Başsavcının girişimiyle Ergenekon mantığı arasında ilişki olduğu varsayımını abartılı bulanlar olabilir…
Abartılı değildir…
Zira sözünü ettiğimiz Ergenekon meselesi, 30 civarında insanın gözaltına alındığı bir operasyondan ve bu karşı devlet içinden gelen misillemeden ibaret bir mesele değildir.
Belki önce Ergenekon'u tanımlamak gerek…
Ergenekon, merkezi devlet içinde ucu dışarıya uzanan, değişim dalgası karşısında (yargı, askeri girişim, suikast, sivil örgütler seferberliği, milisler oluşturma, şantaj, vs) türlü araç ve imkânlarla direnç gösteren, direnç örgütleyen, son dönemlerde hedefi 28 Şubat'ta tarihe gömüldüğünü sandığımız 2. Kemalist Atılım Projesi'ni, gerekirse siyasete sert müdahalelerle hayata geçirmeye çalışan, bir yapı olarak karşımızdadır…
O zaman şunu görmekde fayda var:
Ergenekon, 2002 sonrası yeniden örgütlenmiş ve yeni hedefler etrafında harekete geçmiştir. Harekete geçiren unsur “AKP iktidarı ve AB döneminin başlaması” olmuştur. Hedef, AK Parti iktidarının alaşağı edilmesi, genişleyen siyasi özgürlükler alanının eski haline çekilmesi, devletin bürokratik, merkeziyetçi ve vesayetçi yapısının restore edilmesidir.
Bu çerçevede 28 Şubat'ın büyük asker ağabeyleri, “sivil” örgütleri, Susurluk grupları, bunların devlet içindeki artıkları, üniversitelere, siyasi partilere, barolara uzanan kalıntıları 2003'ten itibaren bir şekilde temas etmiş ve seferber olmuşlardır.
Derin devlet son yıllarda illegal ve legal yapılarıyla topyekûn bir örgütlenme içine girmiş, Cumhuriyet'i 1950 öncesi modeline göre yeniden inşa etmeye soyunan bir “büyük koalisyonun motor gücü” haline gelmiştir.
Askeri açıklamalar, açılan kimi davalar bu mantığın, hatta bir bütünün birer parçası olarak karşımızdadır.
Bu yapıyı son olarak harekete geçiren üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması oldu…
Bu, ortada…
Ancak açılan kapatma davası bu yasağın sınırlarını aşmaktadır.
Açık bir şekilde devlet merkezli yeni topyekûn bir saldırı sayfasının açılmasını ifade etmektedir.
Bu bağlamda kapatma davası, parti kapatmayı hedeflemekten çok AK Parti ve topluma yönelik bir uyarıya gönderme yapmakta, dahası yeni bir dönemin zemin hazırlayıcısı, psikolojik harekât unsuru işlevini yerine getirmektedir.
Bu mantık önümüzdeki günlerde iyice ortaya çıkacak ve anlaşılacaktır…
Ortada sadece bir ilke ya da politika tartışması, bir laiklikçilik meselesi ya da devlet kurumlarının refleksi meselesi yoktur.
Sorun derindir…
Sorunun derinliği anlamak için 2003 ve 2004'teki Kara, Hava, Deniz ve Jandarma Komutanları'nın kalkıştığı darbe girişimlerini, bu girişimlerin bugün Ankara temsilciliği yapmakta olan birçok gazeteciyi içine aldığını ve tüm bunların bir şaka olmadığını düşünmek yeter de artar…
Dün sözünü ettiğimiz kilit isim emekli General Doğu Silahçıoğlu, Cumhuriyet Gazetesi'nde 3 Şubat tarihinde bakın neler yazıyor:
“Siyasal İslam bugün Türkiye'de iktidara kadar uzanmıştır. Kim ne derse desin, siyasal İslam Türkiye Cumhuriyeti'ni teslim almıştır. Siyasal İslam'la mücadelede yapılması gereken yalnızca bir şey kalmıştır. O da AKP hükümetinin iktidarının yönetimden uzaklaştırılmasıdır...”
Yöntem olarak önerdiği şu:
“Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak ve AKP'nin kapatılmasını sağlamak…”
Devam ediyor:
“Ancak bu yöntemin uygulanmasında bazı dirençlerle karşılaşma ihtimali vardır…”
Önerisinin ikinci aşaması ise şöyle:
“Anayasal kurum ve kuruluşların da desteğini sağlayarak, laik Cumhuriyetin yanında yer alan demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek kuruluşlarını ve “sol muhalefeti” bir araya getirmek; geniş halk yığınlarını harekete geçirmek…”
Şaka mı sizce bunlar?
Ergenekon, andıç, psikolojik harekat…
Şaka mı yoksa abartı mı?
Bu ülkede MGK ve basın marifetiyle darbeler yaşamadık mı daha önce?
O zaman da hukuk ve kurum meşruiyetini dillerine pelesenk etmiyor muydu, eksik demokratlar, titrek beyinler ve darbe operatörleri…
Yeni Şafak gazetesi