ABD bu kez İran’ı vuracak, İngiltere’yi arkasına almış, İsrail zaten pusuda; “sosyal medya”da yaygın görüş bu. Kimse UAEK raporunun içerdiği bilgileri o kadar merak etmiyor; Afganistan, Irak, bugün geçerliliği olmayan sebeplerle bombardıman edilmedi mi? Atılan bütün adımlar da sanki İran’a dönük büyük hamle yönünde denemelerdi. ABD ve Batı’nın tehditleri nedeniyle İran savunmasını güçlendirmeye çalışırken nükleer silah üretmeyi denemiş olamaz mı? Bana kalırsa bu ihtimal yok denecek kadar düşük. Dinî rejimin dinî kaynakları buna izin vermiyor.
Karşımızda herhangi bir raporu yönlendirme ve yorumlamada engel tanımayan, Müslüman canına acımadığını da çoktan kanıtlamış bir çıkar düzeneği var. Bakalım bu kez oyuna gelmemeyi kimler başaracak?
Aklıselimin dünya kamuoyuna sunacağı alternatif rapor şu soruyla başlamalı her şeyden önce: Ne yaptı İran devrimden bu yana geçen otuz yıl içinde, Irak gibi kimyasal silahlarla bir komşusuna mı saldırdı? Bu sorunun cevabı açık: İran’ı komşularını tehdit eden bir ülke olarak göstermek, asıl tehdit kaynağını saklamanın klâsik yolu.
Gelgelelim sanki yeni “great depression”dan çıkış yolu arayan Obama İran ile kanlı bir hesaplaşma gerçekleşmeden önünü kesen krizi aşamayacağına inandırılmış.
ABD’yi sarsan ekonomik çöküntü, egemenliğini ayakta tutan İran ayağının düşmesiyle, yani İslam Devrimi’yle başladı ne de olsa. İki ülke arasındaki aşk ve nefret ilişkisi karşılıklı bir şeytanlaştırma işlemiyle sürüyor. Otuz yıl içinde İran sayısız defa ABD saldırısının tehdidine maruz kaldı. Buna karşılık geçen zaman içinde bugün orta yaşlı denebilecek devrim kuşağı Batı’nın mühendislik çalışmalarına müsait karşılıklar sunmadı. Şimdilerde ABD İran’ın özellikle gençlik kesimine dönük politikalar üretiyor; sanal büyükelçilik açmak gibi.
Yekpare bir görünüm sunmayan İran gençliği ABD’nin tehditler eşliğinde süren bu taktiğine nasıl bir karşılık verebilir?
Bütün İran gençliğini açıklayacak nitelikler üzerine düşündüğümüzde aklımıza ilk gelecek olanlardan biri, bellek yoksunluğuyla ilgili olmaz. İranlı mizaç kapatılmaya da gelmiyor. Tek taraflı iletişim ağı uydu kanalları yoluyla evlere taht kuruyor; uydu yasağına rağmen. Ülke sınırlarını aşan tahayyül, yurdunu, dinini, geleneğini sihirli bir halı üzerinde uçuyormuş gibi dünyanın her yöresine götürmekle gelişiyor İranlı mizacında. “Yaralı bilinç” kendini sağaltmak için üretim yollarını zorluyor, her alanda.
Sanal olan her zaman gerçeğin filtrelenmiş bir yanını gösterir. Tahran’da, Vanek Caddesi’nde bir kafeden İngilizce tweet’ler geçen delikanlı veya genç kız sadece yazdığı o cümleden ibaret değil. Şehrin dışındaki Beheşt-i Zehra Kabristanı’nda şehit mezarlarının bulunduğu tarafta bir havuz kan kırmızısı bir suyla ç/ağlıyor otuz yıldır. Bir şekilde gördü o, görmekte.
Bugün İran’da İslam Devrimi ikliminde vücut bulan büyük bir gençlik nüfusu var. Bu nüfusun azımsanamayacak bir kısmı Irak savaşı şehitleri için söylenen ağıt ve mersiyeleri dinleyerek, yaralıların göğsünden yükselen ahları duyarak yetişti. Tahran’da Türkçe dersler verdiğim üniversitede Hikâye Yazarlığı dersinden öğrencim Masume’yi ele alalım: Babası kimyasal silah hastası. Masume babasının öksürük seslerini duyarak geçirdi çocukluğunu, genç kız oldu. Bu seslerin öğrettiği bir hakikatle yorumluyor dünyayı.
Savaş sırasında kimyasal silah etkisine maruz kalarak hayatını yitiren onbinlerce şehidin çok üstünde bir nüfusa sahip gaziye genetik ya da bulaşma yoluyla daha ne kadarının eklendiği meçhul. Hiç kurumayan bir ölüm bataklığı gibi, kimyasal silah yaralıları arazisi. Torunu bile bir yarayla gelebilir dünyaya, yanlışlıkla kimyasal silah bulaşmış bir giysiye, bir battaniyeye dokunduğu için hastalığa yakalanan kişinin. Üstelik de ha deyince ilaç bulamaz: Savaş sırasında Irak’a kimyasal silahları cömertçe hediye eden Batı, bu silahlarla yaralanan insanlara deva olacak ilaçların İran’a girmesine öyle kolay izin vermiyor.
Öte taraftan sosyal ağlar tek yanlı çalışmıyor, neyse ki... İnternet başındaki İranlı genç filtre kırarak sadece yeşil hareket hakkında bir bilgiye ulaşmakla kalmıyor, Guantanamo zindanlarının hakikatlerini de öğreniyor. Bunca bilgi akışı içinde İran’a saldırı için öne sürülen nükleer silah üretimi ihtimali, atom bombası kullanımında sabıkalı ABD’nin, kimyasal silah vahşeti konusunda umursuz Avrupa ülkelerinin ve nükleer silahlı şiddet üzerinden varlık kazanmaya çalışan İsrail’in oluşturduğu tezgâh karşısında sadece bir bahane olarak gözükmesin mi...
Arada ilaç bulmakta hâlâ zorlanan savaş yaralıları varken bir de Batı’dan yükselen bombalama tehditlerinin gerekçeleri İranlı gençlere “şaka gibi” geliyor.
Devrim kuşağını takip eden İranlı gençler fiziki olarak değilse de manevi olarak kimyasal silah dehşetini yaşamaya devam ediyor. Her ambargo kuralıyla, her bombardıman tehdidiyle İran gençliğinin ABD’ye dönük eleştirel mesafesi biraz daha açılıyor.
aktascihan@gmail.com
TARAF