Bugün Karacaahmet’te toprağa verilecek, anayasa hukuku profesörü(!)..
Yok canım; ben demiyorum, anayasa hukuku profesörü olduğunu..
Kendisini allayıp pullayanların iddiası..
Bir tanesi bile, nereden anayasa hukuku profesörü olduğunu açıklamadan, bu ünvanı verivermiş kendisine..
Klasik bilgi, tüm kaynaklarda şöyle: “Server Tanilli 1980’den önce Türkiye’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ve Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda ‘Uygarlık Tarihi’ dersi veriyordu. 7 Nisan 1978’de silahlı saldırıya uğrayıp, belden aşağısı tutmaz oldu. Fransa’ya gidip uzun yıllar Strazburg Üniversitesi’nde çalıştı. 2000 yılında yurda dönüş yaptı ve Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazıları yayımlanıyor.”
Anayasa hukuku profesörü nasıl olmuş, nereden olmuş, bir bilgi yok mu, hiçbirinizde?
Maalesef yok..
Ama kısa bir not aktarayım ben size, görün nasıl anayasa hukuku profesörü olunuyormuş!
Beyefendi, 1 Şubat 2008’de, Cumhuriyet’te bir yazı kaleme alıyor.. Tam anayasa hukuku profesörlerinin(!) yazacağı bir yazı..
Bakın ne diyor o yazıda, büyük profesör: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na Açık Mektup.. Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, iyi hatırlayacaksınız, AKP, 2002’de iktidara geldikten sonra, ilk işi, türban, İmam-Hatipler ve Kur’an kursları oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, küllenmeye yüz tutmuş bu konuları eşeleyip harlayarak himayesine aldı.”
İşte böyle olunuyor, anayasa hukuku profesörü..
Çaktın mı türbana.. Çaktın mı İmam-Hatipler’e. Çaktın mı Kur’an Kursları’na, anayasa hukuku profesörüsün!
Devam ediyor, çakma anayasa hukuku profesörü: “Türbanı, bir dinsel ve siyasal kisve olduğu için, laikliğe aykırı bularak, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkemeler, üniversiteler dahil eğitimde yasaklamışlardır.”
Bilim adamına bakın.
“Böyle özgürlük olmaz. Böyle anayasa olmaz” diye, yasaklara karşı çıkacağına, Anayasa Mahkemesi’ndeki solcu kadrolaşmanın kararını, doğa üstü bir tabusal karar gibi kabulleniyor..
“İmam ve hatiplere üniversiteleri açma gayreti; Kur’an Kursları’nı her kaydın dışında serbest bırakma; laik eğitimi çığırından çıkarma her adımda belli oldu ve ayyuka çıktı” diye de devam ediyor..
Tam bir bilim ahlâksızlığı değil mi?
İnsanları suçlayan, yargısız infaza tabi tutan, halkı birbirine düşürmeye çalışan bir sözde bilim adamı! Üstelik hukukçu!
Ne yapılması gerektiğini de söylüyor, büyük hukukçu: “AKP’nin, birinci dönemde yaptıkları, Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirildiğinde kapatılması için yeterdi. Ancak, ‘Liberalizmi geliştiriyor, memleketi kalkındırıyor, Avrupa Birliği’ne gireceğiz’ gibi havada iddialar basiretleri bağlamıştır. Karar mevkiinde bulunanların vurdumduymazlığı da rol oynadı: Birinci dönemde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturan Nuri Ok, o yılları AKP’ye bir iki hatırlatma ile tüketmiş ve sonunda da, ardında bir deve yükü belge bırakıp gitmiştir...”
Yaaa..
Bilim adamı(!), savcıya bunları hatırlatıyor.
Nasıl bilim adamlığı ise?
Devam ediyor, bilim adamı:
“Sayın Abdurrahman Yalçınkaya;
22 Temmuz seçimlerinden sonra olan bitenleri biliyorsunuz: Yüzde 46’lık bir sonuç AKP’yi tam ‘şirretliğe’ götürmüş, girişimleriyle de toplum kaygılar içindedir. Yeni bir anayasa tartışması beklerken, türbanın üniversitede serbest bırakılması gündeme alınmıştır: AKP ile MHP’nin anlaşmasıyla, konu kesinleşmiş gibidir. Müslüman dünyanın en gerici gürûhunun icat ettiği ve bize de ithal edilen türban, dinsel ve siyasal bir simge olarak böylece kamuda yerini almış olacaktır. Türbana yolları açmak için düşünülenler ise, anayasada ve yasalarda zorlamalardır. Bütün bunlar, iptale açık durumdadır. Bunların ayrıntılarını size hatırlatmak ayıp olur. Anayasa’nın laik düzenine korkunç bir müdahaledir yapılan.”
Bilim adamı bunları yazıyor..
Mektubunun sonunda da, Başsavcı’ya şu talimatı veriyor: “Anayasal çerçeveyi zorlayan ve dışına çıkan siyasal partiler, bir prosedürden sonra kapatılır. Batı hukukunda bunun örnekleri var ve biz de oradan almışızdır.
Özetle, AKP’nin kapatılmasını Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirmek gerekiyor. Bu size düşüyor. Bunu yaptığınızda, bir genel ferahlama göreceksiniz. Anayasa Mahkemesi de, sanıyoruz, ülkemizi bir beladan kurtaracaktır. Derin saygılarımla...”
Şimdi söyleyin, böyle bir mektup yazan, böyle bir yazı yazan adama, “Bilim adamı” denir mi?
Denmez..
Denmez de, bu adamın ölümü üzerine bakın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne demiş: “Uygarlığın, demokrasinin, devrimin, hukukun ve aydınlanmanın hocasını kaybettik!”
Ne diyelim.. Allah size fırsat vermesin!
YENİ AKİT