Ampul yandı ve karanlık savaşçılarını gördük!

Siyasetin gidişatına müdahaleler her zaman ters etki yaptı.

Askeri müdahaleler siyaseti düzenlemeye kalkıştığında onu ne rayına sokar, ne balans ayarı yapar ne de düzene koyar.Tam tersine büyük bir markete giren fil gibi her şeyi kırar döker.

12 Eylül darbesi kardeşin kardeşi vurmasını önledi diyenler olacaktır. Belki ama, sağ-sol çatışması bitti ve fakat PKK gibi başka bir kanlı oluşum 12 Eylül'ün ürünü olarak karşımıza çıktı.

Neyse... Asıl söylemek istediğim bu değil.

Şöyle: Türkiye'de ne zaman siyaset istikrar kazanmaya başlamış, dengeler millet lehine gelişmeye doğru gitmiş, işte o zaman askeri darbeye giden yolun taşları döşenmeye başlamıştır. Ve sonunda da hep müdahale gelmiştir.

Mesela, ne zaman herhangi bir siyasi parti ikinci kere iktidara gelmiş ülke mutlaka gerek asker eliyle gerekse etkilediği kesimlerce darbe sürecine sokulmuş.

Adnan Menderes'in Demokrat Parti'si 1954'de seçimi kazandı. 1957'de yapılan ikinci seçimi de kazandı. Bundan sonra olanlar olmaya başladı.

Muhalefet sertleşti, 6-7 Eylül olayları, tahkikat komisyonları vs. devamında 1960'da, küt, askeri darbe.

Başbakan ve bazı bakanlar asıldı.

Millet asıl travmayı hep askeri darbelerden sonra yaşamıştır.

Sonra Süleyman Demirel'in Adalet Partisi 1965'da ilk 1969'da ikinci seçim zaferini kazandı.

Ne oldu? Küt 12 Mart darbesi. Al sana toplumda yeni bir travma sebebi... Bu travma Türkiye'yi 12 Eylül'e getirdi. Kardeş kardeşi vurup darbe sebepleri olgunlaştırılırken 12 Eylül geldi. Bu da başka bir travma... Gencecik insanların idam edilmesi... İşkenceler...

Rahmetli Turgut Özal'ın ANAP'ı 1983'te askeri yönetimin müdahalelerine rağmen iktidara geldi. Ve arkasından da 1987'de ikinci kez tek başına iktidara geldi. Rahmetli Çankaya'ya çıkınca partisini tarumar ettiler, altını boşalttılar, ve ona "alışamadılar".

Arada 28 Şubat müdahalesi var. Bu farklı bir müdahale şekliydi ama sonuç itibariyle yine benzeri travmalara yol açtı. Ne ekonomik, ne başka bir sorun vardı. Ve fakat ortam oluşturuldu, millete karşı bir operasyon yürütüldü. Bunun en önemli ayağı ise medyaydı.

AK Parti'nin yaşadığı da farklı değil. İlk seçiminde tek başına iktidara geldi, ikincisinde de oylarını artırarak tek başına iktidara geldi. Ve fakat hemen sonrasında ülke darbe sürecine sokuldu.

Demek ki bu ülkede ülkenin milletle bütünleşmesini önlemeye çalışan etkin güçler var.

Demek ki siyasetin kendi mecraında akıp gitmesini kendileri için tehdit görenler var.

Demek ki bir siyasi partinin tek başına iktidara gelip Meclis'te tek başına çoğunluğu ele geçirmesini varlıkları için tehdit olarak görenler var.


Ve onlar her seferinde bir yolunu bulup ülkeyi müdahale sürecine sokuyorlar. Bu işlerde başrolleri oynayanlar artık bu millet tarafından görüldü.

AK Parti'nin tek başına iktidar süreci millete karşı karanlık savaş yürütenleri aydınlattı.

Ampul yandı ve karanlıktakileri gördük!

Bugün gazetesi