İhsan Gürsoy / Anadolu Ajansı
Hillary Clinton’ın kaybolan emailleri, Bernie Sanders’ın adaylıktan çekilme süreci ve Donald Trump’ın her ağzını açtığında sebep olduğu bir başka gafla sıradanlaşan skandallara, Gary Johnson’ın dün sabah MSNBC televizyonunda “Halep ne?” diye sorması eklendi. Johnson'la alay eden yorumları derleyen gazete ise Halep'in ne olduğunu ancak üçüncü denemesinde söyleyebildi.
Gazetecilerin seçim sürecine ilişkin sorularını yanıtlamak üzere MSNBC’deki ‘Morning Joe’ adlı sabah programına konuk olan Liberteryen Parti’nin ABD başkan adayı New Mexico eski valisi Gary Johnson, aniden “Peki başkan olursanız Halep hakkında ne yapacaksınız?” diye soran Mike Barnicle’a şaşkınlıkla “Halep nedir?” diye sordu. Aslında söyleşinin bu diyalogdan hemen sonra gelen bölümünde çok daha büyük bir politik gafa imza atsa da, medya Johnson’ın “Halep nedir?” sorusunu daha dikkate değer buldu. Oysa Johnson Suriye’deki tüm politik ve etnik grupları anlamsız cümlelerle anarken, Suriye’deki keşmekeşten çıkmak için ABD’nin tek yolunun “Diplomatik olarak Rusya’yla el ele vermek” olduğunu söylemişti. “O zaman Suriye’nin çözümü Rusya’yla ittifak. Sizce Vladimir Putin ve Rusya iyi ve güvenilir bir ortak mı?” diye sorulduğunda ise Johnson, “Şey, sanırım bu diplomatik olarak… Çözüm bu olmak zorunda. Bu iç savaşı durdurmak için Rusya’yla el ele vermek” demişti.
Johnson’ın gafını başkan adayıyla alay eden ‘tweet’leri alıntılayarak haberleştiren The New York Times (NYT) ise olayı, gelen tepkilere bakarak ‘adayın kendi kendini diskalifiye etmesi’ diye yorumladı. Fakat NYT’nin haber metninde de bir gariplik dikkati çekiyordu: Halep DAEŞ’in fiilî (de facto) başkenti olarak tanımlanıyordu. Yaptığı hatanın farkına varan NYT birkaç dakika içinde Halep tanımını değiştirdi fakat bu tanım da sorunluydu: “DAEŞ’in müstahkem mevkii”. Halep’i, kent merkezine ancak on kilometre yaklaşabilen DAEŞ’in güçlü olduğu bir şehir olarak tanımlamak için belli ki New York’tan bakmak gerekiyor.
NYT bu düzeltmeyi haberin altına eklediği notta da vurguluyor: “Bu haberin bir önceki versiyonu Halep’i yanlışlıkla DAEŞ’in ‘fiilî başkenti’ olarak tanımlamıştır. DAEŞ’in fiilî başkenti kuzey Suriye’deki Rakka’dır, Halep değil”. Fakat bu notun altında yer alan ikinci bir düzeltme notu, belli ki okurlar fark etmeden düzeltilmiş çok daha vahim bir hatanın varlığını kanıtlıyor: “Yukarıdaki düzeltmenin bir önceki versiyonu Suriye’nin başkenti olarak sehven Halep’i vermiştir. Suriye’nin başkenti Şam’dır”. New York’taki bir ‘rooftop’tan manzaraya bakan bir gazetecinin Halep’te hangi grubun güçlü olduğunu bilmemesi belki kabul edilebilir. Fakat Suriye’nin başkentinin Halep değil de Şam olduğunu, ortaokul seviyesinde coğrafya dersi almış herkesin bilmesini beklemek de Haleplilerin hakkı olsa gerek.
Halepliler ne diyor?
Olan biteni kendilerine aktardığımız Haleplilerin siyasi analiz yetenekleri ise ABD’li siyasetçileri ve gazetecileri epey geride bırakıyor. Bu sabah sokaklarda dolaşanlar arasından rastgele seçtiğimiz Halepliler, ABD’nin Ortadoğu politikasının sadece kendi ulusal çıkarlarını gözetmekten ibaret olduğu konusunda hemfikir. “Adaylar Halep için hiç bir şey yapmayacak!” diyen Musab Ömer, ABD’nin politikasını şöyle eleştiriyor: “Birleşik Devletler Ortadoğu’da kendi çıkarlarını güvenceye almaya bakar ve bunun için gereken yıkımın çapı onlar için hiç önemli değildir. Aynısını daha önce Irak’ta da görmüştük.”
“ABD bir süper güç olarak daha en başından itibaren Suriye’de akan kanı durdurmaya muktedirdi, ancak bunu yapmadı” diyen İbrahim Hac İbrahim “Çünkü savaşlar ABD ve Rusya gibi büyük güçlere silah ve mühimmat satışı gibi yollardan iyi para akıtır. ABD savaşın devamını isteyecektir” diye ekliyor. ABD'nin üçüncü dünya ülkelerine yönelik genel bir politikası olduğunu söyleyen Mahmud Neccar ise bu politikanın “çatışma çıkarma ve çıkar devşirme prensibine dayandığını” ifade ediyor. [Johnson’u kastederek] “En son bir adayın televizyon programında görüldüğü gibi, ABD Halep'le ilgilenmiyor” diyen Ahmed Rıdvan ise bu durumu, halihazırdaki ABD yönetiminin, kimyasal silah kullanımı ve günübirlik katliamlar karşısındaki duyarsız tutumuyla uyumlu buluyor.
Halepliler ABD başkan adaylarını değerlendiriyor
“Herhangi bir adayın Halep’le veya Suriye ile ilgilendiğini düşünmüyorum” diyen İbrahim’le, “Amerikan başkan adaylarının Halep’le alakadar olduklarını sanmıyorum” diyen Muhammed eş-Şeyh, ABD başkan adaylarının Suriye’yle ilgilenmedikleri konusunda da Halepliler arasında bir fikir birliği olduğunu gösteriyor. Şeyh adayları şöyle değerlendiriyor: “Trump zaten Müslüman düşmanı. Diğer bir aday Johnson Halep’in ne olduğundan bihaber. Yani onca yıkıma rağmen Halep diye bir şeyi işitmemiş. Hillary Clinton dışişleri bakanlığı sırasında Halep için ne yaptı ki şimdi başkanlık koltuğuna oturunca bir şey yapsın?” Neccar ise bu konudaki en çarpıcı yorumu yapıyor: “Yeni başkan adayları kuklalardan ibarettir. İşleri derin devlet idare eder. Yoksa hükmü üç, beş seneyi aşmayan başkanlar değil”.
ABD Halep’i yanlışlıkla bombalar mı?
Amerikan hava kuvvetlerinin yanlışlıkla Halep’i bombalama ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyen Muhammed eş-Şeyh, “Esed’e karşı savaşan muhaliflerin operasyon merkezinin ABD hava kuvvetleri tarafından bombalandığı ve Fethu’ş-Şam liderlerinin hedef alındığı söylentileri dolaşıyor” diyerek Halep’in batısında muhaliflerin toplantı sırasında vurulmasına işaret ediyor. “Abdulkadir es-Salih ve Zehran Alluş’un öldürülmesi de, Ahraru’ş-Şam’a ve en son Fethu’ş-Şam’a yönelik saldırılar da Amerikan mührü taşıyor” diyen İbrahim Hac İbrahim, geçen yıl İdlib’te Nusra’ya yönelik bir Amerikan saldırısında, aralarında çocukların da bulunduğu 40 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatıyor. Musab Ömer de “ABD daha önceki Irak ve Afganistan savaşlarında ‘yanlışlıkla’ birçok sivil hedefi vurduğunu” hatırlatanlardan.
“Onu durdurmaya muktedir olduğun halde, Esed'in katliamları karşısında suskun kalıyorsan sen de suç ortağısın!” diyerek Amerikan politikasını eleştiren Rıdvan, “Suriyelilerin kanının akmasında suç ortağı olan ABD'nin yanlışlıkla veya bilerek halkı bombalamasını” artık umursamadığını söylüyor.
Sonuç olarak, Amerikan siyasetçilerinin ve medya mensuplarının coğrafya bilmediklerine iyice kanaat getirmiş olsak da, Amerikan askerî akademilerinde coğrafya dersi okutulduğuna ve asker adaylarına harita okumanın öğretildiğine inanmak istiyoruz.