Anayasa: Vaad ve taleplerin arkasında durmak

KENAN ALPAY

12 Haziran seçimleri temelde yeni anayasa tartışmaları etrafında şekillendi. Yeni anayasa meselesi AK Parti’nin üçüncü dönem iktidarda kalmasından daha çok önem taşıyor. Bugün ortaya çıkan tablo 12 Eylül referandumunun devamı, hatta daha kritik bir dönemeç olarak nitelenebilir. Sürecin resmi ideoloji ve devlet sınıfları aleyhine işletilmesine paralel bir biçimde geniş toplum kesimleri açısından temel hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması gerekir.

Türkiye toplumu açısından ulaşılması gereken en acil hedef yüzyıllık vesayet sisteminin yıkılmasıdır. Toplum seçimler yoluyla resmi ideoloji ve kurumlar silsilesini başından defetmek için siyaseten öne çıkardıklarının arkasında duruyor. Fakat sandıkla sınırlı bu siyaset tarzının beklenen sonuçları garantilediği anlamına gelmiyor. Bu yüzden önümüzdeki dört yıllık sürecin arkada bıraktığımız dokuz yıla benzememesi için neler yapmalı sorusu üzerinde iyiden iyiye kafa yorulmalıdır.

Arkada kalan dokuz yıllık süreçte elde edilen kazanımları görmezden gelmek veya hafife almak doğru olmaz. Ancak hak taleplerimizi her dönem “Şimdilik bu kadar yeter, nasipse arkası gelir” veya “Önceden hiç yoktu buna da şükür” vs. şeklinde otosansüre tabi tutmamız makul ve kazandırıcı değildir. Sabır ve tahammül elbette bir olgunluk göstergesidir. Fakat cesaret ve hakların tamamını elde etmek konusunda ısrarlı olmak da olgunluğun temelidir.

Akşehir’de üç gün önce yaşanan bir olaya bakarak sabır ve cesaret konusuna açıklık getirelim. Seçimler için görevlendirilen sandık görevlilerine YSK’nın atadığı başkan tarafından verilen seminerde başörtülü hanımlar ya başlarını açmaya ya da salonu terk etmeye zorlanıyor. Sonuçta başörtülü hanımların bir kısmı başını açıyor, bir kısmı da dışarı çıkıyor. Bu tür zorbalıklara neden sabredilsin, niçin boyun eğilsin?

Bu tür zorbalıklar basit de değil, tekil de değil. Yaşaya yaşaya birileri bu durumları kanıksamış olabilir fakat bu iğrenç zorbalığın, İslâm düşmanı barbarlığın bir insana olsun yönelmesi felakettir. Laik kamusal alan adına sergilenen bu türden edepsizliklerin yasal olarak önünü almak iktidar ve toplum açısından elzemdir. Halen bir çok kamu ve özel kuruluşta başörtüsü üzerinden yaşanan sıkıntıların önü alınmış değil.

Devlet sınıflarının razı olduğu insan tipinin kalıbı anayasa ve kanunlarla şekilleniyor. Kemalizm etrafında kenetlenen iktidar sınıfları “değiştirilemez ilkeler”i korumak hususunda, bizler ise hem bu ilkeleri hem de bu ilkelerin muhafızı cunta yapılarını yıkıp geçmekte ısrarlı olacağız.

Birey ve toplum olarak bürokratik oligarşinin lütfettiği kadarına değil, Allah tarafından bizlere bahşedilen hakların tamamına sahip olmak istediğimizi en yüksek sesle beyan etmeliyiz. ‘En yüksek sesle beyan etmeliyiz’ ifadesinde bir mübalağa değil hak mücadelesinin doğası vardır. Medya ve aydınların propaganda etmekle kalmayıp resmen dayattıkları hayat tarzı asker ve sermaye tarafından anayasa ile teminat altına alınmak istenen hayat tarzıdır. Mevcut anayasayı özellikle laiklik ilkesi etrafında gözü gibi korumak isteyenler kim? CHP ve MHP kadar BDP’nin de laiklik meselesiyle ilgili girişimlerden işkillenmesi dikkatlerden kaçmıyor. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli kadar Kürt ulusalcıları da İslâmi taleplere barikat kuruyor.

Bütün bir toplumun veya tek tek fertlerin asker, sermaye, bürokrasi, medya sınıfları karşısında yasa ve zor yoluyla hizaya çekilmesine daha ne kadar katlanılabilir? Niçin katlanalım sonra! Kendilerine ülkenin ve toplumun efendileri payesini biçmiş Kemalist oligarşinin Türkçülük ve laiklik merkezli bir toplum yaratma girişimleri fantazi olmayı çoktan aştı.

330 sınırını geçmesi durumunda AK Parti hükümetinden beklenen en önemli ve acil talep insan hak ve onurunu koruyacak, resmi ideolojik vesayete son vererek referandum yoluyla özgürlükleri teminat altına alacak yeni bir anayasadır. CHP’nin laiklik, MHP’nin milliyetçilik testlerinden başarılı çıkma yönünde atılacak her adım yanlıştır. Kurumlar arası mutabakat adına statükoyu koruma arayışları AK Parti ve temsil ettiği kesimler adına ciddi bir kayıp olacaktır.

Refah düzeyinin artmasında sosyal adaletin tesisi kadar kanun ve kurumlarda ulusalcı-laik perspektifin tümden terkedilip evrensel hukukun ikamesi ülke insanı açısından en çok ihtiyaç duyulan husustur.

12 Eylül darbecileri mahkemelerdeyken anayasaları, Ergenekon ve Balyoz cuntacıları hapisteyken ideolojileri iktidarda olamaz.

YENİ AKİT