İbâdetlerin dinimizde tek meşru kaynağı, “tevhid” inancının zaruri neticesi olarak Allah Teâla’dır. O’nun iradesi de, ibâdetlerin tek din çatısı altında ama çok boyutlu ve sürekli olması noktasında tecelli etmiştir.
İlâhî irade ibâdetlerin çeşitli formlarda ve sürekli olarak hayatın tamamını kuşatmasını ve böylece hayatı ibâdete çevirmesini dilemiştir. Hayat ibâdete dönüştükçe de gönüller, Hayatın Kaynağı ile daima canlı bir diyalog kurabilme fırsatını yakalayacak ve ibâdetler mebnî oldukları hikmeti o zaman hayata geçirebilecektir.
İnanan gönüllerde Allah bilinci, bu sürekli diyalog vesilesiyle gıdalanır ve zamanla güçlenir. Bunun doğal sonucu da insan kulluğu kişiliğe dönüştürerek takva ve ihsan mertebelerine ulaşır.
Meselâ Namaz ibâdeti, her gün beş defa bizi sürekli inşa eden bir özellikle vardır hayatımızda. Farz namazların hâricindeki sünnet ve nafile namazlarını da hatırlarsak, inanan birisinin hayatında sürekli tekrarlanan bir kulluğun adıdır namaz.
Meselâ Ramazan, yılda bir kez ama her yıl mütemâdiyen bir ay ruhumuzu aşkın boyuta kanatlandıran mânevî iklimin adıdır. Tutulan oruçlarla, verilen sadakalarla, terâvih ve teheccütle, Kur’an tilâvetiyle, sofraları paylaşarak bireysel ve toplumsal kişiliklerimizi inşa eder, bizi mü’min kıvamına ulaştırır.
Bu ayın en öncelikli ibâdeti Oruç tutmak, sadece bu aya da hasredilmemiş, senenin diğer günlerinde de sünnet olarak teşvik edilmiştir. Diğer ibâdetlerde süreklilik esas olduğu gibi Oruç’ta da süreklilik gözetilmiştir. Amelin az da olsa sürekli olanı teşvik edilmiştir Hz. Peygamber tarafından. Zira sürekli olan hayırlı amel, kişilik inşa eden ameldir. Bir amel kişilik inşa etmiyorsa, o amelden maksûd hikmet gerçekleşmiyor demektir.
Bu meyanda Buhari ve Muslim’in rivâyet ettikleri bir hadisi paylaşmak isterim. Hz. Alkame anlatıyor: "Hz. Aişe'ye: "Resûlullah (s.a.v) herhangi bir güne ayrı bir ehemmiyet verir miydi?" diye sordum. "Hayır!" dedi ve ilave etti: "O'nun ameli hafif ve devamlı yağan yağmur gibiydi. Hanginiz Resûlullah (s.a.v)'in tahammül ettiği şeye dayanabilir?" (Buhari, 2/701, hadis no. 1886; Muslim, 1/541, hadis no.783)
Bu hadiste geçen; “Keene ameluhu dîymeten” ifadesi, sakin, hafif hafif ama devamlı yağan yağmur anlamına gelmektedir. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun hilâfına. Çünkü sağanak yağmur kısa süreli yağmurdur. Faydalı ve bereketli olan yağmur, hafif ve sakin ama sürekli yağan yağmurdur.
Hz. Aişe vâlidemiz, Efendimiz’in ibâdetlerini “dîyme” ile vasıflandırarak bereketli bir yağmura benzetmiş, hayatın her alanına yedirildiğine, az da olsa sürekli olduğuna özellikle dikkat çekmiştir.
Yine müttefakun aleyh olan bir hadiste Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhari, 5/2373, hadis no. 6100; Muslim, 1/541, hadis no.783)
Buradan da az da olsa sürekli olan amellerin talep edildiğini görüyoruz, çünkü sürekli olanda bir sistem ve istikâmet vardır, insan ruhunu işler, davranışlarına ve tasarruflarına şahsiyet kazandırır. Zor olanı da budur amelin.
Zor başarıldığında hayırlı amellere mündemiç ahlâk, amel sahibinde karaktere dönüşür, tabiî mizaç olur. Bir şey de karaktere dönüştü mü, kişi karşılaştığı hadiseler karşısında hiç düşünmeksizin ve tereddüt etmeksizin aynı çizgide refleks gösterir.
Amelin çok olsa da sürekli olmayanı tasvip edilmemiştir, çünkü bu tür ameller kişilik inşa etmez, sağanak yağmur gibi hızla boşaltır suyunu, sonra biter gider. Fazla fayda hâsıl olmaz, istikâmeti yoktur.
Amelin sürekli olanına, günümüzde, profanlaşan algı dünyamıza paralel olarak mesafe konmaktadır. Kolaycılığa kaçılmakta, ibâdet alanı belli ânlara sıkıştırılarak aslında hayattan silinmektedir.
Dinî duyarlılığı sadece kandil gecelerine hasretmek gibi bir popüler dindarlık türemeye başlamıştır. O geceler, yine modern algıyla örtüşen pratiklerle ihya edilir oldu; bir câmiden diğer câmiye koşmak, bir dinî içerikli filmden diğer dinî içerikli filme geçmek, o geceye has tüketim alışverişleri yapmak gibi özünde modern olan ritüeller peydah oldu.
Dinî hissedişi senenin tamamına değil, belirli ve çok sınırlı zaman dilimlerine hasretmek, dini, yaşanan hayattan kovmak değil de nedir? Bu tarz sıkıştırılmış ibâdetlerin kişilik inşa etmesi mümkün olmaz.
Bu tuzağı farkedenlerin sadece Ramazan’da ve sadece kandil gecelerinde dindarlaşmaya mesafe koymaları, rahmet iklimlerini senenin tamamına yaymak için maruf mücâdelesi vermesi gerekir.
Senenin tamamına yayılan ibâdetler, niyetin sürekli canlı olduğunun alâmetidir. Niyetin varlığı ise bilincin uyanık olduğunun..
VAKİT