Suriye’deki son katliam Amerikan ordusu tarafından icra edildi. Kısa bir süre sonra da her zamanki pişkinlikle bombalı saldırı kabul edildi. Halep’te Etarib’e bağlı Cina köyünde her hafta perşembeyi cumaya bağlayan gece yatsı namazından sonra sohbet yapmak üzere toplanan yaklaşık 300 kişilik cemaatin üzerine Amerikan savaş uçakları üç ayrı bomba attı. Çöken camiden kaçmaya çalışanların üzerine bir bomba daha fırlattı savaş uçakları. CENTCOM’un 70’den fazla Müslümanın secdedeyken vahşice hayatına son veren katliamı meşrulaştırma gerekçesi hazırdı: “Terörist El Kaide’yi vurduk.” Bu klişe gerekçeden sonra zaten başta uluslararası kuruluşlar olmak üzere kimsenin paramparça edilen onca insanın acılarına dönüp bakmasına hacet kalmıyor.
Camileri, okulları, hastaneleri, fırınları, mülteci kamplarını hatta taziye mekânlarına bombalar yağdırmak, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmek hususunda Amerika ve Rusya arasında resmen bir yarış yaşanıyor. Suriye bu katliam yarışının en geniş sahası olarak yanı başımızda inim inim inliyor. Bu yarış Suriye’deki katliam haberlerini adeta sıradanlaştırıyor.
Suriye’deki Faşizm Rüzgârları
Eğer bugünlerde çok ciddi gerilim ve çatışma içerisinde olduğumuz Almanya, Hollanda, Fransa, Danimarka gibi ülkeler ve liderleri için kullanılan Nazizm, faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, barbarlık gibi sıfatları yerli yerinde kullanmak icap ederse ilk adresler hiç şüphesiz Amerika ve Rusya olmak durumundadır. Angela Merkel’in, Mark Rutte’un, Marine Le Pen’in gestapo subayları üniforması eşliğinde Adolf Hitler’e benzeten fotoshoplu resimlerin Donald Trump ve Vladimir Putin için uygulanıp gazete manşetlerine çekilmesi, sosyal medyada trend topic olması daha münasiptir. Ama o taraklarda bezi olan aydın, sanatçı, akademisyen ve gazeteciye rastlamak pek de kolay olmuyor.
Peki, giderek yoğunlaşan hava saldırılarıyla Suriye’deki direnişi yok etmek, bu stratejiyle Suriye’de bir taraftan Esed rejimine diğer taraftan PKK/PYD’ye alan açıp hâkimiyet bahşetmek ne kadar mümkün olacak? Suriye halkına karşı yürütülen savaşın hemen hiçbir hukuku, hiçbir sınırı yok ve savaş suçlarını örtmek üzere geniş bir ittifak işliyor! Ülkenin hemen bütün beldelerine ölüm yağdırmak üzere Amerika’yla İran’ın, İran’la Rusya’nın, bunların hepsi birlikte PKK’yla son derece kıvrak ve hızlı askeri operasyonlar yapabiliyorlar. Fakat yine de direnişin başarılarını engellemekten aciz kalıyorlar. Sözde bir ateşkes hüküm sürüyor gerçekte ise tehcir ve toplu kıyımlar.
Amerika ve Rusya’nın, İran ve PKK’nın hemen her gün zafer ilan ettikleri Suriye’den gelen haberler çok şükür ki sadece acılar, yıkımlar ve tehcirlerden ibaret değil. İşte dünyanın en güvenli şehirlerinden biri ilan edilen Şam’ın hemen yanı başındaki Kabun bölgesindeki kuşatmayı on ayrı bölgeden başlattıkları saldırılarla kırarak Doğu Guta’yla birleştirdiler. Kuşatmanın kırılması esnasında Esed rejimi askerleri gibi İran askerleri ve Hizbullah milislerini de imha ettiler, Rusya’nın büyükelçiliğine hasar verdiler.
Ateşkes ne işgali sona erdirecek bir müzakere sürecine ne de yıkım ve katliamlara son verecek adımlara vesile oluyor. Türkiye ve Rusya ateşkesin garantörü ama saldırılar hız kesmeksizin sürüyor. Üstüne bir de Astana’daki müzakere sürecinde İran’ın da garantör ülke olarak katılması imza edildi. İyi ama Rusya ve İran’ın alenen ve resmen işgal ve katliamları tırmandırdığı bir vasatta müzakere süreci nasıl olur da işler? Yine benzer bir biçimde kafasına estiği gibi Suriye’nin istediği bölgesine hava saldırısı düzenleyen Amerika’nın bu ateşkesi kalbura çeviren pozisyonu nasıl durdurulacak?
Hutbeler Gerekli Ama Yetmiyor
Türkiye açısından Suriye’de çok zorlu bir süreç yaşandığı besbelli. Lakin zorluğun sürekli ittifak-müttefik-dostluk ilişkileri vurgulanan Amerika ve Rusya’nın büyüttüğünü görelim ve gösterelim. Her iki müttefik ülke açısından da stratejik planın PKK/PYD’ye alan açmaktan çok öteye hedeflere kilitlendiğini aşikâr. Amerika ve Rusya’nın Suriye planlarının en azından Türkiye’ye karşı ayrışır veya çatışır durumda olmadığını görerek tedbirler almak mecburiyeti artık daha acil bir hal almıştır.
Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’yla PKK kantonlarını birleştirmek marifetiyle tesis edilecek koridor kuşatmasını boşa çıkardığı ortadadır. Cerablus’a yönelik askeri operasyonu engellemek üzere Amerika ve Rusya’nın sahaya sürdükleri mizansenlerin nasıl boşa çıkarılacağı şimdinin en öncelikli problemidir. Risk ne kadar büyük olursa olsun önümüzde birkaç seçenek bulunuyor.
İlkin ittifak, dostluk, ticaret vs. söylemlerini her ne olursa olsun bir kenara koyup, işgal ve katliam suçlarını en yüksek sesle ve ısrarla gündemde tutmaktır. Özellikle medyanın Hükümetten daha uzlaşmacı diplomatik dil kullanması, ittifakı gölgeleyecek konuları görmezden gelmesi, öldürmek üzere tertiplenen açık saldırıları dahi ‘dost ateşi’ kategorisine sokup hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmeyi öneren duruşu acilen terk etmesi gerekiyor. Diğer bir konu Esed rejiminin meşruiyetinin olmayışı üzerinden sözde ülkeye davet edilen İran ve Rusya’nın askeri varlıklarını da kabul edilemezliğine yapılacak vurgulardır. Nihayet Türkiye adı geçen bütün ülkelerden daha önce ve daha acil bir biçimde güvenlik tehdidiyle karşı karşıyadır ve Suriye’deki dost unsurlara her türlü yardımı yapmaya hem hak sahibi hem de sorumludur.
Amerika ve Rusya, İran ve Esed rejiminin giriştiği katliamlarla alakalı olarak elbette ki yine Cuma namazlarında hutbeler irad edilmeli, sürekli yardımlar toplanmalı. Ancak bu tepkiler Diyanet kadar Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başbakanlık’tan, Cumhurbaşkanlığı’ndan yükselmelidir. Tehcir ve katliamların müsebbiplerini açıkça lanetlemek ağır bedeller ödemeyi gerektirebilir ama Türkiye bu bedellerin çok daha fazlasını ödüyor zaten.
Yeni Akit