Yunus Emre Erdölen / AA Analiz
Kutuplaşma, sistem krizi, nefret iklimi: Trump’ı kim vurdu?
Eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, adaylığının kesinleşeceği Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’ndan tam 1 gün önce 2024 seçimlerinin başa baş geçtiği Pensilvanya eyaletindeki mitingi sırasında suikast girişimine uğradı. 20 yaşındaki bir saldırgan, miting alanının 150 metre uzağındaki bir çatıdan yarı otomatik saldırı silahı AR-15 ile ateş açtı. Ateş sonucu Trump kulağından yaralandı, podyumda bulunan bir seçmen hayatını kaybetti, güvenlik yetkilileri saldırganı olay yerinde etkisiz hale getirdi.
Tetiği çeken kim: Amerika mı, 20 yaşındaki saldırgan mı?
ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI), saldırganın 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks olduğunu açıkladı. Crooks, seçmen kayıtlarına göre Cumhuriyetçi Partiye üye gözüken fakat 2021 Ocak ayında Demokratlara yakın bir bağış fonuna 15 dolar yatıran bir genç. Saldırının gerçekleştiği miting alanına 1 saat uzaklıktaki Bethel Park bölgesinde ailesiyle birlikte yaşıyor. 2 sene önce Bethel Park Lisesinden mezun olan Crooks, 500 dolarlık özel bir mezuniyet ödülü alan bir öğrenci. Crooks’un sicili temiz, bir suç kaydı yok. Bu nedenle 18 yaşından sonra yarı otomatik bir saldırı silahı alması yaşadığı Pensilvanya eyaletinde oldukça kolay.
Crooks’un Trump'ı vurma motivasyonu henüz meçhul. Doğal olarak komplo teorileri havada uçuşuyor. Bazı Demokratlara göre Trump seçimleri kazanmak için kendi kendini vurdurdu, bazı Cumhuriyetçilere göre ise fail “Trump’ı engellemek isteyen derin devlet” veya Filistin destekçisi üniversite öğrencileri. Saldırganın beyaz bir erkek olması dahi konunun hızlı bir şekilde Amerika’da uzun zamandır ırkçı saldırılara maruz kalan Filistinlilere gelmesine engel olmadı.
Crooks’un motivasyonu, saldırıyı nasıl ve neden gerçekleştirdiği henüz ortaya çıkmadı, başkan ve eski başkanları korumakla mükellef Gizli Servis’in veya diğer birimlerin miting alanına yakın çatıda güvenlik önlemi almamasındaki zafiyetleri ve ihmalleri de henüz araştırma aşamasında. Olayla ilgili çoğu husus muğlak. Fakat olayın en büyük faillerinden birinin Amerika’daki kutuplaşma olduğu kesin. Komplo teorilerini geride bırakınca, Amerika’nın yaşadığı sistematik ve varoluşsal demokrasi krizini anlamak çok daha kolay.
Amerika’nın yaşadığı sistematik ve varoluşsal demokrasi krizi
2022’de Pew Research’in düzenlediği araştırmaya göre, Cumhuriyetçilerle Demokratlar birbirilerinden nefret ediyor. 2016 yılından bu yana birbirlerini “yalancı, ahlaksız, kapalı görüşlü, salak ve tembel” görenlerin sayısı ciddi oranda arttı. Eskiden Demokratlarla Cumhuriyetçiler en azından oyunun kuralları konusunda anlaşırken, şimdi durum değişti. Cumhuriyetçilerin çoğunluğu 2020 seçimlerinin “Demokratlarca çalındığına” inanıyor. 6 Ocak Kongre baskını da bu inancın bir sonucu. Trump, ülkeyi Demokratların elinden geri alacağına dayanan bir kampanya yaparken ABD Başkanı Joe Biden ve ekibinin ülkeye ihanet ettiğini söylüyor. Biden ve Demokratlar ise tamamen Trump karşıtı bir panik kampanyasıyla Trump’ın bir “diktatör” olduğunu, kazanması durumunda kadın haklarından siyahi haklarına bütün hak kazanımlarının ortadan kalkacağını, 2024’ün son seçim olacağını ima ediyor.
Özellikle kötü münazara performansının ardından, Biden kampanyasının tek umudu Trump nefreti üzerinden “çekil” çağrılarını bastırmak ve Demokrat seçmeni sandığa taşımak. Bu nedenle iki tarafın da kişisel saldırıları zirvedeydi. Bu nedenle bireysel silahlanmanın yoğun olduğu ve radikalleşmenin arttığı bir dönemde böyle bir suikastın olması pek şaşırtıcı değil. Nitekim Cumhuriyetçiler ve Demokratlar uzun bir süredir iki farklı Amerika’da yaşıyor, farklı haber kanalları izliyor, farklı uygulamalar kullanıyor, aynı görüşteki insanlarla zaman geçirip tamamen farklı gerçeklere inanıyor. Trump’ın yargılandığı davalar da bu kutuplaşmayı besliyor, Demokratlar “hukukun üstünlüğü” argümanını ileri sürerken, Trumpçılar davaların taraflı olduğunu söylüyor, mahkeme süreçlerine şüpheyle bakıyor. Verilen kararları herkes kendi siyasi görüşüne göre yorumluyor.
Bu iki Amerika'nın son yıllarda birbirini görebildiği, az da olsa karşı tarafın sesini duyabildiği nadir alanlardan biri de seçimler. Ve 2016’dan beri bu seçimler pek sağlıklı geçmiyor. Adayların birbirlerine olan kişisel saldırıları artıyor, rakiplerin hapse atılması gerektiğine dair söylemler üretiliyor, Kongre basılıyor, karşı tarafa duyulan nefret siyasi bir kampanya aracı olarak kullanılıyor.
Amerikan demokrasisinin temelini oluşturan güven ve iyi niyet bu nedenle uzun bir süredir askıda. Seçim sonuçlarını tasdik eden Türkiye’deki Yüksek Seçim Kurulu (YSK) gibi bir kurumun olmadığı, hapse girmenin başkan adayı olmanın önünde engel teşkil etmediği bir sistem, bu denli kutuplaşmayı kaldırmayacak seviyeye geldi. Daha önce pürüzsüz işleyen birçok siyasi süreç, toplumun birbirine duyduğu güvenin azalması, oyunun kuralları üzerindeki uzlaşmanın bozulmasıyla tıkandı.
Trump’a suikast girişimi, uzun bir süredir gelişen bu sürecin bir sonucuydu. İki Amerika çatışmaya devam ettikçe ve oyunun kuralları üzerinde hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler tepindikçe, bu tür siyasal şiddet vakalarının yaşanmaya devam etmesi muhtemel.
Zira Amerikan demokrasisi, içinde bulunduğu krizleri atlatacak enerjiyi ve araçları şu anda bulamıyor. Adaylardan biri eski bir hükümlü, diğeri 1,5 saatlik münazarada boşluğa bakan, kendi ailesi dışında Demokrat Partinin önde gelen isimlerini ikna etmekte zorlanan 82 yaşındaki bir siyasetçi. Amerika yaşadığı önemli sorunlara çözüm sunabilecek ciddi ve kapasiteli siyasetçilerden yoksun. Trump ve Biden halkın çoğunluğunun güvenmediği, sevmediği isimler. Seçmenlerinin önemli bir kısmı “kerhen” bu isimlere oy veriyor, karşı tarafın kazanmaması için sandığa gidiyor. Seçimlerin düzenine, oyların sayımına, siyasetin yapılışına dair temel teamüller artık toplumun tamamı tarafından benimsenmiyor, sessiz centilmenlik anlaşmaları askıya alınıyor.
Suikast girişiminin seçim sürecine etkisi ne olur?
Suikast girişimi olmasaydı da Trump anketlere göre seçimin favorisiydi. Fakat bugün başlayacak adaylık kurultayında anlatabileceği, destekçilerini mobilize edebileceği bir hikayeye kavuştu. Aynı zamanda Trump’ın nasıl bir başkan olacağı bu olayla birlikte daha da netleşti. Trump halihazırda ihraç listeleriyle 50 bin kişiyi işten atıp güvenlik teşkilatını baştan aşağıya yeniden yapılandırmayı planlıyordu.
Biden kampanyası ise medyanın ilgisinin Trump’a geçmesinden şimdilik memnun. “Çekil” baskılarının azalacağını, Biden’ın Trump’a el uzatarak “başkan” gibi duracağını düşünüyorlar ve gündemin değişmesinden memnuniyet duyuyorlar.