New York Üniversitesi’nde Afro-Amerikalıların tarihiyle ilgili çalışmalarda bulunan akademisyen Michael A.Gomez’in bu makalesinin tam halinin çevirisi köleleştirilip Amerika’ya götürülen Afrikalı bir Müslüman olan Ömer İbni Said’in kendi el yazmalarıyla birlikte hayat hikayesinin yer aldığı ve Temmuz Kitap tarafından basılan “Ömer İbni Said-Hayatım” kitabında yer alıyor. Köle ticaretiyle zorla alıkoyulup Amerika’ya götürülen Afrikalı Müslümanların yeni kıtadaki izinin sürüldüğü bu makalenin kısaltılmış ve okumayı kolaylaştırma adına ara başlıklar eklenmiş halini ilginize sunuyoruz.
Michael A.Gomez Çev: Hakan Demirhan
Afrikalılar tarafından Amerika kıtasına takdim edilen dinlerden biri İslamiyettir. Lakin İslamiyet’in Amerika’daki doğuşu ve Afrikalıların bu bağlamdaki rolü günümüze kadar hak ettiği akademik ilgiyi görememiştir.
Bu makale Afro-Amerikan tarihinin başlangıç döneminde İslamiyet’in rolünü ele alan, salt giriş mahiyetinde bir makaleden ibarettir. Bulunduğumuz noktada araştırmalarımızı ancak elimizdeki sınırlı veriye dayandırabildik ve haliyle öne sürdüğümüz tezler de nihai olmaktan ziyade geçici olarak kabul edilmelidir. Buna rağmen mevcut bulgular dahi kuruluş dönemi Amerikasında yaşamış Müslümanlar hakkında çeşitli beyanlarda bulunmamıza olanak sağlamaktadır. Birincisi, sayıları binleri bulan kayda değer bir kalabalıktan bahsediyoruz. İkincisi, Müslümanlar dini vecibelerini yerine getirmek için hakiki ve ısrarcı gayret gösterdiler. Öyle ki, inançlarını ağırlıklı olarak kendi aile ortamlarında idame etmiş olmalarına rağmen bazı örneklere bakılırsa akrabalık bağı olmayan başka kölelerin dahi Müslümanlığa geçmesine vesile olmuşlar. Üçüncüsü, geniş perspektifte Afro-Amerikan camiasının toplumsal katmanlaşma sürecinde İslamiyet ve etnik köken önemli rol oynamışlardır. Ve son olarak Afro-Amerikan camiasının bazı kesimlerinde rastladığımız, görünüşte Hristiyan ibadet yöntemleri ve bazı sanatsal icraatlar gibi kültürel fenomenler de muhtemelen başlangıç dönemi Müslümanlarının etkilerini yansıtmaktadırlar.
Sömürge döneminde ve iç savaş öncesi dönemde Amerika’da bulunan Müslümanların mevcudiyetini ortaya koyacak kanıtlar Atlantik Okyanusu’nun iki tarafında aranmalıdır.Afrika tarafında tarih araştırmaları Amerika’ya götürülmek üzere esir alınan insanların çıktıkları siyasi ve kültürel ortam hakkında makul ve oldukça net bir resim çizmektedir. Farklı türden birçok kaynak “Yeni Dünya’ya” ulaşan Müslümanların halleri ve faaliyetleri hakkında bilgi sağlamaktadır: Afrika’daki tedarik bölgelerinin etnik ve kültürel yapısı; köle sahiplerinin muhasebe defterlerinde ortaya çıkan Müslüman isimleri; firari köleler için gazetelere verilen ilanlar; eski kölelerle ve Müslümanlarla yapılan röportajlarda Müslüman soyuna referansta bulunulması; kölecilik yapan camianın belirli Afrikalı “tipleri” tercih etmesi ve bu yöndeki açık beyanları; gözlemlenen İslami faaliyetlerin kayıt altına alınması ve belirli Müslüman figürlerin kişisel profilleri. Amerika’daki Müslüman nüfusun sayısı hakkında ancak genel tahminler yürütmek mümkündür zira konuyla ilgili kaynakların neredeyse tamamı nitelikseldir ve rakama dökme teşebbüsleri bulunduğumuz noktada ancak spekülasyondan ibaret kalacaktır.
Afrika’daki Köle Tedarik Bölgelerinde İslam ve Müslümanlar
Birinci bölge Senegambiya bir tarafta Senegal Nehiri’nden Casamance Nehiri’ne, diğer tarafta ise Atlantik sahillerinden Orta ve Yukarı Nijer Vadileri’ne uzanmaktadır. Bu uçsuz bucaksız arazinin iç kesimlerinde operasyonlarını sürdüren insan kaçakçıları ticaretleri için farklı çıkış kanallarından faydalanma imkânına sahiptiler. Örneğin istedikleri takdirde tutsaklarını Gambiya veya Senegal Nehirleri boyunca satabiliyorlardı, kervanlarını Batı Afrika sahilleri boyundaki çeşitli noktalara yönlendirebiliyorlardı veya ellerindeki “malı” Sahra ötesi köle ticaretinde pazarlayabiliyorlardı.
Senegambiya tedarik bölgesi 15’inci yüzyıl ile 18’inci yüzyılın ortaları arasında yavaş yavaş İslamiyet’e geçmiş olsa da esas kayda değer dönüşüm 19’uncu yüzyılda yaşanmış ve nüfusun çoğunluğu Müslüman olmuştur. Avrupa kıtasıyla adeta yüz yüze olması sebebiyle Senegambiya bölgesi Atlantik ötesi ticaretin başlangıç devresinde kölelerin ana tedarik bölgesiydi.
Kuzeydeki Casamence’den güneydeki Cape Mount’a sahil şeridi boyunca uzanan Sierra Leone’nin veya günümüzdeki adlarıyla Gine Bissau, Gine, Sierra Leone ve Liberya’nın ufak bir kısmı da başka bir tedarik mıntıkası konumundaydı. 16’ıncı yüzyılın ortasından 17’inci yüzyılın sonlarına kadar köle ticareti açısından en büyük insan kaynağını gayrimüslim Tenda halkı veya Walter Rodney’in tabiriyle “Paleo-Negritikler” teşkil ediyorlardı.
Ele alınması gereken diğer bir tedarik mıntıkası, Cape Mount’tan Assini şehrine uzanan (günümüzün Fildişi Sahilleri-Gana sınırı yakınlarında) ve bugün Liberya ve Fildişi Sahili olarak bildiğimiz Windward Sahili’dir. İslamiyet’in bu bölgelerde tutunabildiği yönünde hiçbir bulgu yoktur. Lakin diğer tarafta din esaslı Futa Jallon yönetimi etki alanını genişletmeye devam ediyordu ve Kankan’lı (Gine’de) ve Kong’lu (Fildişi Sahilleri’nde) Müslümanlar hatırı sayılır ticari faaliyetler yürütüyorlardı. Bu iki faktörü bir araya getirdiğimizde Windward Coast’a nakledilen bazı esirlerin Müslüman olduğu düşünülmelidir.
Avrupalı tüccarların Atlantik boylarında ziyaret ettikleri yerlerden Gold Coast bölgesi kabaca bugünkü Gana’yı kapsamaktaydı.Orijinal haliyle altın ihracatçısı ve köle ithalatçısı konumundaki Gold Coast 17’inci yüzyılın başlarında köle ihracatçısı konumuna geçti. 18’inci yüzyılın ilk on yılında bölgeden yılda 2.500 köle ihraç edilirken 1740 yılında bu ticaret 9.100 rakamıyla zirve yapmıştır. Ticaretin bu denli artması köle ihtiyacının büyümesinden ve Asante’nin, kurulmuş olduğu 1680 yılından 1750’ye kadar emperyalist bir politika izleyerek ortaya koyduğu yayılmacı davranıştan kaynaklanmaktadır. Asante’nin gücüne karşı koyamayıp boyun eğen yönetimlerden biri, Kong, Dagomba, Wa ve Mamprussi’den geçen Müslüman ticaret ağları vasıtasıyla orta Nijer Vadisi’ne hayati derecede bağlanmış Müslüman Gonja Vilayetiydi. Buna ilaveten doğudaki Hausaland kadar uzak bir yerden gelen Müslüman tüccarlar başkent Kumase de düzenli ticari faaliyetlerde bulunuyorlardı. İslamiyet’in iç kesimlerdeki varlığı hakkında Lovejoy’un yorumlarına bakarsak: “Müslüman faktörü oldukça güçlüydü ve ücra iç kesimlere uzanan ticari ilişkileri mümkün kılıyordu. Öyle ki Akan devletleri kıta ticaretinde Oyo, Dahomey ve Benin kadar, hatta belki de onlardan daha fazla pay sahibiydiler.” Tüm bu veriler Gold Coast köle tedariğinin belirli bir oranını Müslüman esirlerin teşkil ettiğini düşündürmektedir.
İlorinler 1804 cihadından ve ilerleyen zamanda Sokoto’daki (Kuzey Nijerya) Osman da Fodio Halifeliği’nden esinlenmişlerdi. Futa Jallon cihadında olduğu gibi burada da Müslüman ve gayrimüslim unsurlar özgürlüklerini kaybederek Atlantik aşırı köle ticaretine kurban gittiler. Brezilya’nın Bahia bölgesinde çok sayıda Müslüman “Hausa” kölesinin (Kuzey Nijerya’dan) varlığı bu gözlemi teyit etmektedir. Bu bulgular ışığında Benin Körfezi’nden ihraç edilen esirlerin büyük ölçüde Müslüman oldukları geçerli bir iddiadır.
Geriye, günümüzde Güneydoğu Nijerya, Kamerun ve Gabon’u içine alan Biafra Körfezi kalmaktadır. Yoğun nüfus ortalamasına sahip bu bölgelerde çok sayıda küçük çaplı baskınlar sayesinde oldukça yüksek sayıda esir tedarik edilmiştir.Kuzeydeki Müslümanlar ile bazı ticari bağların bulunmasına rağmen ihracat için kıyı şeridine getirilen Müslümanların sayısı asgari seviyelerde kalmıştır. Curtin tedarik bölgelerini oldukça makul biçimde taksim etmiştir ve bu bağlamda söz konusu bölgelerin Afro-Amerikan nüfusuna sağladıkları orantılı katkıyla ilgili yaptığı hesaplamaları geçersiz kılacak hiçbir gerekçe yoktur. Curtin’in tahminlerine göre dağılım şu şekildeydi:
Senegambiya - %13,3
Sierra Leone - %5,5
WindwardCoast - %11,4
Gold Coast - %15,9
Benin Körfezi - %4,3
Biafra Körfezi - %23,3
Toplamda Kuzey Amerika’ya ihraç edilen kölelerin %73,7’si bahsi geçen altı bölgeden temin edilmiştir. Bu bilgiler ışığında Biafra Körfezi değerlendirmelerin dışında tutulursa, Kuzey Amerika’ya ithal edilen Afrikalıların yarısından fazlası İslamiyet’in en azından azınlık dini olduğu bölgelerden geldiği manası ortaya çıkmaktadır. Köle ticareti esnasında Britanya Kuzey Amerikasına 400 bin ile 523 bin Afrikalının nakledildiği göz önünde tutulursa bunların en az 200 bini İslamiyet’in farklı derecelerde etkisi altında kalmış bölgelerden gelmiştir. Muhtemelen binlerce, hatta onbinlerce Müslüman Amerika’ya ayak basmış olmalıdır.
Firari Köleler İçin Verilen Gazete İlanlarında Müslüman İsimler
Firari köleler için verilen gazete ilanları aranan bireylerin etnik ve kültürel özellikleri hakkında emsalsiz temel bilgiler içermektedirler ve görüşümüzce bu bilgi kaynağı Amerika’daki kölelik araştırmaları çerçevesinde yeterince dikkate alınmıyor. Başlangıç dönemi Amerikasının gazete ilanları zaman zaman o dönemde yaşamış Müslümanların isimlerini de ortaya çıkarıyorlar fakat okurlar bu isimleri idrak etmekte zorlanıyorlar. Firari köleler için verilen ilanlarda "Bullaly" (Bilal), "Mustapha," "Sambo," "Bocarrey" (Abu Bakr’den türemiş Bubacar) ve "Mamado" (Mamadu) gibi isimlere sıklıkla rastlamak mümkün. Elbette köle sahipleri bu isimlerin kökenlerini net bir şekilde kavramadıkları sürece onları İslam ile ilişkilendirmeleri mümkün değildi.
Augustin's Creek’li John Graham ve Purrysburgh’lü John Strobhar için artık kaçak kölelerinin isimlerini öğrenme ve onları geri getirme vakti gelmişti: “Mahomet” ve “Mousa” aranıyorlardı. Kuzey Karolina’da 1808 senesinde beyaz Arthur Howe’un yakalanması için 100 Dolar ödül vaadediliyordu. Çünkü aranmakta olan Arthur Howe “Mustapha” adında, “Muss” lakabıyla bilinen ve “nazik, itaatkâr”, “eli işe yatkın, atlar hakkında her şeyi bilen” bir köleyi alıp götürmüştü. Aynı yıl içerisinde Charlestonlu R. Heriot “Yirmi yaşlarında olan ve çok az İngilizce bilen, FATMA isimli Afrikalı hizmetçinin adi kişi veya kişilerce kandırılarak gizlenildiğinden” şüpheleniyordu. Lakin Godin Guerard’ın 1792’de hazırladığı raporda belirttiği üzere köleler, hele de Müslüman köleler zaten kendi başlarına firar edebilecek kabiliyete sahiptiler: “ MAĞRİPLİ ERKEK KÖLE, yirmi beş yaşlarında, ismi MAHOMET olmasına rağmen genelde HOMADY lakabıyla anılır…”
Müslüman köleler mutlaka bir araya gelmek ve ortak inançlarını birlikte ifade etmek için çaba sarf etmişlerdir. Müslümanlar sadece bir araya gelmekle yetinmeyip ortak Müslüman miraslarını muhafaza etmeye özen göstermişlerdir. Kölelerin tıbbi tedavileri hakkında bir el kitabı hazırlayan Dr. Collins birçok Senegal kökenli kölenin “Arapça konuştuğunu… ve hatta bazılarının yazı yazacak derecede eğitimli olduğunu” aktarıyor.
Köleleştirilmiş Müslümanların Geleneklerini Muhafaza Etme Çabaları
Müslümanların çoğu geleneklerini salt muhafaza etme değil, onları evlatlarına aktarma derdindeydiler. Amerika’da doğmuş Müslüman kölelerin aralarında tekrar tekrar Müslüman isimlere rastlıyoruz ki bu temayül onların dinlerini ve kültürlerini tutabilme arzularının altını çizmektedir.
Elimizdeki veriler Afrika doğumlu Müslümanlar, onların zürriyeti ve dini cemaatleri hakkında eksik ama yine de asli bilgiler sağlamaktadırlar. Anlıyoruz ki, geleneksel Afrika dinlerinin cazibesiyle ve Hıristiyan öğretileriyle yüklü bir atmosferde salih iman sahiplerinden oluşan cemaatler inançlarını halis niyetle ve itinayla takip etmişler. Bu bağlamda İslamiyet’e geçen gayrimüslim kölelerle ilgili bazı bulgulara rastlamak da mümkün.
Son olarak, Afrika kökenli Müslümanların torunları ve daha sonradan gelen akrabaları onlar hakkında gurur dolu sözlerle konuşurken bu şekilde İslami miraslarına çok açık ve güçlü şekilde sahip çıktıkları ve hatta dinlerini hakiki manada kucakladıkları hissini uyandırmaktadırlar.
Diğer “Kölelerin” İçinde “Müslüman Kölelerin” Konumu
Köle sahipleri Müslümanlarla diğer Afrikalıları doğrudan karşılaştırdıklarında onları “daha zeki, daha mantıklı, fiziksel bağlamda daha zarif ve daha onurlu insanlar olarak tanımlamışlardır. Anlaşılan, sömürgecilik ve iç savaş öncesi dönemlerinde “Muhammedi” zümrenin üstünlüğüne yönelik yaygın bir görüş hâkimdi.
Müslümanlar hakkındaki bu izlenim kısmen Senegambiya ve Sierra Leone tedarik bölgelerinden getirilen Fulbe ve Mande konuşan Malinke gibi kölelerin fiziksel özelliklerine dayanmaktaydı. Diğer Afrikalılara nazaran Fulbe ve Malinkelerin görüntüsel yapıları Avrupalılara daha yakın kabul ediliyordu.
Fakat Müslümanların tercih edilmesinin esas nedeni Senegambiya kökenli olmaları ve bölgede yaşayan halkın çeltik ekimi ( ve çivitotu ) hususunda aynı Sierra Leoneli gayrimüslimler gibi uzmanlaşmış olmasıdır.
Haliyle böyle bir tecrübe Karolina ve Georgia’daki çiftlik sahiplerini Senegambiya ve Sierra Leone kökenli Afrikalıları satın almaya teşvik etmiştir.Tarım sektöründeki becerilerinden ve ileride değineceğimiz farklı nedenlerden ötürü Müslümanlar avantajlı konuma gelerek diğer kölelere nazaran daha fazla sorumluluklar ve ayrıcalıklar edindiler.Alford’un raporuna göre Müslümanlar “sayısal manada azınlıktayken dahi sıklıkla şoför, kalfa ve özel hizmetçi olarak çalıştırıldılar”.
“Müslüman Kölelerin” Dinlerini Muhafaza Etmede Karşılaştıkları Zorluklar
Kaçınılmaz olarak kolektif hafızaları sonunda tökezledi. İhtiyaç duyulan metinlerden mahrum kalmanın neticesinde “Ben Ali günlüklerinin” yazarı Bilali Risale-i İbn Ebu Zeyd’in bazı pasajlarını öylesine gelişigüzel usulde derlemiş ki, belgeyi gözden geçiren Nijeryalı din âlimleri eserin cinlerin eseri olduğu kanaatine varmışlar.
On sekizinci yüzyılın sonlarından 19’uncu yüzyılın başlarına kadar Kuzey Amerika’ya Müslümanlara nazaran çok daha fazla sayıda gayrimüslimin ithal edildiği ve bu nedenle birçok Müslümanın gayrimüslimle evlenmekten başka seçeneği kalmadığı düşünülürse bahsi geçen kültür transferinin ne denli zor bir vazife olduğu anlaşılacaktır.
Dahası, Afrika doğumlu Müslümanlar çocukları ve torunlarıyla iletişim kurmakta zorlanmış olabilirler zira onlara ayrıntılı bilgi aktaracak ortak bir lisana yeterince hakim değildiler. Böyle düşünüldüğünde onların İslamiyet’in ana prensiplerini uygun biçimde aktarma çabaları hüsranla sonuçlanmış olabilir.
Kölelik müessesesi kendince zaten İslami usullere uygun bir eğitimi, sünnet olmayı, cemaatlerin oluşturulmasını, ahlaki kuralların takibini ve temel beslenme kurallarına uymayı engelliyordu.
Afrikalı Müslümanların çocukları gayrimüslim köle kültürüyle birlikte daha geniş bir çerçevede yetişmiş ve etki altında kalmış olabilirler. Kısacası istikrarlı bir köle ailesini dahi örnek aldığımızda Müslümanların kendi dinlerini muhafaza etmekte olağanüstü zorlandıklarını görebiliriz. Köle hayatının cilveleri göz önünde tutulursa bu duruma şaşırmamak gerekir.
Afrika doğumlu Müslümanların çocukları ve torunlarıyla birlikte İslamiyet’in değişimlere ayak uydurma kabiliyeti de sorgulanmaya başlanacaktır lakin henüz yeni nesillerin Müslüman olup olmadığı dahi tespit edilmemiştir. Elbette İslamiyet’in bıraktığı miras varlığını sürdürdü, insanlar Müslüman isimleri taşımaya devam ettiler ve atalarının dini uygulamaları hakkındaki kuvvetli kollektif hafızayı diri tuttular. Fakat kendileri İslam dinini yaşıyorlar mıydı, bilinmez.
Georgia kıyı şeridi mukimleri WPA mülakatlarında kendilerine din hususunda ve bazı başka konularda yöneltilen sorulara açık ve net cevaplar vermekten çekinmişlerdir. Söz konusu mülakatların metinleri dikkatle incelendiğinde bilgi veren kişilerde ciddi bir tedirginlik hali ortaya çıkıyor. Ki dönemin sosyopolitik dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda bu durumu anlayışla karşılamak gerekir.
Yani dini vecibelerini yerine getiren Müslümanlar dahi bu tür bilgileri 1930’ların güney eyaletlerindeki beyazlarla gönül rızasıyla paylaşmazlardı.
Afro-Amerikalılarda İslam’ın (Yeniden) Ortaya Çıkışı
Belirli bölgelerde veya topluluklarda yaşayan Afrika kökenli Amerikalıların Hristiyanlığı tatbik ediş şekilleri üzerinde İslamiyet’in potansiyel etkisi araştırılmalıdır, bu araştırma aydınlatıcı olacaktır. Örneğin Sapelo Adası’nda ibadet için bir araya gelen Birinci Afrikalı Baptist Kilisesi cemaati her daim doğu istikametinde ibadet eder, yani kilisenin kurulduğu yönde. “Şeytan diğer yöndedir” açıklamasıyla kilise mensupları kişisel dualarını doğu yönünde okumaya teşvik edilir. Cenazeler de yüzleri doğuya doğru defnedilirler.
Bu tür ayrıntılar ciddi etkileri deşifre etmektedir ve bu etkiler kilise öğretilerine ve inançlarına da yansımış olabilirler. İslamiyet eksiksiz ve tutarlı bir inanç sistemi olarak varlığını sürdürememiş olabilir fakat belki de bazı yapıtaşları halen yol göstermeye ve güç vermeye devam ediyorlardır.
İki adam da, ilk Müslümanların çocukları ve torunları en kötü ihtimalle yine de İslami miraslarından haberdar oldukları bir dönemde büyüdüler. İkisi de güneyde doğmuşlardı (Ali Kuzey Karolina’da, Muhammed ise Sandersville, Georgia’da).
Elijah Muhammed Georgia kıyı şeridine oldukça yakın bir bölgeden geldiği için bilhassa ilgi çekmektedir. Kendisi Elijah Poole ismiyle büyüdü, babası Wali Poole ortakçı çiftçi ve Baptist vaiziydi. Wali terimi Arapça’da “kutsal adam” veya “evliya” anlamına gelmektedir ve takva içinde yaşayıp olağanüstü marifetlere sahip şahsiyetlere atıfta bulunur.
Firari köleler için verilen gazete ilanlarında tamamı Gambiya veya Gine kökenli, yani muhtemelen Müslüman kimliğine sahip birkaç “Walley” ismine rastlamıştık.
Elijah Muhammed’in babası Wali ismini acaba bir nevi İslami aile mirası olarak kendisi mi seçti (yoksa bu isim ona verildi mi)? Elijah Muhammed 1931 senesinde Müslümanlığa geçerken onu İslamiyet’e yönlendiren kelimeler ona, bir şekilde aşina olduğu, çocukluğunda işittiği fikirler ve kavramları çağrıştırmış olabilirler mi? Bu yönde yapılacak araştırmalar ortaya açık bir bağlantı çıkarabilir veya çıkarmayabilir.
Çıkardığını varsayarsak bu, İslamiyet’in Amerika’da asla tamamen yok olmadığını, kısa bir kesinti evresi geçirdiğini ve daha uygun şartlar altında yeniden ortaya çıktığını ve Amerika tecrübesini kapsayan Afrika tarihinin önemli bir unsuru olarak kaldığı yerden devam ettiği anlamına gelecektir.