Anlama ve Algı Bozukluğu Yaşamamak İçin Haramlardan Kaçınmak Gerekir

Faruk Beşer, haram yolla yapılan amellerin boşa gideceğini hatırlatırken, haramlardan kaçınmanın emirleri yerine getirmekten daha öncelikli ve çoğu zaman daha sevap olduğunu belirtiyor.

Yeni Şafak / Faruk Beşer

Haramlar duyguları köreltir

Fıkıhta, def-i mazarrat celb-i menafi’dan evladır diye bir kural vardır: Yani kötü olanın yok edilmesi iyi olanın yapılmasından öncelikli ve önemlidir. İşe kötülüklerin giderilmesiyle başlanmalıdır. Bu Mecelle kuralı şu anlamdaki genel kabulden alınmıştır. ‘Bir şeyin helal olduğunu gösteren bir delilin yanında haram olduğunu gösteren bir başka delil daha bulunsa, haram olduğunu gösteren delile itibar edilir ve o şey haram sayılır’. Yani güzel ve faydalı bir şeyi ikame etmek için önce ortamın kötü ve zararlı olanlardan temizlenmesi gerekir. İslam’a girmenin anahtarı sayılan ‘la-ilahe illellah’ cümlesi de bunu anlatır; önce lâ süpürgesiyle ortam ilah sanılan pisliklerden temizlenir sonra ‘illellah’ deyip, ilah olarak sadece Allah’ın var olduğu söylenir. İslam daveti de böyle başlamıştır. Önce şirk ve küfür gibi pisliklere dikkat çekildi, onlar ortadan kaldırıldı, arkasından da tevhit yerleştirildi. Tarlanızdan ekin alabilmek için önce onun taşlarını, çalılarını ve yabancı otlarını temizlemeniz gerekir.

Bu sebeple haramlardan kaçınmak emirleri yerine getirmekten daha öncelikli ve çoğu zaman daha sevaptır. Mesela gözünü haramdan sakınan, ya da gıybet etmekten Allah için vazgeçen birisi gece boyu teheccüde kalkan, ya da pazartesi perşembe oruçlarını tutan birinden daha çok sevap almış olur. İkisine birden riayet ederse elbette aliyyul ala olur.

İnsana varlığı ve hakikati anlayabilmesi için duyular, duygular ve akıl verilmiştir. Fizik dünyayı algıladığımız beş duyumuzun yanında, manevi olanı algılayabilmemiz için bir de içe dönük beş duyumuz daha vardır. Bunları diğerlerinden ayırmak için bunlara duyu değil duygu demişler. Duyularımızın sağlamlığı temiz ve sağlıklı gıdalara bağlı olduğu gibi, duygularımızın sağlığı ve duyarlılığı da maddeten temiz ve sağlıklı gıdaların yanında manen de helal ve hoş/tayyib gıdalarla mümkündür. Tıpkı bir arabadan optimum verim alabilmek için kullanacağınız yakıt ve yağ cinsinin önemli olması gibi. Allah insanı yaratmış ve hangi gıdalarla nasıl beslenmesi gerektiğini de bildimiştir. Haramlar sahte benzin gibidir, duyguların sensörlerini bozarlar ve insan artık doğruyu yanlışı, hakkı batılı algılayamaz olur. Onun için günahlarda ısrar edenin bir noktadan sonra kalbinin mühürlenmesinden söz edilir. Kalbin mühürlenmesi, algı özelliğini yitirmesi demektir. Buna dikkat edenlerde bu hassasiyet öyle bir noktaya ulaşır ki, kişi haram ve habis gıdalardan tiksinmeye başlar. Mahiyetini bilmeden bile haramı istikrah eder hale gelir. İbadetinden zevk alır, duası makbul olur. Çünkü haramlar onun ibadetlerinin ve duasının Allah’a ulaşmasını engelleyen parazitler ve dikenli çalılar gibidir. ‘Kim izzet arıyorsa bilsin ki, izzet tamamen Allah’ın elindedir. Güzel ve hoş sözler O’na yükselir, doğru işler de onları yükseltir’ (Fâtır 10).

‘Ey insanlar! Allah temizdir/tayyib’dir ve ancak temiz olanı kabul eder. Allah peygamberlerine neyi emretmişse müminlere de onu emretmiştir. Onlara demiştir ki: ‘Ey peygamberler! Tayyib/helal ve hoş olan şeylerden yiyin ve doğru işler yapın. Müminlere de buyurmuştur ki, ‘Ey müminler! Size verdiğim rızkların tayyib olanlarından yiyin... Adam uzun bir yolculuğa çıkar, üstü başı toz duman içinde. Sonra ellerini semaya uzatır Ya Rab! Ya Rab! Diye dua eder. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram. Kısacası haramla beslenmiş. O halde duası nasıl kabul edilsin’ (Müslim). Yani peygamberlerin hakkı batılı tanıma sebeplerinden biri sadece helal ile beslenmeleridir. Biz de bu hassasiyeti kazanmak istiyorsak haramlardan kaçınmalıyız. Peygamberlik ise Allah vergisidir.

‘Dikkat edin, yedikleriniz helal ve temiz/tayyib olsun ki, duası makbul olanlardan olasınız. Vallahi, haram lokma yiyen insanın duasını Allah kırk gün kabul etmez. Kimin eti haramla ve faizle oluşursa, ona ateş daha layık olur’ (Nesai). ‘İçki içen birisinin namazı kırk gün kabul olunmaz. Ama o bundan dönerse Allah da bu kararından döner’. Namazının kabul olmaması, sevabının kalmaması olarak anlaşılmıştır. Yoksa kıldığı namazları tekrar kılması gerekir anlamında değil.

Haramlar iki türlüdür; bir şey ya bizatihi kötü olduğu için Allah onu haram kılmıştır, ya da başkasının hakkına tecavüz olduğu için haramdır. Mesela içki ve domuz eti bizatihi haramdır. Ama bile bile birinin hakkını yemek kendi hakkı olmadığı için haramdır. Mesela, iğne kadar bile olsa kamunun malını yemek başkasının hakkı olduğu için haramdır ve bu domuz eti yemekten çok daha büyük bir günahtır.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı