı derecede zor olabilir. Hayat boyu süren arkadaşlıklar ve kardeş ilişkileri buna en iyi örneklerdir: örtüşen biyografilere ve benzer özelliklere sahiptirler ve birbirlerinin tercihleri ​​ve zevkleri hakkında her şeyi bilirler. Yine de diğerinin deneyimlerini karşısındaki gibi hissedip bilemezler. Bu anlayış ne kadar basit olursa olsun, kendimize bunu hatırlatmaya devam etmemiz gerekiyor. Erdemli dikkati başarılı bir şekilde uygulamayı başarırsak, ödül Murdoch'un da dediği gibi 'kendinden başka bir şeyin gerçek olduğunun son derece zor idrakidir'. Umduğumuz şey, yeni bir dil öğrenirken kazanabileceğimiz Sprachgefühl'e (dil duygusu) benzer bir şekilde öteki için bir duygu kazanmamızdır.

Ancak sadece bir başkasının ötekiliği için farkındalığa ve duyguya değil, aynı zamanda onların incinmesi durumunda yanlarında olmaya istekli olmamız da gerekir. Film izleyerek geçireceğiniz rahatlatıcı bir akşamı arkadaşınızı aramak ve nasıl olduğunu sormak için feda etmek bunun bir yoludur. Arkadaşınızın kederine, muhtaçlığına, yalnızlığına yer açacak şekilde yanında olmak ise başka bir yoldur. Bu günlerde enerji emen vampirler gibi toksik sözler sarf etmek konusunda çok hızlıyız. Ve elbette, zorluk içindeki insanlarla ilgilenmek yorucu ve bazen de üstesinden gelebileceğimizden daha fazla olabilir. Ancak gerçekten anlayışlı bir kişi, her şeyi yapmaya, bir başkasının duygularından etkilenmeye ve aynı şeyleri yürekten hissetmeye isteklidir.

sevgiyle iletişime geçmek ve komşu erdemleri olan alçakgönüllülük ve kırılganlığı alışkanlık haline getirmek. Diğerinin ötekiliğine karşı saygılı bir tavrı sürdürmek için alçakgönüllülüğe ihtiyacımız var. Ve son olarak, bir başkasının yaşadığı her şeye gerçekten açık olduğumuzdan emin olmak için kırılganlığa ihtiyacımız var. Bunları, sevgi dolu bir dikkat, sabırla bakma ve dinleme noktasında birleştirirsek ilerleme kaydedebiliriz.


Çeviren: Zeynep Acar

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı