Hatırlatması bile uzun sürüyor: Referandum için gün saymakta olan Anayasa değişikliği paketine ilişkin Anayasa Mahkemesi incelemesinde son aşamaya gelindi. Dün itibarıyla raportörün raporunun üyelere dağıtıldığı haberi de alındı, artık mahkemenin konuyu görüşmek için gün belirlemesi ve kararını vermesi bekleniyor.
Hatırlatmaya devam edeyim: Anayasa Mahkemesi’nin Meclis tarafından yapılan Anayasa değişikliklerinin içeriğine bakarak ‘Bu Anayasa’ya uygun bu değil’ deme yetkisi yok. Mahkemenin elindeki yegâne yazılı yetki, bu değişiklikler yapılırken Anayasa’da öngörülen şekil şartlarına uyulup uyulmadığına bakmakla sınırlı. Ki bunlar da Anayasa’da tek tek sayılmış: Teklif yeterli bir çoğunluk tarafından mı verildi, oylamalarda
yeterli oy sağlandı mı gibi...
Hâlâ hatırlatıyoruz: Ama biliyorsunuz Meclis 2007 sonlarında birkaç maddelik bir Anayasa değişikliğini öngörülen kabul sayısı olan 367’nin bir hayli üzerinde, 411 oyla kabul etti. Fakat Anayasa Mahkemesi, Anayasada yazılı ‘değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelerden hareketle kendine bir içtihat yarattı, Meclis’in kabul ettiği Anayasa değişikliklerini bu değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelere aykırı buldu. Yani kendince şekil denetimi adı altında içerik denetimi yaptı.
Mahkemenin bu yeni içtihadı çok tartışıldı, çok eleştirildi ama kararların geçerliği hiç tartışılmaksızın kabul edildi. Yani, mahkeme kararı eleştirilse bile uygulandı, şekli anlamda hukuk düzenine sadık kalındı.
Şimdi mahkeme benzer bir inceleme daha yapıyor. Ne karar alacağı, Anayasa değişikliklerini iptal edip etmeyeceği belli değil ama mahkemeye yönelik eleştiriler daha şimdiden başlamış durumda. Bir demokraside bunu da normal karşılamak gerekir ancak eleştiriler gazete manşetlerinden inmeyen bir ‘yakın markaj’ halini alıp psikolojik-sosyal baskı aracı haline gelince insan biraz ürküyor ister istemez.
Bu köşenin okurları biliyorlar, mahkemenin kendisini Anayasa değişikliği yaparken ‘kurucun iktidar’ yetkisi kullanan parlamentonun üzerinde bir yere konumlamasını, hatta neredeyse İran’daki ‘Velayeti Fakih’ kurumu gibi neyin rejime uygun neyin değil olduğuna karar veren tartışılamaz bir makam haline gelmesini çok sakıncalı buluyorum.
Bir ülkenin Anayasası’nda neler yazılacağına o ülkenin halkı veya o halkın meşru temsilcileri karar veremeyecek de, daha sınırlı bir görev için oraya getirilmiş olan 11 Anayasa Mahkemesi yargıcı mı karar verecektir? O 11 kişi bu dediğim işi yapma ehliyetlerini nereden almaktadır?
Kanunların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemek başka bir iştir, o sırada yapılan ‘Anayasa bekçiliği’ farklıdır; Anayasa değişikliklerinin Anayasa’ya uygunluğunu denetlemeye kalkmak başka bir şey ve bu iş için yapılacak ‘Anayasa bekçiliği’ başka...
Bir büyük hukukçu ve devlet adamı zamanında Anayasa’ya dayalı demokratik rejimlerin neden kötü yönetim biçimlerinin en iyisi olduğunu şöyle anlatmıştı: “Çünkü Anayasalar donmuş kalmış metinler değildir, onu nasıl değiştireceğiniz Anayasaların içinde yazar.”
Bizim mahkememiz edindiği bu yetkiyle donmuş kalmış, dogmaları olan bu rejim yaratma peşinde mi acaba?
RADİKAL