Anayasa Mahkemesi şu günlerde "gerekçe" hazırlıyor. Neyin gerekçesi? AK Parti'yi "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olarak nitelediği kararın gerekçesi. "Gerekçe"nin karardan daha önemli olduğu hükmü doğru.
Mahkeme, verdiği karar ile keramet göstermediğine göre hikmetinin sual edilmesi gerekiyor. Gerekçe, kararın hukukî dayanaklarını, delillerini hukuk zinciri içinde birbirine bağlayarak karara nasıl ulaştıklarını gösterecek ve bizim "neden?" diye başlayan sorularımıza tatminkâr cevaplar verecek.
"AK Parti laiklik karşıtı eylemlerin odağıdır" hükmünün gerekçesinin iki unsura dayanması gerekiyor. Birincisi açık bir laiklik tanımı; ikincisi sarih bir şekilde çizilen bu laiklik tanımına aykırı olan AK Parti eylemleri. Sonra bu eylemlerin yoğunluğu ve sıklığına dair delillere dayanarak "odak olma" suçunun gerekçesinin tamamlanması lâzım.
"Gerekçe"nin kilit noktası ise laikliğin, Başsavcı'nın iddianamesinde yer aldığı şekilde Mahkeme tarafından da bir "yaşam biçimi" olarak kabul edilip edilmemesi olacak. Laiklik bir yaşam biçimi mi? Mahkemenin vereceği "evet" cevabı, başka soruları ve sorunları da beraberinde getirecek. Bir "yaşam biçimi"nden -iddianamede yer aldığı biçimde- bir "felsefî inanç" çıkartılacak. Bu felsefî inanca hepimizin bağlı olması istenecek.
Bu tartışmanın sadece AK Parti'yi değil, tek tek hepimizi ilgilendiren kritik boyutları var. Vazgeçilmez bir anayasal prensibin "yaşam biçimi" olarak önümüze konulması bizim özgür yaşam tercihlerimize karşı kapsamını tayin etmekte zorlanacağımız bir tehdit demek. Tek tek bireyler olarak hepimizin bu yaşam biçimine uygun yaşamamız beklenecek. En kötüsü bu yaşam biçiminin ne olduğunu açık-seçik bilmememiz. Bu yüzden "yaşam biçimi" olan laiklik sadece siyasî parti hukukuna değil, bizim temel hak ve özgürlüklerimize de belirsiz bir sınır getiriyor. Sarahate ihtiyacımız var ve biz bu sarahati gerekçede arayacağız.
Türkiye'de hukuk çok örselendi. Sırf elindeki silahtan yani güçten yönetme hakkı çıkartarak iktidara el koyanların bulunduğu bir ülkede hukuk gelişmez. Hukuk gelişmez ise o ülke medenî, modern ve ileri bir ülke olmaz. Hukuk eleştirel aklın, sağlam bir muhakeme ve mantığın eseridir. Darbecilerin hukuk alanında "ben yaptım oldu" usulünün yerine bir mahkemenin "ben dedim oldu" mantığı konulamaz. Öyleyse Anayasa Mahkemesi "AK Parti kararı"nın gerekçesinde laikliği bir "yaşam biçimi" olarak tanımlayacaksa, keyfilik değil hukuk tesis etmek zorunda. Hukuk tesis etmek için mutlaka şu soruların cevabını vermeli.
1. "Yaşam biçimi" nedir? Sosyolojik bir deyim, bir hukuk kavramı olarak nasıl kullanılır? Gerekçede herkesin anlayacağı ve uyacağı bir "yaşam biçimi" tanımı yer almalıdır. Mahkeme "yaşam biçimi" hakkında hüküm tesis etme yetkisinin yasal dayanağını açıklamalıdır.
2. Laikliğin bir yaşam biçimi olarak önerilmesi Anayasa'nın hangi hükmüne dayanmaktadır? Evrensel hukukta, bilhassa laik hukukta laikliği bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir tanım var mıdır?
3. Laik yaşam biçimi nedir? Laik yaşam biçimine göre nasıl yaşanır? Laik yaşam biçimine göre nasıl yaşanacağını hangi yasa düzenlemektedir?
4. Ben bir birey olarak "laik yaşam biçimi"ne göre yaşamayı reddedersem, bana uygulanacak yasal müeyyide nedir?
5. Anayasa'mızın 10. maddesine göre felsefî inançlar konusunda bütün vatandaşlarına eşit davranması gereken devlet, bir yaşam biçimini nasıl tercih edebilir? 10. maddeye aykırı olarak laiklik prensibi, felsefî inançlardan biri tercih edilerek tanımlanabilir mi?
Gerekçede bu soruların cevabını istiyorum. Mahkeme benim yaşam biçimime dair bir karar verdiğine göre, bu cevapları isteme hakkım var...
Zaman gazetesi