Amerikan Füzeleri Kime Karşı Kullanılacak?

KENAN ALPAY

Geçen gün yani 25 Mart’ta pek çok gazetede olduğu gibi bizim Yeni Akit Gazetesi de kritik hatta endişe verici bir gelişmenin detaylarını okurlarıyla paylaşıyordu: “ABD, Türkiye'ye Vermediği Silahları PYD/YPG’ye Verdi”. Benzer haberleri çok okuduk deyip pek de şaşırtıcı bulmaksızın yola devam etmeyi düşünen ve önerenler ne kadar ağır bir faturayla karşı karşıya kalınacağını hiç hesap edememiş olur.

Referandum gündemi ister istemez CHP veya HDP’nin yapıp ettiklerinden bile kopmuş hemen neredeyse Avrupa Birliği’nin resmi veya gayrı resmi söylem ve eylemleriyle siyaset ve toplumu üst düzey bir gerilimin tam ortasına düşürmüş durumda. Bir taraftan gerek AB’nin çeşitli düzeylerdeki temsilcilerinin diğer taraftan tek tek Avrupa ülkeleri liderlerinin Türkiye’nin üyelik sürecine yönelik tahkir, tehdit ve çifte standart içeren beyanatlarıyla muhatap olunca referandum sürecinin Avrupa açısından ne düzeyde bir rahatsızlık teşkil ettiğini ayan ortaya çıkıyor. Gün gün atılan kışkırtıcı manşetler ve güya sokaklarda sergilenen şiddet muhtevalı ‘sivil’ protestolarla Avrupa kamuoyunun Türkiye’ye nasıl baktığını, burada nasıl bir tablo görmek istediğini en apolitik insanın dahi gözünün içine sokarcasına sergiliyorlar.

Avrupa Komiklik Standartları

Son hikâye Bild’in manşetlerini süsleyen “Türkiye’de Referandum Atatürk olsaydı HAYIR derdi” Türkçe çağrısıydı. Beklendiği üzere sert tepki gördü bu manşet. Fakat ben bu gibi durumlarda (elbette resmi sıfat ve temsiliyetim de olmadığı için) biraz da meselenin ironik ve eğlenceli tarafından cevaplanmasına taraftarım.

Mesela şöyle: “İsmet İnönü de olsaydı HAYIR derdi” gibi.

Ya da “Recep Peker ve Mahmut Esat Bozkurt da olsaydı kesinlikle hayır” derdi.

Hatta “Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali gibi İstiklal Mahkemesi cellatları da HAYIR derdi” gibi bir mukabelenin Bild benzeri Avrupalı yayın organlarına verilecek güzel cevaplardan biri sayardım. Avrupa’nın dindirilemeyen sancısının sebebi sadık bir kapıkulu gibi gördüğü Kemalist ideoloji ve kadroların tasfiye sürecine girmesidir. Neredeyse eş zamanlı olarak PKK terörü gibi Fethullahçı cuntanın da kaos yaratmaktan aciz duruma düşürülmesi ve takatsiz kalmasıdır onları ne dediklerini bilemez duruma düşüren.

Bize yüklenmek istenen gerilimi düşürmek ve ilaveten ahmakça bir psikolojik harp politikası yürüten muhataplara mevcut gerilimlerini daha bir arttıracak cevaplar daha güzel ve faydalı olmaz mı? Üstelik bu aralar pek yumuşak, gayet uyumlu ve şaşırtacak düzeyde demokrat söylemler kullanan CHP ve HDP’nin şu mevzular hakkında konuşmaları temin edilmiş olur bu vesileyle.

Şimdi burada tekrar bir durup daha geniş düşünmek ihtiyacı var. Evet, Avrupa’nın sergilediği çirkin ve saldırgan tutumlar sistematik olarak tırmanıyor. Bu yönden gelen saldırıları püskürtmek üzere sürdürülen seferberlik hali de anormal görülemez. Buna rağmen asıl ve yıkıcı tehdidin Avrupa’dan değil Amerika ve Rusya’dan geldiğini gösteren çok sayıda hem de askeri-stratejik düzeyde gelişme var, hem de son derece açık kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre. Bunun için Suriye’nin kuzey bölgesinde Amerika ve Rusya tarafından hem bölgedeki İslami direniş örgütlerine hem de Türkiye’ye karşı hızlı bir biçimde ağır silahlarla teçhiz edilen PKK-PYD’nin kat ettiği mesafelere bakmak yeter de artar bile.

Füzeler Türkiye’ye de Yönelecek

Amerika’nın NATO paktı içerisindeki müttefiki Türkiye’ye vermekten imtina ettiği fakat Türkiye’ye rağmen PKK-PYD’ye aktardığı silahlar mevzuu ileri düzeyde bir tehdit unsurunu işaretlemektedir. Amerika yüzlerce zırhlı araçla donattığı PKK-PYD güçlerine şimdi de Javelin adı verilen lazer güdümlü anti tank füzeleri veriyor. İlaveten yerden havaya atış yapabilen Stinger füzeleriyle de donatıyor PKK-PYD’yi. Üstelik bu işler Almanya’nın hassaten tanklar için ihtiyaç duyulan savunma sistemine ait sistemlerin Türkiye’ye satılamayacağına dair kararların alındığı bir vasatta icra ediliyor.

Amerika tarafından tank ve uçaklara karşı lazer güdümlü en etkili silahlarla donatılan PKK-PYD militanlarının aynı günlerde Rakka yakınlarındaki Tabka Barajı’nın etrafına bu hafta içinde askeri helikopterlerle taşındığını da akıldan çıkarmayalım. Fırat Nehri üzerindeki Tabka Barajı, Suriye’nin ihtiyaç duyduğu elektriğin önemli bir kısmını üretiyor. Amerika öncülüğündeki Koalisyon Güçleri sözkonusu operasyonla ilgili derhal “PKK-PYD’nin Tabka Barajı’nın güvenliğini sağlamak üzere bölgeye konuşlandırıldığı” gibi klişe bir beyanat verdiler. Rusya’nın da benzeri operasyonlar için aynı klişe beyanatı kullandığını biliyoruz.

Javelin ve Stinger füzeleriyle, zırhlı araç ve obüs toplarıyla teçhiz edilen PKK-PYD bu silahları kime karşı kullanacak? Epeydir bahsi geçen 60-100 bin askerden müteşekkil PKK-PYD ordusu için sıkı, hızlı ve cazip bir alt yapı çalışması mıdır bu kampanya? Bu silahlar PKK-PYD’nin önce alan hâkimiyetini sağlamak üzere sonra da bölgenin otantik nüfuz yapısını kitlesel bir tehcire tabi tutması ve İslami direnişi tasfiyesi için veriliyor.

Hiç şüphesiz bu silahlar Türkiye için de ciddi bir tehdit unsurudur. Bunun için Fırat Kalkanı Harekâtı Amerika ve Rusya ittifakıyla Münbiç’te durduruldu. Amerika ve Rusya Halep başta olmak üzere Suriye’nin bütün şehirlerde hala seri katliamların tertipliyor. Bunlar üzerine mesela Bild veya Avrupa’nın diğer gazetelerinde atılan çirkef manşetlerden, verilen edepsizce beyanatlardan daha çok konuşmalı ve daha hızlı tedbirler almalıyız.