Anketler, İlk Hedefiniz Koalisyon!

KENAN ALPAY

Ani manevra kabiliyetleri ve ölümcül düşmandan partner, partnerden düşman yaratma becerileri çok yüksek olan Mustafa Kemal’in Askerleri 7 Haziran seçimleri sürecine sıkı asılıyor. Sol, sağ, liberal, Türk veya Kürt ulusalcısı siyasal aktörler AK Parti düşmanlığı şemsiyesi altında açık-örtülü yeni bir ittifaka çoktan girdiler bile. Şiddet ve sokak seçeneğini şimdilik geri çektiler. Propaganda ve anketleri daha bir ileri çıkardılar.

Kısa bir zaman öncesine kadar anketler, seçim sandıklarının aksine genellikle TSK’nın emir ve görüşlerine uygun sonuçlar verirdi. Sosyologlar, psikologlar, saha araştırmacıları seferber olur ve ‘irtica’ya karşı laiklik hassasiyetinin halta nasıl bir öfke ve patlamaya sebep olacağını gayet objektif olarak öngörürlerdi. Şimdilerde aynı sosyologlar, psikologlar, saha araştırmacıları Erdoğan ve Davutoğlu nezdinde “otoriterizm ve yolsuzlukla” eşitledikleri ‘saltanat’ rejimine karşı “özgürlük ve zenginlik” içinde ‘bir arada yaşamayı’ vadeden CHP ve HDP adına seferberlik ilan etmiş durumda.

Klişe Eski, Tanzim Yeni

7 Haziran’a ilişkin anket şirketlerinin genel stratejisi CHP-MHP-HDP Koalisyonu olarak tayin ve tespit edilmiş durumda. AK Parti saltanatını yıkmak üzere ne büyük fedakârlıklar ve ne müthiş ittifaklar kurulmuş da mutlak bir zafere yürüyorlar böyle. Anketler halkın değil iktidar sınıflarının bildik temayüllerini ve siyasi partilerin bu temayüllere göre pozisyon alışını temsil ediyor her şeyden önce. Cumhuriyet ve Taraf’ı, Sözcü ve Zaman’ı, Özgür Gündem ve Hürriyet’i ortak paydada buluşturan, koalisyon hayalleriyle tutuşturan bu türden anketlerin mantığı da toplumsal karşılığı da meçhul değil kimseye.

Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetlerini süsleyen kurgusal anket sonuçları seçim sürecine hangi perspektif üzerinden rota tayin edilmek istendiğinin en açık halinin göstergesiydi. Bütün sonuçlar AK Parti’nin oy oranlarını geriye düşürmeye, HDP’nin oy oranlarını da CHP ve MHP’ye paralel olarak yükseltmeye odaklanmış halde. Ciddi hiçbir veri ya da izaha ihtiyaç duymamışlar. Ama oy oranları dibe vurmaya aday bir AKP ile oy oranları tavan yapmaya namzet bir CHP-MHP-HDP ittifakı ne hikmetse anket şirketleri ve medya üzerinden sırıtıp duruyor bize.

Her ne kadar biz ‘sırıtıp durmak’tan bahsediyorsak da medya ve aydınlar gülümseyen, espri yapan, halka umut vadeden, klişeleri aşan ve iktidara doğru kararlı adımlarla ilerleyen CHP ve HDP profilleri çizmekte epeyce kararlılar. Hayır, elbette ki itirazım umut üretmeye, tebessüm etmeye, kalıpları kırmaya yönelik çabalara değil. Tersine bu çabaların bir taraftan ikiyüzlüce sergilenmesine diğer taraftan da sahte umutlar ve kahramanlar üretme noktasında sürdürülen inada itirazımız var.

Çok zaman geçmedi üzerinden. İsmail Cem, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan’ın Yeni Türkiye Partisi’nin cilalanmış imaj ve söylemlere eşlik eden kurgusal anketler üzerinden piyasaya nasıl sürüldüğü hepimiz hatırlarız. Katıldığı ilk genel seçimlerde % 1,15 (3 Kasım 2002’de) ardından katıldığı yerel seçimlerde % 0,3 ( Nisan 2004’de) alarak Ekim ayında CHP’ye katılıp kendini feshetmesinin üzerinden kaç yıl geçti ki?

Koalisyonun Faziletinden Sual Olunmaz

28 Şubat sürecinde geleceği en parlak diplomatlardan sayılan, aristokrat sınıfların gözdesi Mehmet Ali Bayar’ın Demokrat Türkiye Partisi’nin başına getirilirken neler yazılıp çizildiğini çok kimse unutmuş olabilir bugün. Bayar ve DTP’nin nasıl dibe çakılıp pert olduğunu unutanlar ve unutmak isteyenler bugünlerde yine medya ve iktidar sınıfları tarafından kendilerine biçilen role razı olabilirler elbette. Güle oynaya takdim edilen seçim beyannamelerini normalleşme ve Türkiyelileşmenin, eşi benzeri görülmemiş kıvraklık örnekleri sayıp toplumu havalara sokmanın bir maliyeti yok nasılsa.

Anketleri sarsan, oy oranlarını alt üst eden hangi gelişmeler oldu?” gibi ciddi bir takım sorular sorana kadar hiçbir gariplik gözükmüyor. Emekliye, çiftçiye, gençlere, kadınlara, asgari ücretlilere, kredi faizi borcu olanlara müjde üstüne müjde veren seçim beyannameleriyle kapalı devre çalışan bir coşkuya start veriliyor. Kaynak sorunundan önce toplumsal destek ve siyasi partilerin, aktörlerin mazisi, icraatı en büyük sıkıntı kaynağı değilmiş sanki. İmaj makerların, reklam ajanslarının kontrolünde sergilenen zaman ve zeminden kopuk sanal bir ülke tasavvuruyla muhatap kılınmak isteniyoruz.  Gazeteci, aydın, akademisyen veya sanatçı kimliği basit bir partizan duygusallığıyla hatta fırsatçılığıyla özdeşleşmiş adeta. Maskeler ne kadar etkili ve yetkili olsa da sonuçta sahtedir ve topluma güven telkin etmez.

Şimdi gelelim koalisyon stratejisinin somut karşılıklarından birini örneklemeye. Taraf yazarı ve makro iktisatta sayılı isimlerlerden biri sayılan Süleyman Yaşar’ın konuyu ele alırken yaptığı kıyasa. Süleyman Yaşar şöyle diyor: “2002 yılında Bülent Ecevit’in koalisyon hükümeti yüzde 7,9 oranında büyüme sağlamıştı. Anlayacağınız koalisyonlar büyümeyi azaltmıyor. Koalisyon hükümetleri de büyümeyi sağlıyor.” Batan bankalar, karabasan gibi üzerimize çöken 28 Şubat cuntası, siyasi krizler, toplumsal patlamalar çok da önemli değil tabi!

Elektrik, su, ulaşım şöyle olacak. Enerji santrallerinin inşasına böyle olacak. Bol bol tatil izni ve erken emeklilik şöyle sağlanacak. Saraylar yıkılacak, saltanatlar dağıtılacak. LGBT’lilerle kucaklaşılacak vs.

Desenize Mustafa Kemal’in Askerleri, Türkiye’yi yeniden asrı-saadete yani Tek Parti dönemine değil de tabiin dönemine yani DSP-MHP-ANAP koalisyon dönemine döndürmeye azmetmişler. Gözümüz aydın diyelim bari.