2022’nin son haftası içinde büyük savaşçı merhum Tunku Hasan di Tiro’nun memleketi Açe’nin Pidie bölgesi sahilinde karaya oturan ahşap bir tekneden karaya çıkan perişan haldeki erkek, kadın ve çocukların görüntüsü haber ajanslarınca servis edildi. Myanmar’dan kaçan Müslümanlardı gelenler. Hiçbirinin ayakta kalacak mecali yoktu. Kıyı halkı su, ekmek ikramı yaptıkları insanlara sağlıkçılar da tıbbi müdahalede bulundular. Kameralar, kalın bir sicime bağlı onlarca serumun, yerlere uzanmış Arakanlıların damarlarına zerkedilmesini çekiyordu. İncelemeler sonrasında aynı tekne içinde 26 kişinin hastalıklar, hırçın dalgalar, yemek için çıkan kavgalar, açlık ve deniz suyu içmek zorunda kalmak gibi nedenlerle vefat ettiklerini ve sonrasında da denize atıldıklarını ortaya koydu.
Andaman Denizi Myanmar, Tayland, Malezya ve Endonezya arasında bulunuyor. Batısında Bengal Körfezi ve Bangladeş var. Myanmar’dan kaçanların rota olarak Müslüman nüfusu yoğun olan Malezya ve Endonezya’yı hedeflemeleri o nedenle gayet makul. 180 civarında kişinin ahşap bir tekneye tıkış tıkış binip bir ay boyunca denizde savrulup durmasını, sonu belirsiz bir yolculuğun neden olacağı umutsuzluk halini ve imkânsızlıklar, yokluklar içinde geçen haftalar sonrasında ölüme bir nefes kala sahile varmalarını düşünüyorum. Haftalar boyu adım dahi atılamayacak bir teknenin içinde belirsizliği büyük bir çaresizlikle beklemek. Günler içinde teknede ölen kişilerin orada kimlerin akrabası, sevdiği olduğu aklıma geliyor sonra. Kalabalık içinde denize atılan cesetlerle ilgili oluşan ruh hali üzerine, üzülerek düşünüyorum. Müslümanların bu hâle gelmesi ne kadar acı verici bir durum.
Ölümcül Andaman Denizi’ni aşıp başka coğrafyalara sığınmayı her ay birkaç tekne deniyor. Halihazırda 180 kişinin içinde olduğu bir tekne ise kayıp. Battığı ve içlerinden kurtulan olmadığı düşünülüyor. Andaman Denizi, her yıl yüzlerce muhacirin ölümüne şahitlik ediyor; tıpkı bizim Akdeniz’de tanık olduğumuz gibi.
Asya Müslümanları uzun yıllardan beri Arakanlı Müslümanlarla imtihan oluyor. Öyle ya da böyle bir şekilde Endonezya ve Malezya kıyılarına gelen Arakanlılar, çoğunlukla gemilerine yiyecek ve su bırakıldıktan sonra açık denizlere geri gönderiliyorlar. Bir kısmı önce karaya çıkarılıp sonra iade işlemlerine tabi tutuluyor. Salgın sürecinde denizin ortasında karşılanıp geri gönderilen tekneler bile olmuştu. 2009 yılında yaşanan krizde devlet inisiyatif almayınca Endonezya’nın en güçlü sivil toplum örgütü olan Muhammediye Cemaatinin lideri Din Syamsuddin, yaptığı açıklamada, “şayet Endonezya hükümeti gerekli yardımı yapmaması halinde, Muhammediyye organizasyonu olarak Myanmarlı Müslümanlarla yakından ilgilenebileceklerini” söylemek zorunda dahi kalmıştı. İki yıl evvel 300 Arakanlı Müslüman defalarca karaya çıkmalarına izin verilmedikleri için 7 ay boyunca denizde yaşam savaşı verdikten sonra Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Asya Pasifik Bölge Koordinatörü Indrika Ratwatte’ın çağrısıyla Endonezya’ya kabul edilmiş olduklarını da kayıt düşelim buraya. Geçen sene tam bu vakitler benzer bir tekne krizi çıkınca UNHCR, Endonezyalı yetkililerden göçmenleri kabul etmesini rica etmiş ama ilgili makam mültecilerin karaya alındıktan sonra geri gönderileceğini açıklamıştı. Neden sonra yetkili Silahlı Wijaya, Bireuen kasabası yakınlarındaki mülteci dolu teknenin "insanlık namına" karaya çıkmasına izin verilmesi kararı alındığını duyurmuştu. Haftalarca bekletip, uluslararası baskı sonrası “insanlık namına” Müslümanları kabul etmek de nedir? Müslümanın zor duruma düşmüş başka bir Müslümanı, Hucurat Suresi’nden hareketle “kardeşi” olduğu için bağrını açması gerekirken Batılıların zoruyla ve “insanlık namına” kabul etmesi ne kadar acı, zavallı bir durumdur!
Endonezya hükümeti, muhacirler için ayak direrken benzer durumlar Malezya’da da yaşanıyor. Üstelik Malezya’ya geçmek için Tayland’ı aşmaları gereken muhacirler, burada insan avcılarının kurbanı olabildikleri gibi bir kısmı da ıssız adalarda ölüme terkedilebiliyorlar. Buraları geçip Malezya’ya ulaşanların kabul edilecekleri de kesin değil. Hemen hemen aynı süreçler orada da yaşanıyor.
Tüm bu gürültü patırtıya neden olan göçmen sayısı kaç kişi olabilir? UNHCR, bu yıl 2 binden fazla kişinin Andaman Denizi ve Bengal Körfezi'nde riskli deniz yolculuğu yaptığını ve yaklaşık 200 kişinin öldüğünü bildirdi. 2022 yılında hepsi topu topuna2 bin kişiyi alma konusunda Endonezya ve Malezya’nın ayak diretmesi, Asya Müslümanlarının içler acısı halini gösteriyor bize. Yılda 2 bin kişiyi kabul etmeye iki ülkenin gücü yetmiyor. Halkı Müslüman coğrafyaların büyük bir kısmı yangın yerine dönüşmüş durumda. Böylesine sıkıntılı dönemde taşın altına pek çok ülke ellerini koymayıp izlemeyi tercih ediyor. Endonezya’nın başkenti Cakarta’da her Cuma, milyonlarca Müslümanın İstiklal Camii’nde gövde gösterisi yaparcasına namaz kılması, kıyıya alınmayı bekleyen bir avuç göçmenin durumunu değiştirmiyor. Salat, amacı dâhilinde ifa edilmiyor ne yazık ki.
Açe’nin Pidie bölgesine sığınan mültecilerin fotoğraflara da yansıyan teknesinin adı “Tarikul İslam” idi. Ne kadar sembolik bir isim! Kayaya oturmuş, aldığı yaralar nedeniyle içine su alan, yorgun ve bitap haldeki teknenin adı “İslam Yolu” anlamına geliyor ve Asya Müslümanlarının fotoğrafını çekiyor adeta. Tarikul İslam adlı teknede Müslümanların sefillikle geçirdikleri her günün vebali tüm dünya Müslümanlarının üzerinde bir yüktür. Tüm Müslümanlar diğer bir Müslümanın derdiyle dertlenmek, kavli ya da fiili çabasıyla elbette destek olmak zorundadır. Bununla birlikte Türkiye’nin fiili gücüyle her coğrafyaya ulaşması beklenemez. Aynı şekilde Arabistan yarımadasındaki zengin Müslümanların da İdlib ve Filistin merkezli ekonomik yardımlarını küresel çapta yapmaları da mümkün değildir. O nedenle bölgesel sorunlara o coğrafyaya en yakın Müslümanların müdahil olması gerekir. Ortadoğu’daki sorunların çözüm ve yardım merkezi Uzak Asya değildir. Asya’daki Müslümanların sorunu da Balkanlar’da yanıt bulamaz. Böylesine büyük coğrafyaların bölgesel sorunları, fiili yakınlığı olan ülkelerin elini taşın altına koymasıyla ancak aşılabilir. Birkaç bin göçmene sahip çıkamayan bu coğrafyayı görünce Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Ortadoğu’dan Afrika’ya milyonlarca Müslümana kapısını yüzlerce yıldır açık tutan Anadolu’nun büyüklüğü bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkiye son 10 yıl içinde 3 milyondan fazla Suriyeli kardeşimize, öncesinde ve akabinde Irak’tan gelenlere, Afganistan’dan ve hatta Ukrayna’dan ulaşanlara ev sahipliği yapıyor. Yer yer olumsuz görüntüler ortaya çıksa da milyonlarca kişinin güven içinde varlığı, mevcut durum içerisinde devam edebiliyor.
Asya’daki ve Afrika’daki Müslümanların kendi içlerinde irtibatlarını, bağlarını ve bağlılıklarını artıracak hakkaniyetli, basiretli ve iradeli organizasyonlar oluşturulması bir zarurettir. Bangladeş Müslümanlarının, Katil Hasina iktidarı ve Hint kuşatması altındaki sıkıntıları devam etmektedir. Hindistan Müslümanları da her an bir kıvılcımla ateş altında kalabilir. Myanmar’da yaşanan soykırımın etkileri uzun yıllar devam edecektir. Bu korkunç cendereden çıkan yaklaşık 1 milyon Müslümanın sığındığı Cox Bazar’daki Kutupalong Kampı’ndaki insani durum derhal düzeltilmeli, zor koşullarda kaçıp bölge ülkelerine sığınan muhacirlere, Müslümana yakışır misafirperverlik sağlanmalıdır. Asya’nın yaralarını sarışı, toparlanışı ve ayağa kalkışı tüm İslam coğrafyalarına sirayet edecektir. Her zaman ve zeminde Numân İbni Beşir’den (ra) rivayet edilen, Rasûlullah (sav) buyurduğu şu hadis-i şerif akıllardan çıkarılmamalıdır:
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66