AK Parti’nin kapatılmaması kararını tek başına yorumlamak yanlış olur.
Bu kararın; birbirinden ayrılması imkansız, bir de ikiz kardeşi var..
6 Haziran’da verilen, ama gerekçesi henüz yazılmayan, başörtü yasağının üniversitelerde kaldırılmasına yönelik Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerindeki değişikliğin iptal edilmesine yönelik karar..
Evet, Anayasa Mahkemesi’nin, başörtü yasağının sürmesi gerektiğine dair kararı ile, dün verdiği AKParti’nin kapatılmaması kararını birlikte yorumlamak zorunlu..
Kapatmama, sadece hazine yardımının kesilmesi ile ilgili karar, başörtü yasağının kaldırılmasına yönelik anayasa değişikliği iptal edildiği için verildi.
Ve kapatılmama kararının çıkacağı, başörtü ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin 6 Haziran’daki skandal kararı ile birlikte, zaten belli olmuş idi.
Görüntü şu: Anayasa Mahkemesi, AKParti’yi kapatma gücünü kendisinde göremediği için, hıncını üniversiteli başörtülü kızlardan aldı..
Üniversiteli kızlara yasağın sürmesine karar verildi, bu konuda AKParti’nin yeni bir girişimde bulanmasının önü kesildi.. Bunun karşılığında da, AKParti’nin kapatılması davası da reddedildi..
Adeta AKPartinin bileğine kelepçe vurularak, muhafazakar tabanının talep ettiği icraatlarını yapmasına engel olundu.. Kapatma talebinin reddi kararı ile de, toplumda bu parti yerine kurulacak yeni siyasi parti etrafındaki oluşabilecek önlenemeyecek büyük teveccühün önü kesilmiş oldu..
Anayasa Mahkemesi açısından bakarsanız, bence bu karar dört dörtlük.
Hem AKParti kadrolarının, hiçbir şey yapmadan ilk seçimde oy patlaması yapmasının önünü tıkadılar.. Hem de AKParti’yi, AKParti yapan taahhütlerin gerçekleştirilme çabalarını önlemiş oldular..
Buna; laikçi sistem açısından dört dörtlük çözüm denilmez de, ne denir?
Hatırlayın, 367 kararı verdiklerinde, AKParti’nin oylarının % 35 civarında olduğu tahmin ediliyordu. Anayasa Mahkemesi 367 kararını verdi, oylar % 47’ye çıktı..
Niye?
Halk 367 kararına kızdı da onun için.
Koca koca okumuş adamlar, bu gerçeği görmeyecekler mi?
Gördüler ve kapatma davasında oylarını öyle kullandılar.
Kapatma lehine verecekleri oya kızıp, AKParti yerine kurulacak partiye gidecek geniş halk kitlelerini frenlemiş oldular..
Ama AKParti’yi diğer partilere tercih eden milyonlarca mütedeyyin insanın taleplerinin hayata geçirilmesini de, bir önceki başörtü kararı ile önlemiş oldular..
Böylece, halkın, AKParti’yi tercih etmesinin sebebi olan, başörtü yasağının kaldırılması yönündeki vaadler, meslek liselilere yönelik engellemeleri sona erdirilmesi taahhütü, Kur’an kursuna gitme önündeki yaş sınırının çözülmesi konusundaki sözler; Anayasa Mahkemesi kararı gereği artık gerçekleştirilemeyecek.
Ama milletin bu yöndeki talebini engelleyen mahkemeye inat, kapattığı partiye daha büyük oranda destek verilmesi de önlenmiş olacak..
Böyle bir çözüm; laikçi yasakçıların, bence son yıllardaki tek başarılı operasyonları..
Anayasa Mahkemesi, “şunları şunları yapamazsınız” demişti zaten..
Onlar yapılamayacağına göre, AKParti’nin kapatılmasının laikçi yasakçılara getireceği bir fayda yoktu ki zaten!..
Bilakis kapatmaya kızıp, AKParti yerine kurulacak partiye yönelecek milyonlarca yeni AKPartili aday vardı karşımızda..
Anayasa Mahkemesi, belki de tarihinde ilk defa, halktan çekindi, kararını buna göre verdi.. Evet “yasakçılığı”ndan taviz vermedi ama, halka meydan okumaya da kalkışmadı..
Peki, bu iki kararı birlikte değerlendirmiş olsak da, bundan sonraki çözüm ne?
Bence çözüm, AKParti’nin olayı yorumlamasında..
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını, doğru bir yorumla “sakal kesme” olarak değerlendirirlerse, yerine gelecek sakalın daha gür olacağı bilinci ile, yollarına devam ederler..
Ama “ikiz karar” ile, kollarının kesildiği zehabına kapılırlarsa, artık ellerinin olmadığını düşünürlerse (seçmenlerine verdikleri sözü kesinlikle yapamayacaklarını sanarlarsa) işte o zaman gerçek kapanma serüvenini kendi elleriyle başlatmış olurlar..
Anayasa Mahkemesi kapatamadı ama, milletin kapatmasının yolunu açmış olurlar..
Ne yapılmalı?
Kimseye efelenmeden, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, hemen değiştirilmeli..
Avrupa’da nasıl ise, aynı yapı oluşturulmalı..
Hatta gerekirse, 1961 Anayasası’ndaki yapı tekrar getirilmeli..
Bunun için uzun uzun tartışmalara hiç gerek yok..
15 gün sonra, Başsavcının bir kapatma davası daha açmayacağının garantisi yok..
“Gerekçe ne olacak” diye kendi kendinize dert edinmeyin. “Kasımpaşalı tarzında yürüdü” der, yine açar davayı..
Yapılması gereken, açılacak davaya, objektif karar verecek bir heyetin teşekkülündedir. Objektif karar verecek yapı da, evrensel ilkelerin Türkiye’de de hayata geçirilmesinden ibarettir..
Almanya’da nasıl ise, ABD’de nasıl ise, diğer çağdaş devletlerde Anayasa Mahkemesi’nin yapısı nasıl ise, o yapıyı getirirsiniz, sonra da vereceği kararlara herkesin katlanmasını istersiniz..
Hemen bugün, bugün başlanmalı bu işe! Yarın, yine çok geç olabilir!
VAKİT