Altın sarısı saçlardan, güneş sarısı altın renkli büstlere

EYÜP SABRİ TOGAN

Üsküdar’da bir halk kütüphanesinde bir çalışma yapmak için oturdum. Mimar Sinan'ın kuşkonmaz denen rüzgar kanallarının ortasındaki Şemsi Paşa Camii ne güzel feyz veriyordu çalışanlarına’ diye düşündüm. Birden sol yanımda,  altın renkli Atatürk büstüne takıldı gözüm. Okuyucu masalarının tam çaprazında o devasa yarı gövdeden gözlerimi alamadım. Nasıl bir estetik ya da nasıl bir dayatmacı anlayıştı bu?! Üzerime bir gölge düşmüş olduğunu hissettim. Yüzü asık, emrivaki bir güç taslayan bu figürün altın renginden başlayıp düşünmeye başladım.

 

Buda heykellerindeki belli belirsiz gülümseme yoktu Mustafa Kemal büstünde. Daha çok Kuzey Kore, Sovyet liderlerinden Stalin’e benzeyen kaşları çatık, otoriter bir çehre vardı. Kendisine güç hamledilen şey, sadece fiziksel olarak alanımızın içine girmiyor ifadeleri ile de bazılarının adını aura koydukları bir markaj alanı yaratıyordu.

Tapınma tarihi

Harun Peygamberin (A.S.) kavminin altın buzağıya tapması aklıma geldi. Onlar iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlardı. Neden altın? Altın budist ve diğer putperest pratiklerde özgürlük, mutluluk, aydınlanma ve kudret anlamında kullanılageldi. Gümüş seramik rengi gibi toplamda yedi renk dönüşümlü kullanıldıysa da altın rengi güneşi ilahi bir makam olarak hedeflemesi açısından daha bir öne çıkmakta.  Mustafa Kemal’in büst ve heykellerindeki altın sarısı seçiminin asla tesadüf olmadığını gördüm. Müjdat Gezen Sanat Merkezinin önünde devasa insan boyutlarındaki altın renkli Atatürk akidesi hafif yüksekte bir yücelik vurgusu ile kudreti temsil ediyordu. Her iki altın sarısı figürde hem kütüphanedeki hem sanat merkezinin önündeki sivil giyimli ve kravatlıydı. Atatürk oysa askerdi ve militarist karakteri bütün kravatlı fraklı parti kıyafetlerine rağmen arkadan gelirdi gelse gelse...

Budizm'deki altın heykel ve figürler yine güneşin sözde yüce gücüne atıflar içermekte. Bazı Budist kaynaklar altın bronz ve gümüş ya da basbayağı kilden yapılma Buda figürlerini önündeki tapınma biçimlerini aslında Budanın kendisinin yasak ettiğini yazıyor. Bu Budist yorum kendi içinde oximoron bir durum aslında. Kutsal olduğuna inanılan şeyin insan görseli bayağılaştırılmasına bir karşı çıkış. Özünde kendi kutsallarını antromorfik (insanlaştırılmış) motiften uzak tutup yüceltmek. Mustafa Kemal’e tapınç örneklerinde ise tersi bir durum var. Budizm'de kutsal ve ilahi olmayan insansı motif üzerinden kutsallanması yine Budist çevreler tarafından eleştirilmekte. Bu çok enteresan bir durum. Çünkü hala nasıl ibadet edileceği telkinlerinin belirleyicisi Buda sayılıyor. İkincisi bu tapınma birilerinin o tapınılan objeyi kolaylıkla puta dönüştürdüğü gerçeği zaten inkar edilmiyor. Bunun bir sapma olduğunun söylenmesi yeterli değil. Kaldı ki, Buda olarak geçen isim Farsça anlamı ‘Put’ anlamında kullanılıyor.

Görüldüğü gibi, insan olanın da tanrılaştırılması tapınma kültürlerinin Allah’tan başkasını ilahlaştırmaya çağırdığı için tehlikeli bir çeşitlilik göstermekte. Nasıl İsa bir peygamber olarak bazı Hıristiyan pratikleri ile saptırılarak ikonlaştırıldıysa, (teslis-Allah'ın oğlu iftirası gibi), ateist Sovyet komünistlerinde görülen liderlerin de (kaçınılmaz) tanrısallaştırılması iki ayrı aşırılığa işaret eder. Bu konuda New Hümanist dergisi Lenin ve Stalin büstlerinin insansı yeryüzü tanrılara olarak nasıl dinsel sembol arayışıyla kullanıldığına çarpıcı bir değinide bulunmaktadır.1 Bu açıdan Stalin ile Mustafa Kemal büstlerinin benzer altın rengi sarıları evrensel bir üst güç ifadesi taşır.

Budist gelenek Asyanın açık mavi gökyüzü ile Buda altın sarısı Buda heykellerinin semavi uyum arayışından söz etmesi tesadüf değildir. Burada Mustafa Kemal için kullanılan masmavi gözler ile altın sarısı saçlar şairane söyleminin anlam dünyasının nerelere uzandığını görmek ilgi çekici. Altın renginin güneşi temsil etmesi ile 1930’lar Cumhuriyet elitlerinin güneşi yaratılışın kaynağı gören sapkın ve pagan inançları ile burada bir bağ kurulabilir, ama bunu başka bir yazıya bırakıyorum.  Şu kadarını ifade edelim ki, bir ihaleci firma altın rengi heykeller hızını alamayıp Ulus'taki Atatürk heykellerin hepsini altın sarısına boyayıvermişti. Asıl renklere sadakat gerektiği çağrısı sonucu altın sarısı boyalar çıkarılmış sanat abideleri asıllarına rücu ettirilmişti.2 Belli ki, fırsat verilse yer gök büst dolmakla kalmayacak, altın sarısı kutsala çalan temsiller alıp başını gidecek.     

Mustafa Kemal’i konuşmak ve tartışmak istediğim laik anlayışlı kişiler bana bunun kendileri için bir dogma olduğunu ve tartışmaya kapalı olduğunu söylemişlerdi. Dogmalaştırılan bir şey, ‘damarda durmayan kan’ gibi yeri gelince bir kült bir idol temsili anlamında nasıl kendi kutsalını inşa ettiğini de gösteriyor.

Buradan çıkardığım sonuç Ata büst ve figürlerini insan üstü güç tasavvurlarıyla ortaya sürenlerin acilen uyarı ve telkine ihtiyaçları var. Allah'ı birleyici bir kaynak olmadığı müddetçe bu sapmalardan arınmak kolay değil.

Aşağıda bazı şiirler Cumhuriyet şairlerinin içine düştükleri çukuru anlatması açısından hem hatırlatıcı hem ibret verici:

O kimdir? Bakışları deniz kadar yumuşak, Saçı güneşi emmiş bir demet altın başak,

On dört milyonun nabzı çarpıyordu

O kimdir? Geçtiği yer nazında dönüyor gün vurmuşa,

Can veriyor sararmış ota, yaralı kuşa

...

Topladı avucuna yıldırımı, şimşeği,

Yoktan var ediyordu Tanrı gibi her şeyi.

Mustafa Kemal’e Ağıt şiirinden bir bölüm ise:

Bakışları şimşek gibi

Yarını görürdü, düne bakardı,

Kürsüye çıktı mı, arşa çıkardı.

Mustafa Kemal ölünce güneşleri batmış gibi olan şair Sabiha Evingen içinde bulundukları ruh haline dair şunu yazmış:

Bugün sensiz sabahın ilk oluşu Atam! Güneşin rengi bozuk her taraf kızıl volkan

Buna inanmıyoruz, ölür mü büyük atam­?

İşit faydamızı kaldır başını Atam!

İçinde şirk parçacıkları taşıyan bu söylemlerin Atalarının ölümüne bile inanamadıklarını, mezarından başını kaldırıp dirilecek gücü olduğu vehmine bile tutunmaları bu kişilerin yardıma muhtaç olduklarını gösteriyor ayan beyan. Ama onların ruh ve inanç dünyalarının başlı başına bir pespayelik. Bu halleriyle, ne oluyor da bizim alanlarımıza müdahale ediyorlar. Hele hele özgür düşünce alanı olması gereken minicik kütüphaneleri bile tahakküm altına almaları sorunlu bir durum şüphesiz. Yine de sorunun tamamı dışımızdakilerden kaynaklanmıyor. Günümüzdeki Tek adam, güçlü lider, bizim reis promosyonlarının, ‘ataseviciliğin’ değirmenine su taşıdığı bir vakıadır. Bu iki anlayış maalesef birbirinden beslendikleri bir iklime bizi mahkum etmektedir. 

Musa Peygamber (AS) kardeşi Harun ‘un kavmini altın buzağıya taptıklarını öğrenince çok kızar. Oysa Harun altın buzağıya tapınma çağrısı yapmamıştır. Sadece sessiz kalmış gerekli mücadeleyi vermemiştir.

Ayet kerime bu durumu şöyle anlatır:

"Dedi ki: Ey Harun!. Onların dalalete düştüklerini gördüğün zaman seni ne men etti."

"Ki benim ardımca gelmedin? Emrime isyan mı ettin?"

"Dedi ki: Ey anamın oğlu!.. Ne sakalımı ne de başımı tutma. Ben muhakkak senin, İsrailoğullarının aralarını dağıttın ve benim sözümü gözetir olmadın, diyeceğinden korktum."

Ey Harun!) Sen ki, nübüvveti haizsin, sen ki benim kardeşim, vezirim ve halifemsin (onların) o İsrailoğullarının (dalalete düştüklerini gördüğün zaman seni ne men etti?) ki, onların aralarından ayrılmadın, öyle hidayet yolundan çıkarak buzağıya taptıklarını gördüğün halde yine aralarında kaldın’  (Taha, 92-94)

 

[2] https://www.milliyet.com.tr/gundem/ataturk-heykelini-altin-rengine-boyadilar-1149851