HAKSÖZ-HABER
Zaman gazetesi yazarlarından Ali Bulaç 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ üyeliğiyle suçlanarak gözaltına alınmış ve 30 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanmıştı. Yaklaşık 2 yıllık tutukluluğunun ardından 11 Mayıs 2018 tarihinde tahliye edilmiş fakat devam eden yargılama neticesinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6 Temmuz 2018’de verdiği kararıyla silahlı örgüt üyeliği suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Mağdur edildiği iddiasıyla AYM’ye kişisel başvuruda bulunan Ali Bulaç’ın başvurusunu inceleyen AYM 3 Mayıs 2019 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararla Ali Bulaç’ın ifade ve basın özgürlüğünün ve ayrıca oyçokluğuyla kişi güvenliğinin ihlal edildiğine karar verdi ve kendisine manevi tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetti.
AYM’nin 26 Haziran 2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan gerekçeli kararında davacının başvurusu ve yaşanan gelişmeler ayrıntısıyla incelendikten sonra sonuç olarak Ali Bulaç’ın mağdur edildiği belirtilmekte. Silahlı örügt üyeliğiyle ve örgütün darbe kalkışmasına zemin oluşturma suçlamasıyla mahkum edilen sanığın yazılarının genel manada hükümet eleştirisi içerdiği; şiddete, isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği vurgulanmakta.
Savcılığın Ali Bulaç hakkındaki suçlamalarının tek tek ele alınıp değerlendirildiği AYM kararında, sanığın bilgisayarında bulunan Fethullah Gülen’e ait dökümanların suçlanmasına delil teşkil etmeyeceği, bir gazeteci olarak çok farklı kişilere ait materyallerin bilgisayarında mevcut olduğuna dikkat çekilmekte.
Bank Asya’ya örgüt liderinin talimatıyla para yatırdığı iddiasına ilişkin olarak da AYM sanığın Bank Asya’da açılmış hesabına gelen paraların telif paraları olduğunu ve bunların değişik ödemeler için biriktirilmesinin talimatla para yatırma suçlaması kapsamına girmeyeceği belirtiliyor.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın mütevelli heyeti üyesi olmasının da örgüt üyesi olduğunu göstermeye yetmeyeceği belirtilen AYM kararında GYV’nin toplumun farklı kesimlerinden insanları bünyesine almayı hedefleyen bir vakıf olduğu hatırlatılıyor.
Örgüt liderinin bulunduğu ABD’ye atfen bir televizyon programında ‘anavatan’ ifadesinin kullanılmasıyla ilgili suçlamaya da sanığın ironi yaptığına dair beyanının doğru kabul edilmesi gerektiği, bu ifadesini örgüt liderine sadakat ve bağlılığı şeklinde yorumlamanın tahmin ve varsayımdan öteye geçemeyeceği vurgulanıyor.
Görüldüğü üzere AYM kararında Ali Bulaç’ın şahsında hukukun genel ilkelerine dikkat çekiliyor. Sadece sanıkların aleyhine değil, lehine olan delillerin de değerlendirmeye alınması ve şüphe ile suçlamaya gidilmemesi gerektiği hatırlatılıyor. Bir gazetecinin afaki ve zorlama iddialarla silahlı örgüt üyeliği ile suçlanmasının hukuksuzluğu ile birlikte mahkemelerin, hakim ve savcıların hukukun içinde kalması gerektiği vurgulanıyor.
Tüm bu açık ve bağlayıcı hukuki karara rağmen Ali Bulaç hakkında 13. Ağır Ceza mahkemesinde verilen mahkumiyet kararını inceleyen İstinaf Mahkemesi ise ne yazık ki, AYM’nin kararını görmezden gelerek Ağır Ceza Mahkemesinin kararını noktasına, virgülüne bile dokunmadan aynen onaylayabilmiştir.
Şüphesiz İstinaf Mahkemesinin kararı hukuki açıdan bir şey ifade etmiyor. Ortada bağlayıcı bir AYM kararı var ve Yargıtay aşamasında bu karar mutlaka dikkate alınmak zorunda. Ne var ki bu tür gereksiz ve hukuksuz yaklaşımlarla insanlara eziyet etmeyi huy edinen bir tutumun ısrarla kendini hissettirmeye çalıştığı da görülmekte. Hukukun çiğnenmesi ve aynı zamanda yargı hiyerarşisinin hiçe sayılması anlamına gelen bu tutumun kime ne kazandıracağı belli değildir ama ülkenin hukuk düzeninin bu tür kararlarla hırpalandığı açıktır.
*
AYM’nin Resmi Gazete’de yayımlanan Ali Bulaç’la ilgili 44 sayfalık kararının tam metni >>>