Anlayın gerisini

Aslında çok eğlenceli bir kişilik Yalçın Küçük. Onu televizyonda izlerken bir tür stand-up/meddah izliyormuş hissi ediniyor insan. Hopluyor zıplıyor, gözlerini kısıyor, atıyor, tutuyor, saçmalıyor, bağırıyor, şiir filan okuyor...

Bir sefer acayip bir özgüvene sahip. Hani popstar Ajdar ve Banu Alkan'dan sonra ülkedeki özgüveni en büyük insandır diyebiliriz. Bu cümleden bir de Hürriyet'ten Özdemir İnce var o ayrı konu.

Yalçın Küçük eğlencelidir, hoştur da aynı zamanda boştur. Salladıkça sallar. Nasılsa kimsenin onu bugüne kadar ciddiye almadığını bildiğinden bir gazete kupüründen yola çıkarak yaşının verdiği zihin yaramazlıklarıyla donattığı birtakım fikirleri gerçekmiş gibi anlatır. Bakar ciddiye alan yok, kitaplarına koyar filan.

Geçtiğimiz gün yazar Fikri Akyüz ile çıktıkları bir programı izledim. Açıkçası son dönemin en başarılı köşe yazarlarından biri olarak gördüğüm Akyüz'ün Küçük'ü fazla ciddiye aldığını düşünüyorum. Yalçın Küçük ciddiye alınmamanın verdiği rahatlıkla bugüne kadar egosuyla beraber şişirip durduğu ve kendi gerçekliği içinde üretip altında yaşadığı çatısı altında mutlu iken, şimdi bir de 'beni adam yerine koyuyorlar, bundan niye rahatsız oluyorum' halet-i ruhiyesine kapıldı.

Bir dönem Mustafa Kemal ile ilgili yazdıklarını, üstelik tespitten ziyade kanaat olarak söylediklerini savunmak yerine, 'Efendim Batılılar böyle söyler' kurnazlığına sapması ayrı bir komedidir. Bir dönem oryantalist ağzıyla konuşup, bu fikirleri kitap adı altında yayınlayacak, sonra ciddiye alınınca kıvıracaksınız.

Sivas Kongresi ve Manda meselesi. Küçük, kendince Amerikan kaynaklarına bakarak, 'Sivas Kongresi'nde mandacılık kabul edilmiştir' yalanına sarılmıştır. Oysa Kongre'nin kararları açık ve nettir: "Mandacılık ve himaye kabul edilemez.." Yalçın Küçük kendini desteklemek adına o dönem Ermeni Meselesi'nden dolayı bölgede cirit atan ABD Heyeti ve General Harbord'u 'Resmi Manda Heyeti' gibi sunar. Oysa bu doğru olmadığı gibi Uğur Mumcu'dan tarihçilere kadar birçok isim bunun öyle olmadığını söylerler. Bunu bizzat Atatürk de söyler ve Harbord ile yapılan görüşmenin şahitleri ve çekilen telgraflar da... Lakin Küçük, kendi kafasında oluşturduğu bir gerçekliğe mi inanır yoksa 'tersten vurayım da namım yürüsün' diye mi bilinmez, hep aynı masalı okur durur.

Atatürk'ün despot olduğunu söylerken de aynı kıvraklığı sergilemek ister lakin, 'ezikti, sinsiydi' türü kanaatlerini gizleyemez, gizleyemeyecektir.

Bir taraftan eğlenceli olan bu manzara, özellikle Ergenekon medyasının sığınacak başka liman bulamadığından Küçük ve onun gibi birkaç isme sarılmasıyla farklı bir tabloya dönüşüyor. Zira Yalçın Küçük haddini ve mantığı aşarak şöyle diyor: 'Bu ülkede dönmeler ve Sabatayistler ile ilgili tek otorite benim. Benim dediğim kişi dönmedir...' Ve sonra inanılmaz bir ego ve çarpıtma örneği olarak Cumhurbaşkanı Gül'ün kendisini adam yerine koyup yolladığı, 'ben dönme filan değilim' içerikli mektubunu kendini şişirme örneği olarak sunabilecek kadar kendinden geçiyor. Şöyle diyor: 'Henüz karar vermedim. Başka varsa onlar da yollasın, öyle karar vereceğim...'

Bu tür insanlar laftan da anlamadıkları için, kendi kurguladıkları bir dünyada kendilerini evrenin merkezine koyarak bir atmosfer oluşturuyorlar. Düşünsenize memleketin tarihî gerçekleri Yalçın Küçük'e kalmış durumda!

Fıkrayı bilirsiniz: Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musalla taşında bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa'yı hoca zannederek yakasına yapışırlar. Namazı onun kıldırmasını söylerler. Bekri, 'yok ben hoca değilim' dese de dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder. Bekri Mustafa gülerek cevap verir, 'Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...' dedim.

Soran olursa 'Yalçın Küçük Türkiye'de otorite olmuş' diyeceğiz...

Anlayan anlar durumu...

ZAMAN