Hatırlayalım… Dönemin Başbakanı Çiller'in İspanya'ya gittiği ve Kürt sorununun çözümü için "Bask modeli"nden bahsettiği günlerde, yani 1990'ların ilk çeyreğinde sorun yeniden baş göstermişti...
Çiller'in çözüm arayışları ve Bask modeli tartışması üzerine 12 Eylül darbesinden uzun yıllar sonra ilk kez asker kışlasından başını çıkarmış, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş sesini yükseltmiş, Hürriyet gazetesinde Çiller'e ve Bask modeli tartışmalarına set çeken, meydan okuyan bir açıklama yapmıştı.
Ardından Güneydoğu ve Kürt sorunu adım adım asayiş politikaları ve tedbirleriyle örülmeye başladı.
Sivil siyaset ve hükümetler hemen her alanda ipleri askerî otoriteye bıraktı, terörle mücadele adı altında özgürlükler alanı iyice daraltılmaya yüz tuttu.
Doğan Güreş'in "TBMM'de, basında, okullarda hainler var" sözlerinin ürettiği bir siyasi anlayış hâkim oldu ülkeye...
Terörle Mücadele Yasası ve benzer düzenlemeler bu dönemde yapıldı. Aynı dönemde ülkede Yaşar Kemal'den Ahmet Altan'a, Orhan Pamuk'tan diğerlerine yüzlerce aydın DGM'lerde terör yasası önünde boyun eğmeye itildi. Oral Çalışlar bir röportajından dolayı hapse mahkûm oldu. Ragıp Duran hapis yattı.
Atılan her asayiş adımı, terörle mücadele adı altında askerî otoriteye yaradı, devlete yetki veren her düzenleme sivil siyasetin, özgür düşüncenin altını oydu. Bu tür siyasi atmosferin götürüleri bu denli açıkken hiçbir getirisi olmadı. Türkiye bu otoriter iklim altında terörün en azgın olduğu dönemi yaşadı.
Yasalar, toplumu suskunluğa iten, her unsuru militerleştiren adımlar çözüm olmayınca gayri meşru adımlar atılmaya başladı.
Faili meçhul cinayetler, bombalamalar, Susurluk çeteleri böyle ortaya çıktı.
Bunları çabuk unuttuk…
Terörün ve çatışmaların dinmesinin 1999 sonrasına, demokratikleşme adımlarının atılmasına denk geldiğini de unuttuk...
Unuttuğumuz sadece bunlar değil…
20 yıllık üstü örtülü savaşın yarattığı, biriktirdiği toplumsal sorunları, değiştirdiği toplumsal dokuları da unutmaya yattık, görmezden geldik…
Yıllardır bu sütunlarda yazarız:
Bu açıdan en önemli değişim, en önemli sorun Güneydoğu'dan Batı'ya "geri dönüşü zorunlu ve kitlesel Kürt göçü" olmuştur.
Bu göç tek tek ya da ailece gelen geldikleri "yer" içinde eriyen ya da bu "yer"le uyumlu bir ilişki kuran "tekil göç"ten farklıdır.
Çatışma bölgesinden uzaklaştırılan, kaçan insanlar öbek öbek Türkiye'nin, kıyı bölgeleri başta olmak üzere çeşitli illerine adeta gettolar içinde, gettolar oluşturarak yerleştiler, yerleşmek zorunda kaldılar.
Mersin'de Kürtlerden ve Türklerden oluşan iki dev yerleşim alanı oluştu.
Adana, İzmir bu gettolaşmadan nasibini aldı.
Bu yapılanma, kötü ve tehlikeli bir " karşılaşma"ya yol açtı…
Bölgede şiddet hüküm sürdükçe, Anadolu'ya cenazeler geldikçe, bu tür yerlerde soğukluk, mesafe, güvensizlik beslendi.
Her yıl bir iki kez Ege'nin ya da Trakya'nın çeşitli ilçelerinde şu ya da bu nedenle patlayan, Kürt kökenlilerle diğerlerini karşı karşıya getiren çatışmalar görürüz…
Bu yıl bunların en vahimlerinden biri Altınova'da yaşandı.
Asayiş düzenleri, toplumsal ve siyasi sorunlara salt asayiş meselesi olarak bakan düzenler böyle sorunlar üretirler.
Demokrasiden çark eden her adımın faturası ülkeye, her anlamda, kriz olarak geri döner.
Bu ülkede etnik çatışma riski her geçen gün bir önceki güne oranla artıyor…
Toplumsal doku uyarı üzerine uyarı veriyor…
Artık siyasette ve zihniyette gerçekten ve fiilen askerlik ve mühendisliğin ötesine geçmek lazım…
YENİ ŞAFAK