Altın sentez!

Ali Bulaç

"Herkes mezhebini, inançlarını özgür şekilde yaşayacak. Camiler, ezanlar özgür olacak; isteyen hacca gidecek, herkes çocuklarına dinini öğretecek, namazını kılacak, kurbanını kesecek ama devletimiz laik bir ülke olmaya devam edecek.

Herkes diniyle, mezhebiyle iftihar edecek ama hukukumuz eğitim ve siyasetimiz, laik bir cumhuriyetin eğitim, hukuk ve siyaseti olacak. Siyasi krizden böyle çıkarız. 51 Müslüman nüfusu olan ülke içinde bu altın sentez sadece Türkiye'de var. İslamiyet ve laiklik... Bunun dışındaki sorun halledilir; türban da halledilir, başka dert varsa o da halledilir." (Zaman, 27.4.2008)

Bu manifesto mahiyetindeki sözler 10. kurultayda da CHP Genel Başkanlığı'na seçilen Deniz Baykal'a ait. Bu sözler tarihî değere sahiptir, not edilmeleri gerekir. Kapsamlı bir kamuoyu araştırması yapılacak olsa, bu manifestoya "evet" diyeceklerin oranı yüzde 95 çıkar. Dinî hayatını özgürce, korkusuzca yaşamak isteyen büyük kitlenin bu çerçevede dile getirilenlerin ötesinde talepleri olduğunu sanmıyorum. En azından "dindar, muhafazakâr, sağ, milliyetçi seçmen"in büyük bir bölümünün gözünde bunlar gerçekleşmesi zor bir rüya.

İnsanın inanası gelmiyor: "Herkes inançlarını özgürce yaşayacak, camiler, ezanlar özgür olacak, isteyen hacca gidecek, herkes çocuğuna dini öğretecek -çocuk 12 yaştan küçük diye polis/jandarma takibatına uğramayacak-, piknik yaparken bir ağacın altında namaz kıldı diye İttihatçı medyaya manşet olmayacak, insanlar giyim kuşamlarından dolayı cadı avına maruz kalmayacak, kameramanlar- foto muhabirleri kameralarını veya makinelerini bir Kalaşnikof, bir ihbar ve infaz aracı gibi kullanmayacak, isteyen kurbanını kesecek, derisini istediği kuruma bağışlayabilecek. İnançlarından, hayat tarzlarından dolayı tacize uğrayanlar haklarını özgürce arayacak, milli bayramlarda milyonlarca insan 'başları ezilmesi gereken yılan' yerine konmayacak. Üstüne üstlük başörtüsü ve başka sorun varsa, o da hallolacak..." Bundan iyisi can sağlığı. Birkaç noktanın altını çizmekte fayda var:

1) Türkiye'de iddia edildiğinin aksine laik-anti/laik çatışması yoktur. Ancak bir "gerilim" vardır. Bir siyaset aracı olarak kullanılan gerilim "azınlık bir kesim olan laikçiler" ile dinî hayatını herhangi bir baskıya veya aşağılanmaya uğramadan yaşamak isteyen "dindar ana gövde" arasında sürmektedir. İslamiyet'i çok daha varoluşsal düzeyde kavrayanların dışında toplumun büyük bir bölümünün Baykal'ın anlattığı rüyanın gerçekleşmesinden başka talepleri yoktur.

2) Baykal'ın bu sözleri, hakikatte Türkiye'de "dinî hayatın baskı altında olduğu"nun açık kanıtıdır, bir itiraftır. Dinî hayat ve dinî özgürlükler konusunda her fırsatta en büyük zorluğu çıkaran CHP ve lideri, Türkiye'nin böyle bir özlem içinde olduğunu itiraf ediyor.

3) Baykal, bu sorunların varlığını, can yakıcı özelliklerini kabul edip itiraf ediyor, ama aynı zamanda bir tür 'şantaj aracı' olarak da kullanıyor. Diyor ki: "Bizi iktidara getirmedikçe bu sorunlar çözülmeyecektir, ya biz çözeriz ya da kimseye çözdürmeyiz."

Ben kişisel olarak samimiyetine güvensem, Deniz Baykal ve CHP'nin bu sorunları çözmesini ülkenin geleceği, istikrarı, huzur ve barışı açısından gerekli görenlerdenim. Önemli olan üzüm yemektir, bağcı dövmek veya üzümü şu veya bu bağcının elinden yemek değildir.

Fakat Sayın Baykal ve CHP'nin kurmaylarına şu noktayı hatırlatmakta zaruret var: Diğer partiler, geniş kitleye bir salkım üzüm yedirme karşılığında ağır maliyet ödetiyorlar. Sağ, muhafazakâr ve milliyetçi partiler CHP korkusuyla seçmeni istismar ediyorlar. Bazı sorunlarının çözümüne ya güçleri yettiği halde def'aten çözmüyorlar veya merkezî güçler yüzünden çözemiyorlar. Ama her seferinde olan seçmene oluyor. Bir türlü siyasetin gerçek sorunları gündeme gelmiyor, semboller üzerinden çatışma yürütülüyor ve sağ partiler haksız olarak rant sahibi oluyorlar. CHP bu oyunu bozabilir, bunun yolu Baykal'ın "altın sentez" adını verdiği formülü samimiyetle ve şartsız olarak hayata geçirmekten geçer. CHP için tek iktidar yolu budur. Ama önce samimiyet, sonra icraat.

Zaman gazetesi