Amasya’da Ümmet İftarı Gerçekleştirildi

İHH – İnsani Yardım Vakfı Merkezi ile Amasya Temsilciliğinin birlikte organize ettiği Ümmet İftarına, Amasya halkı yoğun ilgi gösterdi.

Özellikle son yıllarda İslam dünyasında yaşanan acılar bağlamında Ümmet kavramına ve önemine, Ümmetin içinde bulunduğu sıkıntılardan çıkış yoluna ve Ümmete karşı görevlerimize vurgu yapmak amacıyla Ümmet İftarı olarak isimlendirilen iftar programı, 9 Haziran 2016 Perşembe günü akşamı Amasya Yavuz Sultan Selim Meydanında gerçekleştirildi.

İftar programı saat 19.00’da Özgür-Der Amasya Temsilciliğinden Veysel Şahin’in, Oruç ve Ramazan ayı ile ilgili olan Bakara Suresi 183’ten 187’ye kadar olan ayetlerin Arapça ve mealini okuması ile başladı.

İHH Amasya Temsilciliği Yetim Birimi Sorumlusu Fatih Akgül, Ümmet kavramının önemi, Ümmetin içine düştüğü içler acısı durum ve bu durumun Ümmetin Kur’an’dan uzaklaşması nedeniyle oluştuğu ve çözümün Kur’anı yeniden anlayarak okuma ve gereğince amel etme ile söz konusu olacağı, içinde bulunduğumuz Ramazan ayının Kur’anın indirilmeye başlandığı ay olması nedeniyle Kur’anı yeniden okuyup idrak etmek için çok önemli bir vesile olduğuna dair bir konuşma yaptı.

Akgül, Ümmetin yetim çocukları olan Suriyeli, Iraklı ve başka İslam diyarlarından Amasya’ya gelen muhacirlere sahip çıkmamızın Allah’ın bir emri olduğu ve onları itip kakanların Allah’a isyan ettiklerini hatırlatarak, Amasya’da bulunan muhacirlere sahip çıkalım diye sözlerini tamamladı.

Amasya Üniversitesi Genç Şahitler Kulübünden Uğur Çakırlı’nın, Kur’an ayı olan Ramazan’ın başta Filistin ve Suriye olmak üzere Ümmetin tüm sancılı coğrafyalarındaki Müslümanların kurtuluşuna vesile olmasına dair yaptırdığı iftar duası esnasında İHH Genel Merkezi Gezici Mutfak Tırında hazırlanan yemeklerin dağıtımı yapıldı ve akşam ezanının okunmasıyla oruçlar toplu olarak açıldı. İftarın ardından Amasya Müftü Yardımcısı Adem Ayrancı tarafından dua yapılmasının ardından program sona erdi.

Yoğun ilginin ve beğeninin olduğu iftara, Amasya’da bulunan muhacirler dahil tüm halk kesimlerinden yoğun katılım olduğu gözlendi.

ÜMMET İFTARI KONUŞMASI METNİ

KAVİMLERİ, ÇAĞLARI VE DÜNYA HAYATINI AŞAN ÜMMET KARDEŞLİĞİMİZ

Biz son peygamber Muhammed (as)’a tabi olan Müslümanlar olarak yaklaşık 1,5 milyarlık İslam Ümmeti ailesiyiz. Bizim ümmet ailemiz soy, sop, cinsiyet, renk esasına değil, iman esasına, kelimeyi tevhid esasına dayanır.

Enbiya Suresi 92. ayette açıklandığı üzere, İslam Ümmeti ailemiz sadece Muhammet (as)’a uyanlarla sınırlı olmayıp, Adem (as)’dan son peygamber Muhammed (as)’a değin tüm peygamberlere tabi olanlarla aynı ümmet ailesinin fertleridir. Yani yaşayan ilk Müslümandan yaşayacak son Müslümana kadar tüm Müslümanları kapsayan tarih üstü bir ailedir İslam Ümmeti ailemiz.

İslam Ümmeti ailemiz sadece tarih üstü olmayıp, ahirette - cennette birlikteliği sonsuza kadar devam edecek olan dünya ötesi – sonsuz bir birlikteliktir. Yüce Allah Hucurat Suresi 10. ayette tüm müminlerin kardeş olduğunu bildirmiş olup, ümmet kardeşliğimiz mezarda bile bitmeyip, ahirette bile devam eder.

İslam Ümmeti kardeşliği öyle bir kardeşliktir ki, cennete gidemeyen öz kardeşler hesap yerinde birbirinden kaçarken, ümmetin dünyada birbirlerini tanımayan ve farklı çağlarda yaşayan fertleri bile orada sonsuza dek cennet kardeşliğiyle yaşayacaklardır.

ÜMMETİMİZ BİR ATEŞ ÇUKURUNDA KIVRANMAKTADIR

Çok acı ve açık bir gerçektir ki, dünya çapında tek bir millet olan İslam Ümmeti olarak, son 100 yılda olduğu gibi bu yılda Ramazan Ayına ve Bayramına bir sevinç ve neşe iklimi içerisinde erişemiyoruz. Tüm dünyada ve özellikle Suriye, Filistin, Irak, Mısır, Keşmir, Myanmar, Doğu Türkistan ve pek çok başka İslam diyarında Ümmetimizin içinde bulunduğu zulümler ve katliamlar, bizim Ramazanı huzurla geçirmemize ve bayramı sevinçle beklememize imkan vermiyor.

Yüz yıl önce aynı memleketin - Osmanlının bir parçası olan Suriye’de, laik ve zorba baas rejimi şefleri katil Esed liderliğinde 5 yıldır Müslüman halka kan kusturmaya devam ediyor. Suriye intifadasının başladığı Mart 2011’den bu yana geçen 5 senede çocuk ve kadınlarla sivillerinde içlerinde bulunduğu yaklaşık 300 bin kişinin katledildiği ifade ediliyor. 200 bin civarında kişinin ise akibeti bilinmiyor.

4 milyon kişinin Suriye dışında, 6 milyon kişinin ise Suriye içinde muhacir duruma düştüğü Suriye’de, resmi ağızlarca 27 olarak ifade edilen işkence merkezinde daimi işkence gören Müslümanlar ile kaybedilen ve ortadan kaybolan Müslümanların sayısı hakkında ciddi bir rakam zikreden kimse yok. 2 yıl önce ortaya çıkan 55 bin işkence fotoğrafı, işkence ile katliama uğratılan mazlumların sayısının onbinlerle ifade edilebileceğini ortaya koyuyor.

Yine 100 yıl önce Osmanlının bir parçası olan Irak’ta 12 yıl önce Amerikan işgali ile başlayan ve mezhebini din edinen İran yönetimi ile piyonu konumundaki Şiacıların fırsatçılığı ile Sünni halka karşı yürütülen katliam ve sürgün politikaları nedeniyle, Irak’ta akan kan bir türlü dinmiyor.

Yine yüz yıl önce aynı memleketin – Osmanlının bir parçası olan ve işgalci Siyonist İsrail isimli sözde devlet çetesi tarafından % 90’i işgal edilen Filistin gün ve gün Yahudileştiriliyor. İleride Filistin diye bir İslam beldesinin olduğunu bile hafızalardan silecek sinsi ve planlı bir proje, başta batılılar olmak üzere tüm küfür dünyası ile sözde Müslüman işbirlikçilerinin göz yumması ve gizli onayı altında adım adım gerçekleştiriliyor. Müslümanların Mekke’deki Mescidi Haramdan sonra en önemli ikinci mescidi olan Mescidi Aksa neredeyse yıkılacak ve yerine Yahudi tapınağı inşa edilecek duruma gelinmiş halde.

Afganistan, Myanmar, Keşmir, Bangladeş, Doğu Türkistan ve başka İslam diyarlarında acı ve ızdıraplar bir türlü dinmek bilmiyor.

ÜMMETİMİZ KUR’AN’I ANLAYAMADIĞI İÇİN BU HALLERE DÜŞMÜŞTÜR

Ümmetimizin bu zillet, acı ve ızdıraba düşmesinin temel nedeni, Yüce Allah’ın doğru yol rehberi olarak göndermiş olduğu Kur’an’ı terk etmiş bulunmasıdır. Burada Kur’an’ı terk etmekten maksadımız, onu yalanlamak yada okumamak değildir. Zira Kur’an’a saygı gösterme, ezberleme ve okumada ümmetimizin bir sorunu yoktur.

Ümmetimizin sorunu Kur’an’ı anlamadan okuması, onu yol gösterici bir rehber edinmek yerine, okumak ve saygı göstermekle sevap kazanılacak bir kitap olarak görmesidir. Kur’an’ı devamlı okuyan ümmetimiz, okuduğu ayetleri anlamamakta ve bu ayetlerde bulunan kendisini dünya ve ahiret kurtuluşuna iletecek hayat verici mesajlarından gaflet içinde bulunmaktadır.

Oysa namazlarımızın her rekatında okuduğumuz Fatiha Suresinde Yüce Allah’tan bizleri – tüm ümmeti gazaba uğrayanların ve sapanların yoluna değil, nimet verilenlerin yolu olan sıratı müstakime iletmesini talep ediyoruz.

Yüce Allah, Kur ’anda Fatiha Suresinden hemen sonra gelen Bakara Suresi 1’den 5’e kadar olan ayetlerinde, dünya ve ahiret kurtuluşuna götürecek sıratı müstakime iletecek doğru yol rehberinin Kur’an olduğunu bildirmekte ve bizleri Kur’an’ı anlayıp hayatımızda uygulayarak kurtuluşa davet etmektedir.

Ümmet olarak Kur’an’ı yeniden anlayarak okuyup, onun yol gösterici  mesajlarına yeniden dönmekten başka çıkış yolumuz yoktur. Dünya ve ahiret kurtuluşumuz Kur’an’ı anlayarak okuma ve anladığımız mesajları hayatımızda eksiksiz uygulamaktan geçmektedir.

ÜMMETİMİZİN KUR’AN’I ANLAMAMASI NETİCESİ DÜŞTÜĞÜ YANLIŞLAR

Ümmetimiz Kur’an’ı anlayarak okumadığı için bir değil, birçok yanlışa düşmüştür. Bu yanlışlar imanla, ibadetlerle, ahlakla, sosyal hayatla, siyasetle, savaşla ve barışla ilgili hemen her alanda söz konusudur.

Ümmetimiz Kur’an’ı anlayarak okumadığından dolayı tevhidi iman anlayışı bozulmuş, ibadetlerde aşırılıklar ve noksanlıklar oluşmuş, ahlaki zafiyetler ümmeti sarmış, sosyal ve siyasal hayattan İslam neredeyse tamamen dışlanmıştır. Öyle ki pek çok İslam memleketinde sokaklarda ve kamuda İslam’ı değil, batıyı görmekteyiz bu gün.

Mezhepçilik, meşrepçilik, kavimcilik, ırkçılık, bölgecilik gibi tefrika unsurları ümmetimizi paramparça etmiş, her yerde kardeş kavgaları almış başını yürümüştür. Bunun neticesi ümmetimiz bu gün kendi içinde tüm fertleri birbiriyle kavgalı bir aile haline dönüşmüştür. Ümmetimizin fertlerinin birbirlerine verdiği zararı, ümmetimizin düşmanları olan kafirler dahi verememektedir.

ORUÇ, KUR’AN VE TAKVA AYI RAMAZAN

Bakara Suresi 184 ve 185. ayetlerde açıklandığı üzere, Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ay olması nedeniyle Ramazan ayında oruç tutulması farz kılınmıştır. Bu şekilde hem Kur’an’ın indirilmesinin insanlar için önemi teyit edilmiş, hem de bu ayda Kur’anı anlayarak okuyup üzerinde tefekkür edilmek suretiyle  insanlara hakkı gösteren Kur’an mesajları üzerinde tekrar durulması –  yoğunlaşılması gerektiğine işaret edilmiştir.

Gerek bireysel olarak dünya ve ahiret kurtuluşumuz ve gerekse Ümmetimizin içinde bulunduğu zillet ve meskenetten kurtuluşunun yolu Kur’anı anlayarak okumak ve anladıklarımızı peygamberimizin mütevatir sünneti çerçevesenide yerine getirmek olan takvadan geçtiğine göre; içinde bulunduğumuz Ramazan ayı ve tuttuğumuz oruçları bu açıdan değerlendirmeli, Ramazan ayında oruç ve Kur’anı anlayarak okumayı beraber götürmeliyiz.

ÜMMETİMİZİN DERDİYLE DERTLENMEYEN ÜMMETTEN DEĞİLDİR

Komşusu açken tok yatan bizden değildir buyurmuştur peygamberimiz. Bütün Müslümanlar Ümmet kardeşi olduğuna göre, yakın yada uzaktaki kardeşlerimiz bırakın açlığı, can ve namus emniyetinden yoksunken; sinek öldürülür gibi Müslüman öldürülür, namusları kirletilirken, bizlerin huzur içinde Ramazan geçirmemiz, sevinç ve neşe içinde bayram bekleyebilmemiz elbette mümkün olamaz.

Bütün ümmet bir vücut gibi olmalıdır. Nasıl ki bir vücudun bir azası yada kısmı hastalandığında yada zarar gördüğünde bütün vücut acısını hissediyor ve hastalanıyorsa, bizlerde dünyanın herhangi bir yerinde zulüm gören Müslümanların acısını hissetmeli, o acıları kendimiz yaşıyor gibi acı ve kaygı duymalıyız.

Aksi halde bizim Ümmetin bir ferdi olmadığımız, Ümmetin ferdi olmayanın ise Allah’ın razı olacağı bir Müslüman olamayacağı ortaya çıkar. Bu durum bizlerin keyfi kabullerinden değil, Yüce Allah’ın Kur’an’daki açık emirlerinden kaynaklanan bir durumdur ve kimse bu gerçeği değiştiremez.    

TÜM MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZE YARDIM ANA VAZİFELERİMİZDENDİR

Kur’andaki pek çok ayet bir yana, sadece 49.Hucurat Suresi 9’dan 13’e kadar olan ayetler bile, bizlerin ümmet anlayışımızın nasıl olması gerektiğini net olarak ortaya koymaktadır. Bir Müslüman için mezhebi, meşrebi, ırkı, devleti, memleketi, cinsiyeti asla üstünlük sebebi olamaz. Böyle anlayışlar şeytanın Adem (as) karşısındaki büyüklenmesi gibi küfür olan ve Allah’ın lanetine uğratan  çarpık anlayışlardır.

Bir Müslüman diğer Müslümanlara mezhebine, meşrebine, cinsiyetine, ırkına, bölgesine, memleketine göre değer veremez. Müslümanın ümmetin diğer fertleri için tek değer ölçüsü, Allah’a kulluktaki samimiyet ve gayreti, Allah’ın emir ve yasaklarına sarılarak O’nun azabından korunma vesilesi olan takvasıdır. Ümmet içinde tek üstünlük kriteri takva olup, takvaca üstün bir kadın bir erkekten, bir siyah bir beyazdan, bir fakir bir zenginden, bir Rum bir Türk’ten üstündür ümmet ailesi içinde.

Nasıl ki bir ailede iyi ve kötü bireyler olsa bile o aile yine aile ise, ümmetimizde de iyi ve kötü bireyler, gruplar, kavimler olsa bile, yine ümmetimiz bir ailedir. Bizlere düşen, yanlış yapan ümmet fert, grup ve kavimlerini en güzel şekilde o yanlıştan engellemeye çalışmak; kendisine haksızlık yapılan ümmet fert, grup ve kavimlerine yardımcı olarak o haksızlığı engellemeye çalışmaktır.

Şunu idrak etmemiz gerekiyor ki, ümmet olarak ya hep birlikte kurtulacağız, yada hep birlikte bu zilleti yaşamaya devam edeceğiz. Bu nedenle aramızdaki ihtilafları bir tarafa bırakarak, müşterek olduğumuz hususlarda bir araya gelmeli, ihtilaf ettiğimiz noktalarda hakkaniyetli çözümler üreterek birbirimize katlanabilmeliyiz.

AMASYA’DAKİ MUHACİRLERİ SAHİPLENELİM

Şimdiye değin ümmetin içinde bulunduğu acıların yansımaları uzakta olur ve bize az yansırdı. 12 yıl önce ABD tarafından Irak’ın işgali ve 6 yıl önce gerçekleşen Ortadoğu intifadasının, özellikle Suriye kıyamının neticeleri Türkiye’ye ve hatta Amasya’ya kadar yansımıştır.

İlimizde son iki yıla kadar batı ülkelerine göçmen olarak yerleştirilmek üzere geçici olarak bulunan Iraklı Arap Hristiyan sığınmacılar bulunmakta idi. Son yıllarda ise özellikle Irak’taki karışıklıktan kaçan çoğu Arap ve bir kısmı Türkmen olan Iraklı muhacirler bulunmaktadır.

Hiç kimse keyfinden memleketini terk edip muhacir durumuna düşmez. Yüce Allah pek çok ayette ibnus sebil - yol oğlu olarak nitelendirdiği kişilere yardım etmeyi emretmekte, onları zekat verilecek kişiler arasında saymaktadır. Gerek Türkiye’ye ve gerekse Amasya’ya gelen tüm muhacirler öncelikle bizim Ümmet kardeşlerimizdir. Bununla da kalmayarak, canlarını ve namuslarını kurtarmak için yurtlarını terk etmek zorunda kalarak mağdur duruma düşmüşlerdir.

Bu kardeşlerimize elimizden gelen yardımı yapmak, onları koruyup kollamak imanımızın mutlak bir gereğidir. Bu muhacirlerin bazı hataları, yanlışları olabilir. Bu durumu ilgili Resmi dairelerle ve Sivil Toplum Kuruluşları ile paylaşarak düzeltmeye çalışalım. Bu tür yanlışlıklar nedeniyle bu muhacirlere saldırmak, küçümsemek ve nefret etmek, itip kakmak Allah katında çok büyük bir suçtur.

Yüce Allah yetimi itip kakanın namazını dikkate almadığını Maun Suresinde bizlere bildiriyor. Muhacirler ümmetin yetimleri olup, değil onları itip kakmak, onları doyurup barındırmaya teşvik etmekle sorumluyuz. Bizler kendi hata ve suçlarımıza rağmen Yüce Allah’ın bizi koruyup kollamasını ve bağışlamasını arzuluyorsak, muhacirlerin hata ve yanlışlarına rağmen onları koruyup kollamak ve bağışlamak durumundayız.

Merhamet etmeyene merhamet edilmez demiştir peygamberimiz. Başta muhacirler olmak üzere tüm mazlumlara ve mağdurlara merhamet edelim ki, Yüce Allah’ta bize yardım etsin.

ÜMMET İFTARI DUASI

Rabbimiz!

Her şeyin yaratanı, yaşatanı, sahibi ancak sensin.

Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, hiç kimseye muhtaç olmayan, sınırsız kudret ve yücelik sahibi, şükre ve övgüye ihtiyacı olmayan hamid sadece sensin.

Her şeyi gören, her şeye şahit olan, her şeyi hesap günü hesaba çekmek için eksiksiz kaydeden ancak sensin. Kulluğumuzu, hamdımızı ve ibadetlerimizi kabul buyur.

Rabbimiz!

Bizleri sana şirk koşmadan iman edenlerden, her daim sana hakkıyla şükür, hamd ve kulluk edenlerden, her daim razı olacağın şekilde hayatını tanzim edip yaşayabilenlerden, tüm hayatını salih amel kılabilenlerden eyle.

Rabbimiz!

Buraya, senin rızan için tuttuğumuz oruçlarımızı, yine senin rızanı kazanmanın vesilelerinden biri olan ümmet bilincini kuşanmış olarak beraberce açmak, ibadetlerimizi ve hayatımızın her alanını sadece Sana kulluğa tahsis ettiğimizi ortaya koymak için geldik. Tuttuğumuz oruçlarımızı ve ümmet bilinciyle burada bulunuşumuzu kabul buyur ve Senin rızana erişmemize vesilelerden eyle.

Rabbimiz!

İdrak etmekte olduğumuz Hicri - Kameri 1437 Yılı Ramazan ayının, tuttuğumuz ve tutacağımız oruçların, anlayıp idrak ederek okuduğumuz ve okuyacağımız Kur'anı Kerimlerin bereketiyle; bizleri, ailelerimizi, tüm ümmeti; bilhassa zorlu imtihandan geçmekte olan Filistin, Suriye, Mısır, Irak, Doğu Türkistan ve diğer tüm İslam beldelerindeki halklarımızın mücadelelerini bereketlendir ve güçlendir.

Rabbimiz!

Ümmetimizin, Ramazan ayında indirmeye başladığın Kur’an mesajlarını anlayıp yaşamak suretiyle bir kez daha dirilmesini, bir kez daha İslam’ın zafer ve üstünlüğe kavuşmasını, bir kez daha İslam’ın adalet ve rahmetini, başta Müslümanlar olmak üzere tüm mazlumların tatmasını nasip eyle bizlere.

Rabbimiz!

Bu sıcak Ramazan günlerinde başta Suriye, Filistin ve Mısır olmak üzere Irak, Arakan, Keşmir, Doğu Türkistan ve başka İslam beldelerinde, yurtlarından çıkmak zorunda kaldıklarından yada savaş şartlarından dolayı zor şartlarda yaşayan mağdur ve mazlum kardeşlerimize genişlik ve ferahlık nasip eyle. Onların bu zor günlerden kurtulup, kendi vatanlarında özgürce yaşayabilecekleri güzel Ramazanlara ve bayram gibi bayramlara kavuşmalarını nasip eyle.

Rabbimiz!

Sırf senin yolunda mücadele ettikleri, Senin Kur’an’da mübarek belde olarak vasıflandırdığın ve 1300 yıldır İslam beldesi olan Kudüs ve Filistin’i, işgalci Siyonist Yahudilere karşı 100 yıldır savunmakta olan ve halen bu mücadeleleri nedeniyle bu sıcak Ramazan günlerinde İsrail çetesinin kurşunlarına, bombalarına göğüslerini siper eden Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimize yardım eyle, onlar sabır ve esenlik nasip eyle.

Rabbimiz!

İsrail denen sözde devletin ortadan kalktığı ve özgürlüğüne yeniden kavuşan İslami Kudüs ve İslami Filistin’i görebilmeyi, başta Filistinliler olmak üzere bizlere ve bu arzuyla kıvranan tüm Ümmet kesimlerine nasip eyle.

Rabbimiz!

Kudüs ve Filistin’in kurtuluşu için cihat eden Filistinli kardeşlerimizin cihadına maddi ve manevi tüm imkanlarımızı sonuna kadar kullanarak destek olabilmeyi, bu şekilde Kudüs ve Filistin’in kurtuluşuna karınca kararınca katkı sağlayabilmeyi ve ahiret günü bu konudaki sorumluluklarımızı yerine getirenlerden olarak hesabımızı kolayca verebilmeyi bizlere nasip eyle.

Rabbimiz!

Başta Filistin ve Suriye olmak üzere, Mısırda, Kafkasya’da, Doğu Türkistan’da, Arakanda ve dünyanın dört bir yanında sırf Rabbimiz Allah'tır dedikleri, sadece Allah’a kulluk etmek istedikleri, dinlerini ve İslam beldelerini korumak uğruna mücadele ettikleri için zulme uğratılan, katledilen, işkence edilen, yurtlarından sürülen tüm mü'minlere ve mücahitlere mücadelelerinin sonuna kadar dayanabilecekleri sabır ve açık zaferler nasip eyle.

Rabbimiz!

Bizleri her daim Müslümanların, İslam ümmetinin, senin yolunda mücadele edenlerin, mazlumların ve mağdurların yanında ve safında, her daim razı olacağın saflarda kıl. Bizleri onların yar ve yardımcısı, destekçisi eyle.

Rabbimiz!

Bizleri İslam düşmanlarının, hainlerin; ırkını, devletini, mezhebini, meşrebini önceleyenlerin, dinini dünyalık menfaatler için satanların yanında ve safında olmaktan, onlara yar ve yardımcı olmaktan uzak eyle.

Rabbimiz!

Bizlere sadece sana kulluk etmeyi, ümmet bilinciyle tüm Müslümanları sahiplenmeyi, daima mazlumların ve mağdurların yanında olmayı nasip eyle. Daima haklıların, mazlumların, Ümmetin, senin rızanı arayarak cihat edenlerin yanında durabilme izzetiyle izzetlendir bizleri.

Rabbimiz!

Bizleri Ramazan ayında indirmeye başladığın Kur’anı anlayarak okumak, anladıklarımızı peygamberimizin mütevatir sünneti örnekliğinde hayatımıza aktarmak ve gereğince salih amel ve cihat etmek suretiyle, en büyük nimet olan sıratı müstakim üzere yaşayıp ölebilme, ahirette alnımızın akıyla hesabımızı verebilme ve sonsuz cennete kavuşma nimetiyle nimetlendir.

Velhamdülillahi Rabbil Alemin El Fatiha.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi