Kamer Suresi Tefsiri– II (9 - 32 AYETLER)
“Ancak Peygamber Gönderilen Kavimler Helak Edilir”
Bile Bile İnkarda Direndiklerinden Dolayı Helak Edilen Kavimlere Misaller
Kamer Suresinin ilk 8 ayetinin tefsiri dergimizin Ağustos 2015 sayısında yayınlanmıştı. Bu ayetlerdekafirlerintevhit ve ahiret mesajını bile bile inkarda direnmeleri, bu inkara karşı alınacak tutumlar, bile bile inkarda direnenlerden yüz çevrilmesi ve dünyevi helake uğramaları yanında, asıl hesabın ahiret bırakılması;peygamberlerin çağrısına karşı bile bile inkarda direnenlerin asıl hesaplarının ahirette mutlaka görüleceği açıklanmıştı.
Bu uyarıların ahiret azabına yönelik olanı ancak ahirette gerçekleşecek olup, bu gerek peygamberlerin gönderildiği kavimler ve gerekse diğer insanlar için ortak bir neticedir.
Bundan sonraki ayetlerde ise peygamberleri yalanlayan kavimlerin bile bile inkarda direnmeleri üzerine dünyada uğradıkları helak azabı misaller verilerek aktarılmıştır.
Ancak Peygamberlerce Yeterince Uyarılan Kavimlerin Helaki Söz Konusudur
Helak edilen kavimlerin helak nedeni, Allah’ın yetkili sözcüsü – elçisi durumunda olan peygamberlerin getirdiği tevhid ve ahiret ile salih amel işlemeye yönelik açık mesajları bile bile inkar etmeleri ve bu inkarda ısrarla direnmeleridir.
Dünyevi helak sadece peygamberlerin gönderildikleri kavimler için geçerli olup, peygamberlerin bizzat gönderilmediği kavimler için söz konusu değildir. Çünkü ancak peygamberler Allah adına konuşup, O’nun adına vaad yada tehditte bulunabilir ve getirdikleri mesajlar kesin ve herkesin anlayacağı kadar açıktır.
Peygamberlerin olmadığı yerlerde ve çağlarda yaşayan kavimler ve insanlara hem mesaj çok net olarak ulaşamayacağı, hem de peygamber varisi olan davetçiler hiçbir zaman peygamberler gibi Allah adına direkt konuşan görevliler olamayacaklarından, bu davetçilerin kavimleri haksızlık olacağından helak edilmez
Peygamberimizden Sonra Kavimlerin Dünyevi Helaki Söz Konusu Değildir
Muhammed (as)’dan sonra yeni bir peygamber gelmeyeceği ve hiç kimsede Allah adına konuşup mesajları yanlışsız netlikte veremeyeceğinden, işleyeceğimiz ayetlerde anlatılan kavimler gibi peygamberimizin ardından kavimlerin toplu olarak helaki söz konusu olmamıştır ve olmayacaktır.
Ancak Yüce Allah’ın sünnetullahına(toplumsal kanunlarına) aykırı hareket eden kavimlerin bu sünnetullah gereği uğrayacakları dünyevi belalar ile Allah’ın kavimlere hakkı dolaylı olarak hatırlatmak için indireceği belalar söz konusudur peygamberimizden sonra ve günümüzde. Gerek Müslüman olmayan kavimler ve gerekse Müslüman olduğu halde İslam’a aykırı yaşayan kavimler için söz konusudur tüm bu bela ve afetler.
NUH KAVMİ KISSASI
9- Bu senin kavminden önce Nuh kavmide ahireti yalanlamıştı. Kulumuz Nuh’un getirdiği tevhit ve ahirete dair mesajı yalanlayarak, “Nuh cinlerin etkisiyle bu iddiaları öne süren bir mecnun” diye propaganda yapmak suretiyle, kavminden dışlanarak davetinden vazgeçmeye zorlandı (ezducira).
Tüm Peygamberler Mecnun Olmakla İtham Edilmişlerdir
Mecnun (cinlenmiş) tabiri, Arapların şair ve kahinlerinin cinlerden haber alıp insanlara aktardığına dair batıl inançlarını anlatmaktadır. Kur’an’daki ilgili ayetlerde ifade edildiği üzere, Muhammed (as) ve diğer tüm peygamberler gibi Nuh (as)’da cinlerden aldığı haberleri Allah’tan vahiy olarak sunmakla suçlanmıştır.
Gerek peygamberlerin kişiliği, gerekse getirdikleri vahiy haberleri böyle bir iddiayı açıkça çürütmesine rağmen,kafirler bile bile bu iftirayı propaganda ederek peygamberleri etkisiz kılmaya çalışmışlar ve kısmen başarılı olabilmişlerdir.
Yüce Allah kulumuz yalanlandı diyerek, Nuh (as)’a verdiği desteği ve Allah’ın has kullarının bu tür iftiralardan beri olduğunu ortaya koymuştur.
10- Çaresiz kalması üzerine Nuh Rabbine dua ederek, ben mücadelemde bastırılarak etkisiz bırakıldım (meğlubun), hak yolundaki başarısız ve çaresiz bırakıldığım bu mücadelem de beni destekleyerek başarıya ulaştır (entesır) diye talepte bulundu.
11- Bunun üzerine gökyüzünün kapılarını, bardaktan boşanırcasına ve bir nehir gibi devamlı yağan sağanak yağmura açtık.
12- Yeryüzünden de su kaynakları fışkırttık, öyle ki gökten inen sular ile yerden çıkan sular bir ölçüye göre planlanmış işin gerçekleşmesi için karşılaşıp birleşti de yeryüzü tıpkı bir deniz gibi suyla kaplandı.
13- Bu esnada biz Nuh ve iman edenleri tahta çivilerle birleştirilmiş tahta levhalardan yaptırdığımız sıradan bir gemiye bindirip yeryüzünü kaplayan suyun üzerinde taşıdık.
14- O sıradan bir gemi idi ama bizzat bizim gözetimimiz – korumamız altında hareket ediyordu da bu nedenle güvenle yüzüyordu. Halisane niyetle kavmini hakka davet ettiği halde, nankörlük edip dışlanan Nuh’a bir teselli ödülü olarak.
Nuh’un Gemisi Mucize Değildi
Nuh (as)’ın bu duayı yapması bir anda olmayıp, 29.Ankebut Suresi 14 ve 15. ayetlerden anlaşıldığı üzere 1000 yıl gibi zorlu geçen 50 yıllık bir mücadele sonucu olmuştur. Bu zorlu mücadele süreci ve sonuçları 71.Nuh Suresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Ayetlerden anlaşıldığına göre, gökyüzünden devamlı yağan sağanak yağmur ve yeryüzünden fışkıran sular neticesi Nuh (as) kavminin bulunduğu yerler tıpkı bir deniz gibi suyla kaplanmış, Nuh (as) ve iman edenler ise, önceden vahiy talimatına istinaden inşaa ettikleri gemiye binerek bu tufandan kurtulmuşlardır.
Dikkat edilirse ne Nuh tufanı, nede bindikleri gemi olağanüstü – mucizevi bir olay olmayıp, Yüce Allah’ın inkarcılara helak tehdidinin ve iman edenlere kurtuluş vaadinin gerçekleşmesi için, bizzat O’nun takdir ve gözetimiyle tabiat olayları biçiminde gerçekleşmiş ğaybi yardımlardır.
15- Nuh kavmi kıssasını kıyamete kadar yaşayacak tüm insanlık alemi için hakka işaret eden bir ayet olarak bıraktık. Bu kıssadaki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?
Ayet olarak bırakılan gemi kalıntısı değil, Nuh (as) kıssasıdır. Çünkü bu kıssa bir ibret olarak dünyadaki hemen hemen bütün kavimlerce bilinmekte iken, gemiyi henüz gören ve bulan olmamıştır.
16- Nuh kavmi kıssası, peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretli bir misaldir.
17- Muhakkak ki Kur’an’ı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması (zikr) için kolay kıldık. PekiKur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?
Kur’an’ın kolay olması, tevhid ve ahirete ve salih amele dair temel ilke ve hikmetler için söz konusu olup, özellikle o günkü Araplar için nettir. Günümüzde ciddi bir çabayla bu ilke ve hikmetler idrak edilip daima hatırda tutulabilir.
Kur’anın Sosyolojik Tarih Yorumu
Bu surede ve başka surelerde aktarılan Nuh, Ad, Semud ve takip eden kıssalar, Kur’anın tarihi sosyolojik (sünnetullah) yorumunu ortaya koymaktadırlar.
Bilindiği gibi günümüz batı seküler - laik sosyoloji bilimi, evrimsel bir sosyolojik tarih yorumuna sahip olup, maymundan türeyen insanlığın her geçen gün geliştiğini ve iyiye doğru yükseldiğini iddia etmektedir.
Kur’an ise, insanlık hayatının Adem (as) ile en yüksek derecede başladığını, lakin her geçen gün bozulduğunu (tağyir), bilahare gönderilen Nuh, Hud gibi peygamberlere tabi olanlarla tekrar iyiye doğru bir sıçrama yaptığını, fakat bu peygamberlerle beraber kurtulanların nesillerin sonradan tekrar bozulduğunu (tağyir) ortaya koymaktadır.
Yani günümüz seküler batı bilimi devamlı yukarı doğru hareket eden düz bir yükselmeci evrimsel bir sosyolojik yoruma sahip iken, Kur’an olumlu çaba gösterilmediğinde bozulmaya meyilli çevrimsel (çember) sosyolojik tarih kanununu (sünnetullah) ortaya koymaktadır.
AD VE SEMUD KAVİMLERİ
Surenin 18’den 33’e kadar olan ayetlerinde tevhit ve ahiret mesajlarını inkar ettiğinden dolayı helak edilen iki kavim olan Ad ve Semud kavimlerinin helak ediliş kıssaları yer almaktadır. Kur’an’da peygamber gönderilen kavimler olarak Nuh kavminden sonra Ad ve bilahare Semud kavmi anlatılmaktadır.
Bu durum Nuh (as) ile birlikte kurtulanların Ad kavmini oluşturdukları ve Ad kavminin helaki esnasında Hud (as) ile birlikte kurtulanların Semud kavmini oluşturdukları şeklinde yorumlanabilir. Lakin insanlığın bilinen onbin yıllık tarihi bu yoruma geçit vermemekte, bu arada başka pek çok kavim ve peygamber geçtiği görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Başka bir yorum olarakta, aslında Kur’an’da sayılan bu peygamberler ve kavimlerinden başka pek çok peygamber ve kavminin yaşamış olduğu, lakin Kur’an’ın indiği Mekke merkezli Arabistan yarımadasında sadece bu sayılan peygamberler ve helak edilen kavimler bilindiğinden dolayı bu peygamberler ve kavimlerin kıssa edildiği şeklindedir. Benim kanaatim bu yorumun daha doğru olduğu yönündedir.
Hangi yorumun doğru olduğu konusunda arkeolojik ve tarihsel çalışmalar ipucu verebilirse de, kesin doğruyu ancak Allah bilir.
AD KAVMİ KISSASI
Ad kavmi, Nuh kavminden sonra gelen ve kendilerine Hud (as)’ın gönderildiği bir kavim olup, ilgili ayetlerden anlaşıldığına göre kendi zamanlarının günümüzdeki ABD gibi süper gücü konumunda idi.
Arabistan yarımadasının güneyinde bu günkü Yemen mıntıkasında, denize parelel, kum tepeleri (ahkaf) arasındaki düzlük ovalarda sağlam binalar kurmuşlardı. Lakin bu binalar helaklerinden onları kurtaramadı.
18- Nuh kavminden sonra Ad kavmi de yalanladı ahiret azabı ve dünyevi helak uyarılarını da, sonra nasıl olduğunu bizzat yaşayarak gördüler peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın ve helakimin nasıl olduğunu.
19- Ad kavmi dünyevi helaki hak ettiğinde üzerlerine öyle bir sam yeli gönderdik ki, o yel onları adeta sıkıp sularını çıkardı da bir an önce geçip gitmesini istedikleri o bunaltıcı günler neticesi susuzluktan kuruyup çatladılar da, adeta;
20- O kavurucu sam yeli onları adeta, yaşlanarak içi boşaldığından dolayı dibinden kopup yıkılan kuru hurma kütükleri gibi yere serdi.
21- Ad kavmi kıssası, peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretli bir misaldir.
22- Muhakkak ki Kur’an’ı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması (zikr) için kolay kıldık. PekiKur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?
SEMUD KAVMİ KISSASI
Ad kavminin helakinden kurtarılan Hud (as)’a uyan müminlerin soyundan gelenSemud kavmi zamanla yoldan çıktı. Düz ovalarda korunaksız olarak yerleşen atalarının hatalarından kendilerince güya ders alarak! Arabistan yarımadasının kuzeybatısında Hicr denilen mevkide kayalık vadilerde kayaları oyarak sağlam binalar ve sulama depoları kurdular. Ad kavminden sonraki süper güç oldular, maddi anlamda çok ileri gitmelerine rağmen manevi ve ahlaki anlamda iyice yozlaştılar.
Bu kavmin kalıntıları bu gün dahi mevcut olup, Kur’an indiği sıralarda muhtemelen daha sağlam durumda idiler. Bu kavimle ilgili Roma kaynaklarında dahi bilgiler olup, Mekkeliler ticari seferler esnasında bu kavmin kalıntılarının bulunduğu yerlerden geçmekte ve bu kalıntıların Semud kavmine ait olduğunu ve bu kavmin kıssasını bilmekte idiler.
23- Semud kavmi de peygamberim Salih aracılığıyla yaptığım ahiret azabı ve dünyevi helak uyarılarımı dikkate almayıp yalanladılar.
Salih (as) diğer tüm peygamberler ise tevhid ve ahirete imana ve salih amel işlemeye dayalı İslam’a dayanan vahyi mesajlarla gelmiş, bunları inkar ettikleri takdirde dünyada kavim olarak helake uğrayacakları, ahirette ise sonsuz cehennem azabına uğrayacakları konusunda onları defalarca uyarmıştır.
24- “Nasıl olur böyle bir şey?böyle olağanüstü bir haber ve uyarı konusunda, bizim gibi sıradan ölümlü bir insana mı uyacağız, böyle bir şey yapmamız salaklık ve çılgınlık olur” dediler.
Sıradan İnsanlara Peygamberliği Yakıştıramamak
Bu ayet genelde insanların din konusunda aklı ve vahyi değil, olağanüstü mucizevi durumları dikkate almak temayülünde olduklarını ortaya koymaktadır. Yani inkarcı kavimlerin anlayışlarına göre, ğaybla ilgili olağanüstü bir mesaj gelecekse, bunu ancak melekler gibi insanüstü varlıklar ve tabiatüstü – mucizevi bir şekilde yapabilir. Ğaybi haberler sıradan insanlar vasıtasıyla gelen ve sıradan akla hitabeden vahyi mesajlar yoluyla verilemez.
Kur’an ise, tarih boyunca ğaybi haberlerin, o toplumların içinden çıkmış, ancak kişiliğiyle o toplum seviyesinin çok üstünde insanlar olan peygamberler tarafından Allah’tan alıp getirilen ve sıradan insanların akıllarıyla kavrayıp iman edebilecekleri vahyi mesajlarla gönderildiğini ortaya koymaktadır.
Uçup Kaçmayana İtibar Etmeme Anlayışı
Müşriklerin yukarıda açıklanan sakat ğaybi haber anlayışının benzerleri, maalesef günümüzde Müslüman olduğunu iddia eden halkımızın neredeyse tamamı ile tasavvufi ağırlıklı İslamcı camialarda devam etmektedir.
İnsanlarımız sıradan insanların kavrayıp iman edebileceği Kur ’aniğaybi bilgilere itibar etmek yerine, şeyh – veli denen ve olağanüstü vasıflara sahip olduğu iddia edilen insanlar tarafından keşif ve keramet denen olağanüstü yollarla geldiğine inanılan (sözde) ğaybi haberlere itibar etmektedirler. Bu yollarla geldiği iddia edilen ğaybi haberlerin asılsız ve hakka ulaştırmak bir yana, haktan saptırıcı oldukları açıktır.
Bu nedenle, halkımızın ğaybi haberlerle ilgili bu yanlış anlayışının mutlaka düzeltilmesi ve gerçek ve tek ğaybi haber kaynağı olan Kur’an’a yönlendirilmesi, dünyada ve ahirette fayda sağlayacak gerçek dinin anlaşılması ve yaşanması için olmazsa olmaz bir kalkış noktasıdır.
Hevalarının Peşinde Olanlar İçin İman Etmek Çılgınlıktır
Ayette geçen Salih’e uymamız sapıklık – salaklık ve çılgınlık olur ifadesi üzerinde durmak gerekir. Salih (as)’ın getirdiği mesajı anlayarak böyle bir sonuca varılmamış, onun bir insan olduğu söylenerek mesajı üzerinde düşünülmesine bile gerek görülmeden mesajın sapıklık ve çılgınlık olduğu iddia edilmiştir.
Delalet haktan ayrılma olup, Semudkavmi de kendilerini doğru yolda görmekte ve bu konuda şüphe duymamaktadırlar tüm delalette olan kavimler gibi. Ayette geçen suurkelimesi çılgınlık- delilik anlamın gelip, kavim ğaybi bir konuda bir insana uymanın çılgınlık olacağını söylemiş olabileceği gibi, Salih’in getirdiği mesajın içeriğinin onların menfaatlerine dokunması nedeniyle, O’na uymalarının çılgınlık olacağını söylemiş olabilirler?
25- Ve yine dediler ki; “Ne yani, hem Allah bir melek değil de içimizden bir insana vahiy gönderecek olsaydı bile, kala kala Salih gibi kavmimizin alt tabakalarından ve çevresi olmayan birine mi gönderilirdi. Mümkün değil böyle bir şey. Bu Salih haddini aşan, çok büyük yalan iddiaları nedeniyle içimizde çok kötü bir duruma düşen birisi.”
Sıradan İnsanlara Peygamberliği Yakıştıramamak
Toplumlar ğaybi haberler konusunda hem insanüstü kişi ve olayları beklemekte, üstelik dini önder olacak kişilerde kişilik liyakatını değil, dünyevi mevki ve makamları öncelemektedirler. Yani hem asaleti olmalı, hem de dünyevi imkanları ve çevresi kuvvetli olmalı, aksi halde böyle bir kişiye dini önderliği layık görmemektedirler.
Nitekim peygamberimize indirilen vahiy için de, iki seçkin şehirden bir seçkin kişiye indirilmeli değil mi idi dendiği 43.Zuhruf Suresi 31. ayette açıklandığı gibi, İsrailoğullarının kendilerine lider olarak gönderilen Talut’u dünyevi mevki, makam ve mal açısından beğenmedikleri de 2.Bakara Sureti 247. ayette açıklanmıştır.
Peygamberlerin Soyundan Olmak Ayrıcalık Değildir
Bu anlayış günümüzde de çeşitli şekillerde devam etmektedir. Nitekim,Şia’nın imanların – önderlerin ancak peygamberimizin soyundan olabileceğine dair masum imam – önder anlayışı bunun en ciddi yansımasıdır.
Yine mehdi inanışı da bu yanlış anlayıştan kaynaklanmaktadır. Keza peygamberimizin soyunun yüceltilmesi, tarikat şeyhleri ve alevi dedeleri için peygamberimize dek eriştiği iddia edilen soy kütükleri olduğu gibi iddialarda bu hatalı anlayışın yansımalarıdır.
Oysa Kur’an’da İbrahim (as)’ın babası olan Azer’in zalim ve tevhid düşmanı bir kafir olduğu 19.Meryem Suresi 41’den 50’ye kadar olan ayetlerde izah edildiği gibi, İbrahim (as) soyundan sadece Salihler değil, zalimler ve kafirler de olacağı ve bunlara dini önderlik – imamlık verilmeyeceği de, 2.Bakara Suresi 124. ayette net olarak belirtilmiştir.
26- O kavim yakında görecekti oysa, hadlerini aşan çok büyük asılsız iddialar nedeniyle çok kötü bir duruma düşenlerin kimin olacağını.
Kem söz sahibine aittir derler. Kavminin Salih (as) için söylediği asılsız çirkin isnatlar aslında kendilerine aitti. Hadlerini aşarak çok büyük asılsız iddialarda bulunanlar ve bunun neticesi sosyal ve siyasal bazda kötü konuma düşenler kendileri idiler. Bu nedenle yakında helak vaadi gerçekleşecek ve o zaman düştükleri sefil durumu açıkça göreceklerdi.
27- Biz o kavmin helakı hak etmesi için sahipsiz bir dişi deveyi onlara bir sınama aracı kılacağız. Artık sen onları kendi başlarına bırak ta azgınlıklarının başlarına helak getirmesini bekle ve bu bekleyiş esnasında onların alay ve sataşmalarına da sabret.
28- Onlara, eğer itaat etmezlerse helaklerine sebep olacak şu emrimi bildir. Develeri sulama suları sadece kendi develerine ait olmayacak, bu sahipsiz dişi deveye de bu sulardan verilecek ve mutlaka bu deve içinde sulama sırası verecekler.
29- Bu durumu kabullenmeyen, ancak tehditten korktuğu için deveye müdahale edinmekten çekinen kavim, içlerinden bir zorbayı deveye zarar vermesi için kışkırttılar da, o zorba deveyi kısırlaştırdı.
Semude Gönderilen Devenin Akibeti
Semud kavmine ayet olarak gönderilen devenin mahiyeti ile ilgili bilgiler, dergimizin 293 sayısında yayınlananKamer Suresi 1. ayetin tefsiri esnasında verildiğinden burada tekrar edilmeyecek olup, işlediğimiz ayetlerin daha iyi anlaşılması için ilgili ayetin tefsirinin okunmasında fayda vardır.
Yüce Allah’ın tehdidi nedeniyle deveyi öldürmekten korkan kavmin, devenin üreme organlarına zarar vererek neslini kurutma (agera) ve böylece kutsal develeri zamanla ortadan kaldırma hilesine başvurdukları anlaşılıyor.
Lakin Yüce Allah deveyi öldürmelerini değil, kötü bir amaçla dokunmalarını yasaklamıştı. Bu nedenle bu hileleri fayda vermemiş ve helak edilmişlerdir.
30- Semud kavmi kıssası da, peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretli bir misaldir.
31- Biz o kavmi helak etmek için üzerlerine çok büyük bir güç göndermedik, çünkü gerek yoktu. Tek bir korkunç ses sonrası gerçekleşen dehşetli bir deprem yetti helaklerine. Yurtlarında, çiğnenmiş ot kalıntılarına dönmüş halde kalakaldılar.
Deveye Kötülük Yapan Kavmin Akibeti
Semud kavmi, ataları olan Ad kavminin düz ovalarda gevşek zemine yaptıkları binaların depreme dayanıksızlığını görerek, sağlam kayalık alanlarda kayaları oymak suretiyle ve sağlam zeminlere sağlam binalar yaparak depremlerden korunmayı planladılar. Lakin bu planları onlara fayda sağlamadı. Yüce Allah bu sağlam barınaklarda korunan kavmi yok etmek için çok büyük bir ordu göndermedi. Dehşetli bir ses eşliğinde gerçekleşen büyük bir deprem onları helak etmeye yetti.
Yüce Allah onların helaklerini sağlam ve zayıf oldukları yönlerinden değil, en güvendikleri ve kendilerini güvencede gördükleri yerden, yani sağlam barınaklarından gerçekleştirdi. Nitekim Ad kavmine de böyle yapmış, onların zayıf zemindeki sağlam binalarını depremle yıkarak değil, onların üzerine kavurucu sıcak rüzgarlar göndererek helak etmişti.
Yüce Allah Kavimleri En Zayıf Yanlarından Değil En Kuvvetli Yanlarından Vurdu
Yine Nuh kavmini de, denizle alakaları yokken hiç ummadıkları bir tufanla helak etmiş olması da dikkate şayandır. İnsanlar diğer insanları kendilerinin en güçlü hasımlarının en zayıf noktalarından vururken, Yüce Allah kavimlerin en kuvvetli oldukları noktalarından vurur.
Bu hem Yüce Allah’ın kudret ve yüceliğinin bir yansıması, hem de kavimlerin kendilerini güçlü gördükleri noktaların aslında ne kadar zayıf olduğunun gösterilmesidir.
Bu hikmet günümüzde de muhtemelen işleyecek, Yüce Allah bir kavme azab – ders vermek yada cezalandırmak istediğinde onların kendilerine en güvendikleri yönlerinden gelecektir.
32- Muhakkak ki Kur’anı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması (zikr) için kolay kıldık. PekiKur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?
Mekkeli Müşrikler Kendilerini Salih (as) Ve İman Edenlerin Yerinde Görüyorlardı
Diğer kıssalar gibi Semud kıssası da Mekkeli müşriklerin iyi bildiği bir kıssa idi. Yani onlar için bu ayetler ve kıssalar çok iyi anlaşılan ve hatırda tutulup ibret alınan kıssalar idi. Fakat kendilerini helak edilen Semud kavminin değil, Salih ve iman edenlerin yerinde görüyorlardı.
Geçmiş kavimlere yapılan helak tehdidi onlar içinde geçerli idi, fakat onlar Kur’an’ı yalanladıkları için bu tehdidi ciddiye almıyor görünüp, kendilerinin kıssaları anlatılan peygamberlerin yolunda hak yolda olduklarını, Muhammed (as) ve iman edenlerinse atalarının hak yolundan saptıklarını iddia ediyorlardı.
Helak Edilen Kavimlerden Çıkaracağımız Dersler Ne Olmalıdır?
Bizim bu ayetlerde anlatılan kıssalardan alacağımız ders ne olabilir? Girişte izah ettiğimiz gibi, Muhammed (as)’dan sonra peygamber gelmeyeceği için, artık toplu toplumsal helak söz konusu olmayacaktır ve bu nedenle bizlerin böyle bir tehditle karşı karşıya olmamız söz konusu değildir.
Bu nedenle bizim bu kıssalardan alacağımız ders dolaylıdır. Yani, Yüce Allah’ın toplumsal kanunları denen sünnetullahın mutlaka gerçekleşeceği, bu nedenle Kur’an’da açıklanan tüp toplumsal kanunlara riayet etmemiz gerektiği, aksi halde sonuçlarını mutlaka göreceğimizdir.
Nitekim, peygamberlere asi olan kavimlerin helak edilmesi bir sünnetullah olduğu gibi, Allah’ın dinine sıkıya sarılmayan her toplumunda bunun acı neticelerini mutlaka çekeceği, yani Yüce Allah’ın sırf adı Müslüman diye hiçbir toplumu bu toplumsal kanunlardan muaf tutmayacağı hususu da bir sünnetullahtır.
İslam Ümmeti Sünnetullaha Uymamanın Cezasını Çekiyor
Kur’anda pek çok ayette daha önce İsrailoğullarının bu toplumsal kanuna uymamaları nedeniyle bunun acısını mutlaka tadacakları, başta 17.İsra Suresi 2’den 9’a kadar olan ayetler olmak üzere pek çok ayette hatırlatılarak, Müslümanlarda aynı duruma düşmeye karşı uyarılmışlardır. Lakin bu uyarılardan gerekli dersi almayan Müslümanların tarih boyunca ve şu günlerde başlarına gelen dehşetli acılar, bu uyarıların önemini bizlere göstermektedir.
Semud kıssasından alacağımız bir derste, kişisel ailevi ve toplumsal yönden kendimizi büyük görüp kendimize güvenmemek, bu hususlarda bizlerden daha olumsuz durumda görenleri küçük görmemek ve onlara güçsüzlükleri nedeniyle zulmetmemektir. Aksi halde bizzat Allah bizlerden mazlumların intikamını bu dünyada da alabileceği gibi, ahirette mutlaka alır.