Amerikan azgınlığı

Ahmet Varol

ABD her ne kadar bir taraftan ekonomik krizle uğraşmak zorunda ise ve bu krizden kurtulmasının gayet zor olacağı yönünde yorumlar ağır basıyorsa da yine azgınlığa, sağa sola saldırmaya, insanları güvenle yaşamaları gereken evlerinde rahat bırakmamaya, evlerini başlarına yıkarak aileleri toptan yok etmeye devam ettiği görülüyor. Çünkü bu saldırganlık ABD’nin ve onunla aynı suyu taşıyan Siyonist işgal devletinin tabiatında var. Ellerindeki gücü, saldırı imkânlarını kaybetmedikleri sürece bu huylarını terk etmeyecekleri anlaşılıyor. ABD son olarak da Suriye’nin Irak sınırı yakınında bulunan Ebu Kemal (kullanımda el-Bu Kemal) bölgesinde meskûn yerleri hedef alan hava saldırısında sekiz kişinin ölümüne sebep oldu. Saldırıya maruz kalan bölge sınırdan sekiz km içerde ve ABD işgal güçlerine ait saldırı helikopterleri özellikle insan yoğunluğunun olduğu bir yeri hedef almak amacıyla bu kadar içeri girmişler.

ABD işgal güçleri adına açıklama yapan ve isim vermeyen bir kişi saldırının Irak’a direnişçilerin girmesini sağlayan bir şebeke liderini hedef aldığını ve başarılı olduğunu iddia etti. Oysa saldırıda belli bir şahıs veya şebeke değil rasgele insanlar hedef alınmıştı. Amaç ise herhangi bir örgüte veya şebekeye değil doğrudan Suriye’ye gözdağı vermekti. ABD bundan önce de, Suriye’nin Irak tarafına direnişçilerin geçişini engellemediği, aksine kolaylaştırdığı iddiasında bulunuyordu. Gerçekleştirilen saldırı da, işte bu tutumundan dolayı Suriye’yi cezalandırmak ve direnişçilerin geçişini engellememesi durumunda saldırılarının sürebileceği mesajı vermekti. Saldırının etkili olması ve yara açması için özellikle belli bir yoğunluğun olduğu meskûn bölge seçilmişti.

Bu tür şiddet olaylarının, savunmasız insanların katledildiği saldırıların “terör eylemi” olarak nitelendirilmesi için mutlaka ABD’nin terör listesine aldığı örgütlerden biri tarafından gerçekleştirilmesi mi gerekiyor? Zaten terör kavramı için doğru düzgün bir tanımlama yapılmaması ve çerçevesinin belirlenmemesi bundan dolayı.

Suriye tarafından yapılan açıklamada saldırının bir terör saldırısı, ölenlerin de tümünün sivil olduğu, içlerinde ABD işgal güçleri adına açıklama yapanların iddia ettikleri gibi herhangi bir şebeke liderinin bulunmadığı dile getirildi. Ne var ki Amerikan emperyalizmine nükleer silah serbest olduğu gibi terörü bir tehdit aracı olarak kullanmak da serbest. Her ne kadar ekonomik kriz ABD’yi sıkıştırsa da görünüşte teröre karşı savaştıklarını veya insan haklarını savunduklarını iddia eden uluslararası kurumlar onu gerçekleştirdiği terör eylemlerinden ve işlediği savaş suçlarından dolayı henüz hesaba çekemiyorlar.

Suriye, ABD’nin bu saldırısına karşılık vereceğini bildirdi. Fakat askerî bir karşılık verme imkânlarından ne yazık ki mahrum. Bu yüzden de sivil ve diplomatik tepki kategorisine girecek türden küçük çapta karşılıklar vermek zorunda kalacak. Ona da bir Amerikan okulunu ve Amerikan Kültür Merkezi’ni kapatarak başladı. Fakat asıl tepki göstermeleri ve karşılık vermeleri gerekenler başta BM, ona bağlı Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası kuruluşlardır. Ne var ki bu kuruluşlar da Sudan Cumhurbaşkanının işlediği hataları modern büyüteçlerle büyüterek incelemeye alırken ABD’nin işlediği savaş suçlarını görmek istemezler.

Bu saldırı Siyonist işgal devletinin Suriye’ye zeytin dalı uzatmasının hiç de gerçekçi ve samimi olmadığını da gözler önüne sermiştir. Çünkü bizzat Amerikalı yetkililerin de dile getirdiği üzere ABD ve İsrail iki devlet tek millet gibidir. Menfaat ve hesapları aynı paraleldedir. Birinin zarar göreceği noktaya diğeri en ufak bir taş bile atmaz. Bu saldırı Siyonist işgal devletinin ve onun arkasında duran Amerikan emperyalizminin Suriye’yle pazarlığı değil ona tehdit yoluyla gözdağı verme formülünü kullanmakta ısrarlı olduğunu göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmaya kalkışmasının sonuç getirmeyecek ve Türkiye’deki siyasi kadronun imajını da olumsuz yönde etkileyen bir çaba olduğunu ortaya koymaktadır. Biz bu çabanın sonuç getirmeyeceği yönündeki yorumlarımızı konu hakkında daha önce yayınlanan yazılarımızda dile getirmiştik.

ABD baskı ve zorbalık amacıyla, savaşlarla herhangi bir ilgileri olmayan insanların ikamet ettiği meskûn bölgeleri hedef alan saldırıları bundan önce de sıkça gerçekleştirdi. Bu itibarla ABD teröründen kaynaklanan tehlikenin, gerçekten terör listesine alınabilecek türden örgütlerin tümünün oluşturduğu toplam tehlikeden daha büyük olduğunu söyleyebiliriz.

VAKİT