Milletvekili adaylarının kompozisyonu genellikle partilerdeki farklı sıkıntıları veya tahayyülleri anlamaya yardımcıdır.
Bu seçim öncesinde muhalefet partilerinin tercihleri daha ziyade iç sorunlarla ve zemin kaybının telafisi çabasıyla ilintiliydi. Buna karşı iktidar partisinin aşırı denebilecek bir özgüvenle davrandığı görüldü. Belki de Erdoğan 'liberallerle ittifak' türünden yorumlardan da sıkılmıştı... AKP'nin kendi ayakları üzerinde duran, kendine yeterli ve kendisini yenileme yeteneğine sahip bir 'kurucu aktör' olduğunu gösterme zamanının geldiğini düşündü. Başbakan'ın tahayyülündeki AKP, Türkiye'yi karanlık bir dehlizden çıkaran, onu yeni bir dünyaya açan bir rehbere benziyor. Rehberin aklına ve sağduyusuna güvenmemiz, elindeki ışığı takip etmemiz, onun temposunda ilerlememiz, durduğunda durmamız isteniyor. Bu modelde bir 'ittifak' yok... Türkiye için yapılanları takdir edenlerle etmeyenlerin ayrımlaşması var.
Ne var ki söz konusu dehlizden çıkmak, temel bir engelin aşılmasını, yeni bir anayasanın yapılmasını gerektiriyor ve bunu ittifaklara dayanmadan gerçekleştirmek pek kolay değil. Görünen o ki Erdoğan en azından tasarıyı referanduma götürmeye yetecek milletvekili sayısını bulmaya odaklanmış durumda. Böylece eksiği gediği de olsa, bazı aksaklıkları da bulunsa, hatta geçmişteki yanlışların bir bölümünü taşısa da, 'tereyağından kıl çekmek' üzere kotarılan bir anayasanın onaylanacağını umuyor. Ancak hayal edilen meşruiyet zemini için 'milletin teveccühü' yeterli olmayacak.
Çünkü AKP iki yönden sıkıştırılıyor ve onu sıkıştıran unsurların ideolojik meşruiyeti en az 'milletinki' kadar güçlü. Bunlardan biri resmî ideolojinin, devletçi geleneğin baskısı. Diğeri ise, evrensel hak ve özgürlük anlayışının, demokratik normların koyduğu standartlar... Bu iki unsurun kategorik uzlaşmazlığı AKP'yi orta yolu temsil eden bir denge aktörü haline getiriyor. Ancak ortada AKP açısından bakıldığında bir simetri yok: Resmî ideoloji dehlizin bir niteliği iken, demokratik normlar AKP'nin de gitmek istediği yer. Nitekim Yüksek Seçim Kurulu'nun bağımsız BDP adaylarını veto ettiği son karar, vesayet sisteminin hâlâ siyasi aktör olma hevesini yansıtıyor ve AKP'yi 'dehlizde' tutma amacı güdüyor. Bu durumda AKP'nin nötr bir konumda kalması, bu partinin reformist meşruiyetini büyük çapta zedeler.
Dolayısıyla bu eşiğin aşılması ve önümüzdeki anayasa tartışması ister istemez iktidar partisini bazı sosyal ve ideolojik ittifakların eşiğine getirecek. AKP'nin bundan rahatsız olmak bir yana, söz konusu imkânları geniş bir şekilde kullanmak istemesi şaşırtıcı olmaz. Çünkü Meclis'te temsilî bir çoğulculuk aranmamasıyla, toplumsal aktörlere çoğulcu yaklaşım birbirini tamamlayıcı işlevlere sahiptir. Böylece hem parti grubunun 'insicamı' korunur, hem de kamuoyunu etkileyecek aktörlerle gevşek bir dayanışma içinde olunabilir. Bu durum yeni anayasayı bütün dünyanın gözünde meşrulaştırmaya hizmet edecek, manipülatif karalamaların önünü kesebilecektir.
Bu ilişki modelinin gerçekçi beklentisi toplumsal aktörlerin muhtemel bir AKP anayasa taslağına kıyasla daha cesur önerilerle ortaya çıkmaları... Nitekim TÜSİAD'ın önerileri bile bu niteliğe sahipti ve sonradan bazı maddelerinin sahiplenilmemesine karşın, çıtayı yükselterek AKP'nin hareket alanını genişletti. TESEV ise kendi 'anayasa raporunu' bugün açıklıyor. Buradaki öneriler çıtayı daha da yükseltirken, müstakbel Meclis'in kullanabileceği ve referans alabileceği bir standart sunuyor.
Açıklanacak raporun önsözünde şöyle deniyor: "... devralınan siyasi miras, demokrasi olamamış, ondan hazzetmemiş, hatta onu engellemiş bir cumhuriyet anlayışını ifade ediyor. Bu yapıyı koruyan vesayet sistemi altında resmî ideoloji dinselleşirken, toplum korkusu içinde bir devlet ve devlete bağımlı bir vatandaşlık yaratılmış oldu. Gelinen nokta çözümsüzlüğü kemikleştiren, siyaseti paralize eden bir adaptasyon krizidir. Rejimi koruma ve millet yaratma uğruna yapılanlar, bugün cemaatçi yapının sürdürülmesi, toplum olunamaması ve devletle birey arasında karşılıklı bir yabancılaşmanın kökleşmesiyle sonuçlanmış gözüküyor... Gelecek nesillerin özgürlük alanını açık bırakan bir anayasayı sivil siyaset üzerinden kendimiz yaparak vatandaş olmak ve bu anayasayı birlikte yaparak toplum olmak elimizde..."
Aranan toplumsal ittifakın sağlanabilmesi, Meclis'in ve iktidarın topluma uzanma istekleri ve iradeleri ile doğrudan bağlantılı olacak...
ZAMAN