Burak Çetik / Mecra
Amerika’ya kaçırılan bir âlim: Ömer İbni Said
Ömer İbni Said, kendisinden hayatını yazmasını isteyen, Şeyh Hunter’e böyle cevap vermişti: ‘’Ey Şeyh Hunter! Hayatımı yazamam, çünkü ben hem kendi dilimin hem de Arapçanın çoğunu unuttum. Kardeşlerim, Allah için beni kınamayın!’’
1770 yılında Senegal’de doğan Ömer İbni Said, doğum yerini iki nehir arasında yer alan Futtûra olarak belirtiyor. Hayatını anlatırken kardeşlerinden şöyle bahsediyor: ‘’Babamın altı erkek ve beş kız çocuğu var. Annemin üç oğlu bir kızı var.’’
Küçüklüğünden beri ilme meraklı olduğu için farklı bir bölgeye, kardeşim dediği Şeyh Muhammed Said, Şeyh Süleyman Kembe ve Şeyh Cebrail Abdel’den ilim öğrenmeye gitti. Hayatının yirmi beş senesi ilim okumakla geçen Ömer İbni Said’in gurbet hayatı altı sene sürmüştü.
Memleketine döndükten sonra her ilim talebesi gibi akrabalarına ve çevresine faydalı olmak istiyordu fakat, kendisini üzücü hadiseler karşıladı.
- 1807 yılında yaşadıkları yere gelen büyük bir ordu, içerisinde Ömer İbni Said'in de birçok kişiyi esir alıp Amerika’ya götürdü.
Amerika’ya kaçırılma hadisesini şöyle anlatıyor Ömer İbni Said:
- "Bizim yurdumuza büyük bir ordu geldi. Çok insan öldürdüler. Beni aldılar ve büyük denize götürdüler. Beni Hristiyan’a sattılar. Beni satın aldı ve büyük denizdeki büyük gemiye götürdü.’’
Yaklaşık bir buçuk ay süren yolculuktan sonra Güney Karolina’ya getirildi ve kendisini satın alan Johnson, Ömer İbni Said’in ifadesiyle, Allah korkusu olmayan küçük, zayıf ve kötü bir adamdı. Zayıf ve güçsüz bir insan olan Ömer İbni Said''in ağır işlerde çalışması mümkün değildi. Dolayısıyla Ömer İbn Said için tek çözüm kaçmaktı.
Bir ay sonra Johnson’un elinden kaçıp yürüyerek Fayettevile'ye gitti. Burada büyük evler gördüğünü söyleyen Ömer İbni Said, bir Kilise’ye girdi. Burada bir çocukla karşılaştı. Çocuk karşısında siyahi birini görünce babası Hantur'un yanına giderek durumu anlattı.
Hunter ve yanındaki adam beraberinde çok sayıda köpekle gelerek Ömer İbni Said’i alarak on iki mil yürütüp Fayd-il'e götürdüler. Bir evde kendisini on altı gün hapsettikleri süreci Ömer İbni Said şöyle anlatıyor:
- ‘’Beni büyük bir eve koydular, Hristiyan dilinde Jail denen bu evden on altı gün ve gece dışarı çıkamadım.’’
On altı günlük esaretten sonra Bob Mumford adında bir adam kendisini alıp evine götürdü. Dört gün bu evde kalan Ömer İbni Said hapishane şartlarından daha iyi bir yerde kaldığı için halinden memnundu. Daha sonra Bob Mumford’un damadı kendisine Bladen’e gitmek isteyip istemeyeceğini sordu. Bu teklifi kabul etti ve Jim Owen isminde bir adamın yanında kalmaya başladı.
Jim Owen ve John Owen iki kardeşti. Ömer İbni Said bu iki kardeşi sevmişti. Kendilerinden şöyle bahsediyordu: ‘’Bunlar iyi insanlar, yediklerinden bana yedirirler, giydiklerinden bana giydirirler.’’
İki kardeş Ömer İbni Said’in dini inancına karışmıyordu.Kendileri İncil okurken karşılarında Ömer İbni Said Kur’ân okuyordu. Bu süreçte namazlarını kıldığından, zekâtını verdiğinden bahsediyor. Zekâtını da kâfirlere karşı direnen Müslümanlara vermiş olması ilginçtir çünkü köleleştirilmeye çalışan bir Müslümanın paradigmaya karşı mücadelesinin en önemli göstergesiydi bu.
Ömer İbn Said zekâtla ilgili şunları söylüyor:
‘’Her sene zekât verdim, altın, gümüş, tohum, sığır, koyun, keçi, pirinç, buğday ve arpa. Ben bunların hepsinden her sene zekât verdim, hepsi cihada gitti, kâfirlere karşı cihada…’’
Takke takıp sarık sarması da onun köle olmayı kabul etmediğini gösteren Ömer İbn Said geldiği ilk sene orucunu tutmuştu. Mukaddes toprakları da ziyaret eden Ömer İbni Said, yapmış olduğu ziyaret hakkında pek bilgi vermiyor ne yazık ki.
93 yaşındayken Amerika’da öldüğünde, ardında zorlu bir hayat, bir sürü acı ve hatıralar bırakmıştı. Biyografisini yazma serüveninden bu acılı sürece şahit oluyoruz. Kendisinden hikayesini yazmasını isteyen Hunter’e verdiği cevabı girişte zikretmiştik. Tekrardan hatırlayalım:
- ‘’Ey Şeyh Hunter! Hayatımı yazamam, çünkü ben hem kendi dilimin hem de Arapçanın çoğunu unuttum. Kardeşlerim, Allah için beni kınamayın!’’
Ömer İbni Said dinî yaşantısıyla köle olmaya karşı bir mücadele sergilemiş olsa da dilini unutmaktan kurtulamamıştı ne yazık ki. Bir insanın kendi biyografisini yazamayacak kadar dilini unutması dünyadaki en kötü şeylerden biri olsa gerek.
Kendisinin bir dönem Hristiyan olduğunda dair bir iddia mevcut olsa da altı pek doldurulamayan bir iddia olarak kalmıştır. Ömer İbni Said’in maneviyatı kuvvetli Hristiyanlarla arkadaşlık kurması ve İncil okumuş olması, Hristiyan olduğunu söylememiz için yeterli değildir. Çevresindekiler de onun Müslüman olarak hayatına devam ettiğini ve en büyük hazine olarak Kur’ân’ı gördüğünü söylüyor.
Müslüman bir köleye ait tek yazma eser olarak günümüze ulaşan eser neredeyse iki asrı devirdi. ABD Kongre Kütüphanesi tarafından satın alınınca tekrar gündeme gelen biyografi, orijinal Arapça nüshasının kopyası esas alınarak tercüme edildi ve Temmuz Yayınları tarafından basıldı.
Hikayesi günümüzde kölelikle mücadele eden her onurlu Müslümana ilham oluyor.