Vahdettin İnce / Star
Danayı mandaya bağlamayacaktım!
Başarılı olur mu, olmaz mı, bilmem ama önümüzdeki süreçte siyasetin önemli gündem maddelerinden birinin yeni bir anayasa olacağı anlaşılıyor. Ne zaman anayasa meselesi gündeme gelse benim de aklıma meczup bir hemşerimizin macerası gelir.
Sık sık ortadan kaybolan bu hemşerimiz, bir keresinde uzun süre görünmez olmuştu. Nerede olduğunu, başına ne geldiğini, öldü mü kaldı mı ailesi dâhil kimse bilmiyordu. Hakkında türlü söylentiler çıkarıldı doğal olarak. Dağlarda kurtlar tarafından parçalandığından tutun kışın kar fırtınasına yakalanıp boğulduğuna, hatta aklını iyice kaçırdığı için devlet tarafından Elazığ akıl hastanesine kapatıldığına kadar türlü dedikodular almış başını gidiyordu.
Bir gün çıkageldi. Memleketimiz malum İran'a yakın. O da nereden aklına esmişse sınırı aşıp İran tarafına geçmiş. Rastladığı ilk köyde perişan halini gören köyün ağası acıyarak evine almış. Ağanın mandalarını güdüyordum, diyordu. Sabah mandaları evden çıkarır, köyün arkasındaki derenin kenarında otlatırdım. Güneş iyice yükselip yaban arıları etrafı kolaçan etmeye başlayınca mandalar kendilerini derenin suyuna atarlardı. Ben da yakınlardaki bir ağacın gölgesinde akşamı ederdim, diye ekliyordu. Dediğine göre bir gün ağa bir dana satın almış. Bunu da mandalarla götür demiş.
Farklı hayvan türlerini aynı merada otlatmak kolay. Hep beraber aynı çimende, aynı güneşin altında otlarlar. Ama gün ortasında kızgın güneş etkisini iyice gösterince aynı meranın sakinlerinin farklı tabiatları ortaya çıkar. Mandalar her zamanki gibi kendilerini serin sulara attılar, diyordu. Dana ise bir süre yalnız otlamaya devam etti. Ama güneşin etkisi bir başka türün de kendi tabiatına göre hareket etmesine neden oluyordu. Yaban arıları. Dana bir süre kuyruğuyla kovalayarak, sağa sola baş sallayarak kendisine musallat olan arıları savmaya çalışsa da baş etmesi ne mümkün. Son çareyi var gücüyle arılardan kaçmakta bulur. Bizim meczup hemşeri hem ağacın gölgesinden olur hem de saatlerce arıların çıldırttığı dananın peşinden dağ bayır koşar, bitap düşer. Akşamın serinliği bastırınca arılar kaybolur, dana da sakinleşir.
Ertesi sabah sağlam bir ip aldım yanıma, diyordu. Danayı boynundan bir mandanın boynuna bağladım. Her zamanki gibi gölgesi iyice yayılan ağacın altında dünkü yorgunluğu çıkarmak üzere derin bir uykuya daldım. Ne olduysa ben uykuda iken oldu. Güneş iyice yükselinceye kadar kardeş kardeş otlamışlar aynı merada, aynı güneşin altında, aynı havayı soluyarak. Bu arada kızgın güneş yine arı sürülerini harekete geçirmiş. Mandalar onlardan kurtulmak için suya koşarken dana da kaçmak için boynundan bağlı olduğu mandayı çekiştirmeye çabalamış. Manda bu, kaç öküz gücünde. Dananın gücü yeter mi? İp de kopmayacak kadar sağlam. Manda onu da suya sürüklemiş.
İyice dinlendikten sonra gözlerimi açtığımda korkunç bir manzara ile karşılaştım, diye anlatıyordu. Manda suyun içinde başı yukarıda gamsız gamsız geviş getirirken, dört ayağını havaya dikmiş zavallı dananın cansız bedeni de boyundan bağlı olduğu mandanın yanı başında suyun üzerinde yüzüyordu!..
Danasının bu şekilde öldüğünü görecek ağanın bana ne yapacağını az çok tahmin ettiğim için aynı yolu takip ederek buraya geldim, diyordu, başındaki külahı alnının çatına indirerek.
Sonra birden aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi oturduğu yerde kaykıldı, alnının çatına indirdiği iyice yıpranmış kirli külahını yukarı doğru kaydırarak. Saçsız başının ortaya çıkan üçte biri güneşte parlıyordu. Gözlerini İran tarafına doğru dikerek: Danayı mandaya bağlamayacaktım! dedi.
Umarım anayasa hazırlanırken ülkemizin sosyal, dini, etnik yapısı dikkate alınır. Aynı topraklarda, aynı güneşin altında, aynı havayı soluyan farklı grupların tabiatları gereği farklı davranışlar sergileyebilecekleri hesap edilir de kimse bir başkası olmaya zorlanmaz. Ortak bir tabiat var ama herkes bu tabiatı farklı yansıtır çünkü.
Mevlana "rüzgâr bir tanedir ama her şey karakterine göre ona tepki verir; deniz dalgalanır, toprak toz kaldırır, ağaç hışırdar..." der. Madem rüzgâr birdir o halde her şey deniz gibi dalgalansın demek bizim meczup hemşerinin danayı nefessiz bırakan önlemi kadar ölümcüldür.