Ahmet Varol / Yeni Akit
Anayasa profesörü anayasayı çarpıtırsa
Tunus’ta darbe yapan Kays Said bir hukukçu ve anayasa hukuku alanında ihtisas sahibi bir profesör. 2014’te Tunus Anayasası’nın revize edilmesi için oluşturulmuş heyette de yer almış. Yani anayasa hukukunu, tabii bu arada Tunus Anayasası’nı iyi bilen biri. Kendisinin son kararlarını da anayasanın sekseninci maddesine dayandırıyor ve darbe yapmadığını, anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullandığını ileri sürüyor. Olaya fanatizm gözlüğüyle bakanlar da onun konu hakkında yetkin bir kişi olmasını, kendisini “haklı” çıkarmanın gerekçesi olarak gösteriyor, ama konunun detayına girmek ve konuyu en az Kays Said kadar bilen diğer hukukçuların değerlendirmelerine yer vermek istemiyorlar.
Bir konu hakkında doğru hüküm vermek ve doğru tavır sergilemek için sadece o konuyu bilen biri olmak yeterli değildir. Aynı zamanda dürüst olmak gerekir. Aksi takdirde bilen birinin çarpıtma ve yanıltma yapması daha kolaydır. Bu yüzden Batı emperyalizmi oryantalizme büyük önem vermiş ve kendi akademisyenlerinin İslamî ilimleri öğrenmelerini sağlamıştır. Çünkü bu ilimleri öğrendiklerinde insanların kafalarını karıştırmalarının daha kolay olacağını biliyorlardı. Gerçi oryantalistlerden tek tük dürüst davrananlar ve gerçekten dikkate alınmaya değer tespitlerde bulunanlar çıkmıştır ama çoğu öğrendiklerini, zihin bulandırmak, gerçekleri çarpıtmak amacıyla değerlendirmiştir.
Tunus Anayasası’nın sekseninci maddesi aslında sorunlu ve bu yüzden de sürekli tartışılan bir maddedir. Ama Said’in gerçekleştirdiği siyasi darbede sergilediği tutuma gerekçe oluşturacak nitelikte de değildir.
Bu madde, ülkenin geleceğini ve bağımsızlığını tehdit eden son derece tehlikeli gelişmelerin yaşanması durumunda, cumhurbaşkanına Meclis Başkanı’yla ve Başbakanla danışarak, gerekli tüm olağanüstü tedbirleri alma hakkı tanımaktadır. Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanı ve Başbakanla görüşüp, olağanüstü uygulamalara başvurma kararı vermesi durumunda da bunu Anayasa Mahkemesi’ne bildirmesi ve bu arada Meclis’in de yürütme organlarının önünü açmak amacıyla sürekli oturum halinde olması isteniyor. Bu uygulamalara azami bir aylık süre için başvurulabilir. Bu süreden sonra uygulamaların devam etmesine ihtiyaç duyulması halinde Meclis üyelerinden en az 30 kişinin Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmesi ve uzatma kararını da bu mahkemenin vermesi gerekmektedir.
Yani bu maddenin tanıdığı yetkinin kullanılması için en başta, ülkenin geleceğini ve bağımsızlığını tehdit eden, devlet nizamının normal şartlarda kendi tekerlekleri üzerine yürüyemez hale gelmesi ve olağanüstü hal uygulamasının bir zorunluluk olması gerekir.
İkinci olarak cumhurbaşkanı bu yetkiyi tek başına kullanamaz, hükümet başkanıyla ve Meclis Başkanı’yla danışarak kullanması gerekir.
Üçüncü olarak bu durumda Meclis’in daha aktif bir şekilde devreye girmesi için sürekli oturum halinde olması gerekir.
Dördüncü olarak cumhurbaşkanının kararlarını Anayasa Mahkemesi’ne bildirmesi gerekir ve normal dışı tedbirleri sürdürebilmesinin azami süresi otuz gündür. Ondan sonra Meclis üyelerinden otuz kişinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ve uzatma kararını Anayasa Mahkemesi’nin vermesi gerekir.
En başta Kays Said’in bu yetkiyi kullanmasını gerektirecek şartların oluştuğu iddiası gerçekçi değildir. Bu şartların oluştuğuna karar verme konusunda Başbakanı ve Meclis Başkanı’nı tamamen devreden çıkararak tek başına hareket etmiş, sivil mekanizmayı devre dışı bırakarak kolluk kuvvetlerinin desteğini almak amacıyla onlarla toplantı yapmayı tercih etmiştir ki bu tam anlamıyla bir darbe girişimidir.
Meclis’in sürekli oturum halinde olması gerekirken Cumhurbaşkanı Meclis’in çalışmalarını dondurmuş, üyelerinin dokunulmazlıklarını askıya almış ve böylece yasama organını da tamamen devreden çıkarmıştır.
Karar hakkında Anayasa Mahkemesi’nin bilgilendirilmesi isteniyor ama Tunus’ta bu mahkeme henüz oluşturulmuş değil. Bir aylık süreden sonra uzatma kararı verecek Anayasa Mahkemesi zaten mevcut değil.