Doğal olarak geçmişten bugüne Amerika’nın işlediği büyük cürümlere karşı dünyanın dört bir tarafında öfke biriktirmiş toplumlar Washington’da yaşanan kaosu da Kongre binasının (Capitol) basılıp yağmalanmasını da büyük bir keyif ve heyecanla izliyor. Latin Amerika’dan Orta Doğu ve Afrika’ya değin birçok bölgede işgal, katliam, askeri darbe ve sömürge ilişkilerini örgütlemiş Amerika’nın içine düştüğü kaos ve çatışma görüntüleri için kimsenin karalar bağlayıp ağıtlar yakması beklenmiyor tabiatıyla.
Amerika’da Senato’nun basılıp yağmalanmasına kadar giden kaotik sürece dair değerlendirmeler genellikle komplo teorisi şeklinde mütalaa ediliyordu. Trump’ın seçim yenilgisini kabullenmeyip Başkanlık koltuğunu devretmemek için bir savaş çıkarıp OHAL ilan etme veya askeri darbe seçeneğini devreye sokma gibi planları aşırı yorum ve kehanet kategorisi statüsünde görüldüğü için pek fazla ciddiye alınmıyordu. Fakat Amerika’da tansiyonun giderek yükseldiği, siyasete ve sokaklara çatışma emarelerinin daha fazla egemen olduğu yönünde haberler de artıyordu. Nihayet olan oldu ve Amerikan egemenliğinin sembollerinden biri olan Kongre binası basıldı, senatörler güvenlik gerekçesiyle binadan çıkarıldı, yağmalandı ve dört kişinin öldüğü baskın ancak dört saat sonra bitirilebildi.
Hafif Hasarlı Baskın Tablosunun İşaretlediği
Trump yanlısı aşırı sağcı-ırkçı kitlelerin Washington’a girişini engelleyecek onlarca tedbir devreye sokuldu. Oteller müşteri kabul etmedi, lokanta ve kafeler kepenk indirdi ama çevre eyaletlerden akın akın gelen yüz binlerle ifade edilen Trump taraftarı aşırı sağcı-ırkçı cadde ve meydanlardan taşarak Kongre binasını kuşatmaya aldı. Güvenlik zafiyeti çok belirgindi ama bu zafiyet Washington Belediye Meclisi ile Savunma Bakanlığı (Pentagon) arasındaki bir yönüyle idari fakat esas olarak siyasi anlaşmazlığın neticesi olarak askerlerin olayları engellemek üzere bölgede konuşlandırılmasını imkansız hale getirdi. Böylelikle Beyaz Saray’ın önünde Trump’ın mitingine katılan kitleler polis barikatlarını aşa aşa Kongre Binasını kuşatıp Seçiciler Kurulu oylarını sayan ve 3 Kasım 2020 başkanlık seçim sonuçlarını resmileştiği oturumu bastılar. Bu baskın 1814’te işgalci İngiliz ordusu tarafından diğer sembol binalarla birlikte Kongre binasının da basılıp ateşe verilmesinin ardından bir ilke işaret ediyordu.
Siyasal ve toplumsal açıdan bir yönüyle sarsıcı diğer yönüyle komik bir Kongre baskınına şahit olduk hep birlikte. Sarsıcı çünkü kurumları oturmuş, iç işlerinde demokratik teamülleri gelişmiş, eşi benzeri bulunmaz diye övülen güvenlik ve istihbarat sistemi her boyutuyla kilitlenmiş durumdaydı. Komikti çünkü (Proud Boys-Gururlu Gençler) isimli garip kostümlerle ve ırkçı-ayrımcı bayrak ve flamalarla donanmış sivil öncü kuvvetler küresel bir devletin kalbine yönelik işgal harekâtını basit bir film senaryosu gibi hayata geçirebiliyordu. Evet, dört insan ölmüş, yüzlerce insan yaralanmıştı ama bu hafif hasarlı tablo bile yaşanan kaotik baskının ciddiyetinin sorgulanmasını gerekli kılıyordu. “Siyah eylemciler olsaydı farklı olurdu, beyaz ırkçılar daha eşittir” söylemi bu baskın sonucu oluşan hafif hasarlı tabloyu izaha hiç de kifayet etmiyor.
“Washington düştü, Amerika hızla çöküyor, ayaklanma kontrol edilemez artık” gibi tespit görünümlü temenniler için çok erken. Trump’ın Başkanlık süreci gerek Amerika içinde gerekse küresel ölçekte sergilediği çirkinlik ve saldırganlıkların (şimdilik) son tezahürü olan bu sokakları gererek çatışmayı yaygınlaştırma ve kontrollü baskın siyaseti aslında rezil bir vedaya, çaresiz bir çekilişe benziyor daha çok.
Amerika Çökerken Hangi Devletler Yükselecek?
Trump’ın ne Amerika ölçeğinde ne de küresel ölçekte herhangi bir adalet, eşitlik, refah veya güvenlik stratejisi mevcut. Elbette yerleşik Amerikan müesses nizamında belli bir oranda endişe ve sarsıntıya yol açtı ama bu endişe ve sarsıntıların hemen hiçbiri zayıf, ezilen ve mahrum insanlar lehine olmadı. Aksine büyüyen sosyal adalet krizini ırkçı-ayrımcı slogan ve sembollerle doldurmaya girişerek statükoyu her alanda muhafaza etti. Bir boyutuyla sistem içi gerilim ve ayrışmalar sayesinde Amerika’nın içe dönüşü, yeni işgal ve katliamlara girişememesi avantaj olarak görülebilir. Mesela Afganistan işgalinin bitirilmesi için Taliban’la yapılan müzakereleri görmezden gelemeyiz ama İsrail’in işgal politikalarını genişletmek üzere üstlendiği olağan üstü rolü unutmadan. Sadece PKK-PYD’ye odaklandığı Suriye’de yıkım ve katliamlara seyirci kalıp hiçbir müspet rol üstlenmedi mesela.
Trump ve Biden arasında yaşanan gerilim yer yer kendileri açısından çirkin, diğer toplumlar için keyif verici bir manzara arz etse de Amerikan sistemine ve Amerika’nın bölgesel veya küresel siyasetine tekabül eden bir boyut taşımıyor. Amerikan toplumu ne Trump ne de Biden taraftarları “sınıfsal kutuplaşma” gibi tartışmaların kenarından geçiyor. Evet, Amerikan toplumu iktisadi ve kültürel açıdan çok parçalı ama bu parçalanma ırkçı-ayrımcı politikalara öfke dışında başka bir siyasal arka plana yaslanmıyor. Amerika’nın siyasal veya toplumsal zeminde yaşadığı zaaflar Avrupa, Rusya, Çin, İran, Mısır veya Türkiye’nin yaşadığı zaaflardan daha fazla değil. Dolayısıyla Amerika’ya bakıp sevinmeden önce her ülkenin kendi iç işleyişini düzene koyması gerekiyor.
Amerika’nın bölgesel ve küresel ölçekte bela ve musibet olmaktan çıkarılabilmesi için Amerika’ya boyun eğmeyecek ölçekte siyasi, iktisadi, kültürel ve askeri boyutta güçlü olmak gerekiyor. Yoksa Amerika’nın emperyal siyasette bırakacağı boşluğu doldurmak üzere Rusya ve Çin kulağı kirişte bekliyorlar. Amerika’nın zayıflaması hatta çöküşü tek başına büyük bir mana teşkil etmiyor. Asıl olan Amerika’nın, Rusya’nın, Çin’in veya Avrupa’nın emperyal politikalarını tarih sahnesinden silip adaleti ve barışı hakim kılacak bir siyasal ve toplumsal iklim inşa edebilmektir. Aktör olmadan, asli unsur olmadan bazı çatışma ve çöküşlere sevinmek normal olsa da kurucu bir değer taşımamaktadır.
Yeni Akit