Aydın Ünal / Yeni Şafak
Hikâyesizlik
Mevcut siyasi partiler ile AK Parti arasında temel bir fark var: Hikâye…
AK Parti’nin bir hikâyesi var. Hem de uzun ve ibretlik bir hikâye.
Çok daha öncesi de var ama biz 1969’dan başlatalım.
Merhum Necmettin Erbakan 1969’da Adalet Partisi’nden milletvekili olmak istemişti; Süleyman Demirel müsaade etmedi. Erbakan vazgeçmedi, Konya’dan bağımsız aday oldu ve çok yüksek oyla seçildi. 1970’te Milli Nizam Partisi’ni kurdu. MNP 12 Mart müdahalesinden sonra kapatıldı. Erbakan yine vazgeçmedi. 1972’de Milli Selamet Partisi’ni kurdu. 12 Eylül darbesiyle MSP de kapatıldı, Erbakan yasaklı hale geldi. Vazgeçmedi. 1983’te Refah Partisi’ni kurdurdu. 28 Şubat darbesiyle o da kapatılınca Fazilet Partisi’ni kurdu. Fazilet Partisi’nin kapatılma davası sürerken, parti kadrolarından AK Parti ve Saadet Partisi doğdu.
Kurduğu partilerin kapatılmasına, defalarca siyasetten yasaklanmasına, yoğun medya saldırısına, darbeyle başbakanlıktan devrilmesine rağmen Erbakan asla vazgeçmedi. Başkası olsa belki de hareketini yeraltına alır, düşmanlarına fırsat verirdi. Erbakan yeraltına inmedi, yerin üzerinde, meşru, sürekli değiştirilse bile kanunlar içinde siyaset yaptı.
Recep Tayyip Erdoğan da işte bu hikâyeye 1975 yılında MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı olarak dâhil oldu. Erbakan’la birlikte, Erbakan’ın yanı başında tüm bu zor süreçleri yaşadı. Harekette bir yenilenmenin gerektiğini düşündüğünde de 2001 yılında AK Parti’yi kurdu. 1 yıl sonra partisi tek başına iktidar oldu. 21 yıldır kesintisiz olarak partisi iktidarda kaldı; kendisi de Başbakan ve Cumhurbaşkanı seçilerek en yüksek makamlara geldi.
Merhum Necmettin Erbakan da, Recep Tayyip Erdoğan da, kökü çok daha derinlerde olan bir hikâyenin son dönemdeki kahramanları. Bu hikâye, geleceğe miras bırakılacak, geleceği de kuşatacak ve kucaklayacak bir hikâye. Bu hikâye, sabırla, metanetle, akılla, ruhla, heyecanla, dirayetle, tecrübeyle yazılmış bir hikâye.
Bu hikâye, “sabredenin zafere ulaşacağına” inananların, dolayısıyla da zafer için sabırsız olmayanların, “her ne pahasına olursa olsun, hemen zafer” aceleciliğine kapılmayanların hikâyesi.
İşte AK Parti’yi mevcut diğer siyasi partilerden ayıran fark bu.
Şu anda, AK Parti iktidarını devirmek için bir araya gelmiş partilerin en büyük sorunu, en büyük eksikliği, hikâyesizlik…
“Yapmak” için sahneye çıkanların hikâyesi olur; “yıkmak” için sahne alanların hikâyesi olmaz.
“Erdoğan bir an önce gitsin de ne olursa olsun” anlayışı üzerine bir hikâye inşa edilemez zira.
Farzımuhal, yıkımı başarsalar bile oradan bir hikâye çıkmaz. Yıkım için bir araya gelenler, işleri bitince dağılmaya mahkûmdur. Yıkım için ittifak yapanların bir yapım, bir inşa tasavvurları olmaz. Yıkıma odaklanmış, bütün mesailerini ve enerjilerini yıkım ittifakına adamış, sabırsız ve aceleci olanların inşa planları yapacak, hikâye yazacak mecali kalmaz.
Kendisine uzun soluklu hikâye kurmayan hiçbir siyasi hareketin, hikâyesi olan hareketler karşısında şansı yoktur.
Kısa süreli kazanımlar saman alevi gibi kaybolup gider; geriye yine hikâyesi olan kalır.
Bizim millet de hikâyesi olanın değerini bilir. Tırnaklarıyla kazıyarak gelenin, ilmek ilmek dokuyanın, acele etmeden, soğukkanlılıkla, sabırla, vakarla yürüyenin kıymetini teslim eder.
Türkiye’ye bir hikâye veremeyen, hatta bir hikâye vadedemeyen “yıkım ittifakı”, Kaf Dağı’nın ardındakini vaat etse de beyhudedir.