Amerikancılık suçlaması

MUSTAFA ÖZCAN

Babadan sonra katliam sırası oğluna geldi. Oğlun irtikap ettiği taze Hama katliamından sonra İngiltere, Suriye’ye askeri bir müdahalenin söz konusu olmadığını duyurdu. Diğer batılı ülkeler de havanda su dövüyorlar. Zaten Suriye rejiminin de beklentisi müdahale olmayacağı yönünde ve bundan dolayı gayet rahat ve elleri salık vaziyette ülkeyi katliam alanına çevirmiş durumda. Velit Muallim petrol olmadığı yani batının çıkarlarına hizmet etmeyeceği için müdahalede bulunmayacaklarını öngörmüştü. Müdahale için çıkar zemini yok ve ideolojik zıtlık da olmadığına göre Batılılar ne diye Beşşar rejimine ilişsinler? Dertleri mi yok? Hatta Esat rejimi laik karakteriyle ‘Kaide’nin panzehiri’ veya tersyüzü veya zıt kardeşi olduğundan dolayı ABD ile Suriye arasında zımni bir ideolojik uyumdan ve mutabakattan da bahsedilebilir. Öyledir de. Geriye demokratik bir Suriye kalıyor? ABD bugüne kadar çıkarlarına hizmet etmediği sürece hiçbir yerde demokrasiye taraftar olmamıştır. Demokrasi çıkarları için geliştirdiği bir sütredir; baskı ve manivela için bunu kullanır.

Beşşar tanklarla birlikte Hama ve ülkenin kalan yerlerinde yeni bir katliam yaptı. Dünya yeni bir ramazanı dua ve ibadetle karşılarken Suriye rejimi katliamla karşıladı. Dünyanın tepkisi yine cılız kaldı. Arap rejimleri ya korkak ya muvazaa içinde. Gölgelerinden korkuyorlar. Sinik vaziyetteler. ‘Şii dörtgeni’ ise fiiliyatta Suriye rejimini destekliyor. Dünya şu hengamede Esat rejiminden uzak durmaya çalışırken sürpriz bir biçimde Bağdat ve Maliki hükümeti destek ihsas eden bir biçimde Şam’la bir sürü anlaşma yapmıştır. Suriye halkına göre bu bir mezhebi dayanışmadır ve arkasında da İran vardır. İran’ın teşvikleriyle Bağdat hükümeti Şam rejimine el uzatmıştır. Halbuki Kuveytli Yazar Salih Said gibilerinin de temas ettiği gibi Suriye rejimi son Stalinist kalelerden birisidir ve Kaide’nin tersyüzü veya ‘laik Kaide’dir. Madalyonun öteki yüzüdür.

Seküler Şam rejiminin yandaşları halk hareketini karalamak için her türlü ideolojik kara çalıyorlar. Bunlardan birisi de Amerikancılıklarıdır. Baas’ın teorisyenlerinden Ahmet el Hac, Hama sokaklarında tanklarla doğranan Suriye halkını Amerikancılıkla suçlamış ve yine silahlı çetelerden bahsetmiştir. ‘Neden Amerikalılar Esat rejimine karşı selefi bir yapıyı benimsesinler bu ters olmaz mı?’ şeklindeki soruya şöyle cevap vermiştir: “Amerikalılar çıkarları için şeytanla bile ittifak kurarlar ...” Bu doğru ama hem tarihi örneklere ters hem de Şam rejimi için de geçerli. İçeride İhvan’ı idamla yargılıyor lakin İhvan kökenli Hamas hareketinin siyasi kanadına kol kanat germiyor mu? Çelişki değil mi? İran, Irak Baasıyla savaşta ama Suriye Baasıyla müttefik! ABD selefilerle ittifaka gider mi? Osmanlı sonrasında İngiltere Hicaz’da üçlü bir oyun oynamıştır. İbnü’r Reşid, Al-i Suud ve Şerif Hüseyin arasındaki iktidar mücadelesinde önce bütün tarafları desteklemiş ve ardından da son kertede seçimini Vehhabi veya Selefi sayılan Suud Abdulaziz’den yana yapmıştır. İlk bakışta bundan İngiltere’nin selefileri desteklediği anlamı çıkabilir. Fakat öyle değildir ve Suud Abdulaziz pragmatik bir adamdır ve bölgedeki rol ve nüfuz dağılımının farkındadır ve İngiltere’nin kırmızı çizgilerini aşmak istemez. Haddini bilir. Oyunu kavramış ve kurallarına göre oynamaktadır ve bundan dolayı da kırmızı çizgilerle oynayan İhvan’ı yani dini yandaşlarını paladan geçirir ve onları tasfiye eder. Onların İngiltere’nin nüfuzu ve kontrolü altında olan Kuveyt ve Irak’a karşı akınlar düzenlemelerini yasaklar ve İhvan hareketini söküp atar (Islam: The People and The State, Sami Zubaida, I.B. Tauris and C.Ltd, Londan-New York, s: 11). İktidarı İngiltere’den almış ve uğruna silahlı yandaşlarını tesirsiz hale getirmiş ve doğramıştır.

Farklı bir çerçevede Mısır İhvan’ı için de böyle olmuştur. Kral Faruk’a karşı İhvan’a yanaşan Hür Subaylar ve Nasır’ı gizliden gizliye ABD de desteklemiştir. İhvan bunun farkında değildir. İttihatçılar gibi Temmuz darbesi yapan Nasır’ın darbeden sonra ilk yaptığı iş İhvan’a sırt çevirmek ve onları hapishanelere doldurmak olmuştur. Bu operasyonda da akıldanesi Kermit Rosovelt gibi CIA ajanları ve Amerikalılardır. Kısaca İngiltere ve ABD selefileri veya İhvan’ı değil onlarla işbirliği içinde olan pragmatik liderleri desteklemiş ve sonrasında da bu liderler dayandıkları hareketlerin ipini çekmişlerdir. Halbuki, vaktiyle İngiltere ve ABD ile gizli pazarlıklar yapan ve Kissinger’den Lübnan’a müdahale için icazet alan Esat rejimidir. Bugün ise ‘Şii dörtgeni’ temsil eden ülkeler akla ziyan bir biçimde Esat rejimine direnen halkı Amerikancılıkla suçluyorlar. Lakin mızrak çuvala sığmaz ve güneş balçıkla sıvanmaz. Görmek isteyen gerçekleri çıplak gözle dahi olsa görüyor. Lakin durdukları yanlış yeri doğru göstermek isteyenler ve bunun için tevil kapısını aralayanlar vicdanlarını susturmak için her çürük ipe yapışabilirler. Bu onların vicdanlarıyla çıkarları arasındaki bir meseledir.

YENİ AKİT