Dünkü yazımda Demokratik Toplum Kongresi Çalıştayı'ndan çıkan taslağı tartışırken dikkat etmemiz gereken usul meseleleri üzerinde durdum.
Bugün de taslağın içeriğine girerek genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Her şeyden önce taslağın birçok cümlesinden hiçbir şey anlaşılamadığı, yazanların da yazdıkları şey hakkında kafalarının çok karışık olduğu görülüyor.
Öyle ki, "Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı" denilen taslak içinde bir yandan sık sık ayrı bir devlet kurma gibi bir hedefin olmadığı vurgulanırken bir yandan da "Kürt halkının kendi demokratik, özgürlükçü yaşamını meşru bir şekilde kurma dışında bir seçeneği kalmamıştır. (...) Demokratik Özerklik Kürdistan toplumunu siyasal, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik, kültürel, ekoloji ve diplomasi şeklindeki 8 boyutta örgütleyip siyasi irade yaparak demokratik özerk Kürdistan'ın inşasını hedeflemektedir" gibi ancak bir bağımsızlık bildirgesinde yer alabilecek sözler bulunuyor.
Taslağın ilerleyen bölümlerinde, Demokratik Özerklik yönetiminin Irak, İran ve Suriye'deki Kürtler'le birlikte konfederal bir örgütlenme içine girmeyi hedeflediğini öğreniyoruz ve doğrusu hem bir devletin sınırları içinde özerk bir bölge olup hem de başka ülkelerdeki Kürtler'le konfederasyon kurmanın nasıl olup da özerklik sınırları içinde düşünülebildiğini anlamıyoruz.
Ama taslağın en vahim yeri özerk bölge için öngörülen siyasi örgütlenme modeli... Taslakta "Demokratik özerklikte siyasi yönetim, tabandan başlayarak köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri biçiminde demokratik konfederal temelde örgütlenmesini yaparak üstte toplum kongresinde temsiliyetini bulur" dendikten sonra Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi'nin, demokratik Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olacağı söyleniyor.
Görüldüğü gibi taslak, parlamenter demokrasiden tamamen farklı, büyük ölçüde bir zamanların SSCB'sinden esinlenilmiş, bambaşka bir temsil mekanizması ve bambaşka bir örgütlenme modeli öne sürüyor. Bir başka deyişle, aynı vatan sınırları ve aynı devlet yapısı içinde farklı bir rejimle yönetilen bir bölge yaratmaya kalkışıyor!
Bu rejimin Türkiye'nin bütünündeki güvenlik teşkilatlanmasına benzemeyen, ayrı bir de "öz savunma" örgütü var: "...Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olur, öz savunma esasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnişi ifade eder."
Bu ifadeden de anlıyoruz ki, PKK kurmayı düşlediği özerk bölgede, "devletin saldırı ihtimaline karşı" gerekçesiyle bir milis teşkilatını hazırda tutmayı planlamaktadır. Bu teşkilatın kimleri "faşist gerici ve soykırımcı" olarak göreceğine, kimleri hedef alacağına da tabii PKK'nın siyasi komiserleri karar verecek. Ayrıca, bu milislerin dağdan inen PKK'lılardan başkası olmadığını anlamak da pek zor değil. Böylece, hem eski gerillalara iş bulunmuş hem de silah bırakılmamış olacak!
İşte önümüzdeki taslak bu...
Ama olayın bir de güzel boyutu var: Taslak bu nitelikleriyle, çalıştaya katılanların büyük çoğunluğu tarafından ama özellikle de bazı Kürt kanaat önderleri tarafından yerden yere vuruluyor. Mesela içlerinden bir tanesi köy komünlerinden başlayıp yukarıya doğru yükselen bu örgütlenmenin Stalinist bir yapı yaratmayı hedeflediğini söyledikten sonra, "Ben ne kendimin ne de çocuklarımın böyle bir rejimde yaşamasını istemiyorum" diye isyan ediyor. Bir başkası ise "Yoksa bu öz savunma örgütleri ile Kürt toplumunu zapturapt altına almaya mı çalışıyorsunuz" diye soruyor.
Bunlar çok önemli gelişmelerdir. Eğer bu taslak ortaya çıkmasaydı, bu itirazları da duyamayacaktık. Yıllardır "Demokratik Özerklik" diye sözü edilen ama içinde ne olduğu bilinmeyen o esrarengiz paket de çekiciliğini sürdürecekti.
İşte demokrasinin nimeti budur. Açık tartışma sayesinde o esrarengiz paket açılmış ve içinden çıkan şey, afaki taleplerle işi zora sokmak değil, gerçekçi taleplerle çözüme ulaşmak isteyen Kürtler açısından tam bir hayal kırıklığı olmuştur. PKK'nın bölgede kurmayı hayal ettiği rejimin kendi deyimleri ile TeCe'nin rejiminden daha otoriter, daha totaliter bir rejim olduğu açığa çıkmıştır. Ve bunu tespit eden Kürt aydınları bu tespitlerini o toplantıda sakınmadan söylemişlerdir. Bu aynı zamanda PKK'nın Kürt aydınları üzerinde kurduğu siyasi-ideolojik-örgütsel hegemonyanın inişe geçişinin işaretidir. Eğer açık tartışma sürdürülebilirse bu süreç devam edecek, PKK-BDP çizgisi ya Kürt kitlelerden kopmamak için bu abuk sabuk taslaktan vazgeçip kendini revize etme ya da kontrolü kaybedip marjinalleşme seçenekleri ile karşı karşıya kalacaktır.
X x x
Bitirirken işaret etmek istediğim önemli bir nokta da şu:
Kimileri bu taslak çürütülür, deyim yerindeyse yerle bir edilirse, meselenin de biteceğini, başımıza açılan bir beladan kurtulacağımızı, hepimizin rahat bir nefes alıp mevcut statüko içinde gönül rahatlığı içinde yaşamaya devam edebileceğimizi sanıyor. Taslağa böyle bir hevesle saldırıyor. Oysa bu taslak istediği kadar yanlış ya da tutarsız olsun ya da böyle bir taslak hiç olmasın, bizim önümüzdeki sorun değişmiyor. Bizim Kürtler'in Türkiye sınırları içinde daha özgür ve daha mutlu yaşama isteklerini karşılayacak bir dizi reform yapmamız gerek ve bu reformların önemli bir parçasını da yerinden yönetim konusunda geliştireceğimiz model oluşturuyor.
Evet, taslak mutlaka tartışılmalı ve eleştirilmeli ama entelektüel enerjimizin asıl büyük kısmını BDP-PKK taslağını eleştirmeye değil, halkın büyük çoğunluğunun içine sinecek yeni bir taslak oluşturmaya harcamak çok daha akıllıca.
BUGÜN