Amellerle zenginleştirmezsek dualarımız nereye kadar karşılık bulur?

Mehmed Göktaş, Müslümanların bugün karşı karşıya kaldıkları zorlukları alt etmek için daha fazlasını yapmaya hazır bir perspektifle hareket etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Mehmed Göktaş / Doğruhaber

Kâbe’mizin duvarını yükseltelim sonra dua edelim!

Kendimizi bildik bileli Müslümanlar olarak hiç durmadan dua ve temennilerde bulunduğumuzun farkındayız.

Özellikle ümmetin felaket ve acı günlerinde dualarımız daha da yoğunlaşıyor, başta her Cuma olmak üzere mübarek bildiğimiz bütün gecelerimizde Müslümanlar için güzel temennilerde bulunuyoruz.

Gazze dolayısıyla zaten dua ve temenniden başka dişe dokunacak, zalimleri durduracak fazla bir şey yaptığımız yok sayılır.

Allah korusun insan bir an için “bizim bunca duamız niçin kabul olmuyor” diye tereddüde kapılıyor, içine vesvese düşüyor. Daha da önemlisi, etrafımızda bizi izleyen İslam düşmanları da dualarımızın karşılık bulmadığını dile getiriyor.

Peki, dualarımız hiç mi kabul olmuyor? Bilmiyoruz belki dualarımız daha beter felaketlerin önüne geçiyor olabilir.

Fakat bildiğimiz bir şey var ki, bizi tam anlamda sevindirecek, kafirlerin sevinçlerini gırtlağında bırakacak neticelere bir türlü ulaşamıyoruz.

Acaba diyoruz Allah Teala’nın bir yardım kanunu yok mudur? Öyle ya, devletten her hangi bir konuda yardım alabilmek için yerine getirilmesi gereken bir sürü kurallar var. Mesela en azından tapulu bir arsa, su basmanına kadar kendimizin yükseltmemizin gerekliliği yok mudur?

Hepimizin çok iyi bildiği Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) birlikte Kâbe’yi inşa olayına hiç dikkat ettik mi? Oğluyla birlikte önce Kâbe’nin duvarlarını yükseltiyorlar, sonra ellerini açıp Rablerine dua ediyorlar;

“Ey Rabbimiz, bunu bizden kabul buyur, bizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar, onların içinden de senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları tertemiz edecek bir resul çıkar ey Rabbimiz!” (Bakara 128, 129)

Ama önce duvarlarını örüp kaldırıyorlar, sonra dua ediyorlar.

Diyorum ki, galiba biz Kâbe’mizin duvarlarını örüp yükseltmeden elimizi açıp isteyeceğimizi istiyoruz ve duamız ulaşmıyor.

Peygamber Aleyhisselamın Bedir kuyularına varıp tam çarpışma konumunu aldıktan sonra elini açıp o meşhur duasını yaptığını da hatırlayalım.

Biz bunların hiç birini yapmadan, cebimizdekileri harcamadan, kollarımızdaki ve dizlerimizdeki dermanı tüketmeden elimizi açıyoruz galiba.

Halbuki; “Allah’ım! İşte ben yapabileceklerimi yaptım, işte cebim boşaldı, işte dizlerimin dermanı tükendi, kollarım da tutmaz oldu, şimdi senden istiyorum!” diyebilsek.

Bu duygu ve düşüncelerle Receb ayımız, Reğaip gecemiz ve Cumamız mübarek olsun!

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı