7 Haziran seçimlerine giden süreç de ardından ortaya çıkan tablo da siyasal mücadele tarihi açısından oldukça öğretici sonuçlar ihtiva ediyor. Kimi sosyolojik analiz ve siyasal yorumlamalara bakarsak seçmen partilere ‘koalisyon talimatı’ vermiş ve ‘siyasal uzlaşma’ çağrısı yapmış. Şimdi hemen herkese düşen görev seçmenler tarafından siyasi kadrolara verilen koalisyon ve uzlaşma talimatının pratiğe nasıl dökülmesi gerektiğini bulmaktır.
Siyasal uzlaşmanın koalisyon şeklinde tecelli edecek olması toplumsal uzlaşmanın da teminatı sayılıyor. Ancak koalisyonun zaruri ve geçici bir ittifak olma vasfı diğer bütün vasıflarından daha ağır basmaktadır. Kaldı ki bugün Türkiye’nin siyasal-iktisadi ve kültürel yapısına hegemonik manada ilgi duyan aktörlerin koalisyon söylemlerindeki öncelikli hedef AK Parti kadrolarını ve tabanını etkisiz eleman rolüne mecbur tutmaktır. Edilgen ve bağımlı bir siyasal kimliğe razı olan ideoloji, kimlik ve kadrolarla bir sorunları yok onların. Bu sebeple koalisyon plan ve temennisinin toplumsal gerilimi düşürmekle değil olsa olsa doğrudan doğruya ülke ve toplumun geleceğini ipotek altına alma hesaplarıyla bir bağlantısı olabilir.
Siyasal Kültürün Mafyası
Bütün falları AK Parti’siz bir koalisyon için açmış olsalar ve bu seçenek için yanıp tutuşmuş olsalar da mevcut oy dağılım tablosu bu hedefe geçit verecek gibi durmuyor. HDP’nin % 13’lük başarısı üzerinden ilan edilen zaferin sarhoşluğu geçiyor ve hem % 41’lik AK Parti olgusuna hem de Türk ulusalcılığının sancaktarı MHP kayasına tosluyorlar şimdilerde. MHP’nin en açık ve keskin haliyle HDP’li koalisyon seçeneklerinin alayına karşı duruyor oluşu söz konusu rüyaların görülmesine imkân tanımıyor.
Görmezden gelmek ne mümkün oysa en liberalinden ultra Ortodoks’una kadar sol-sosyalist aydın ve örgütlerin MHP’li koalisyona ne büyük umutlar bağladıklarını! Baskın Oran’ın Radikal’de kaleme aldığı “Tahribat Tespit ve Onarım Komitesi” başlıklı makalesi bu meseleyi takip edenler için epey eğlenceli hayalleri fazlasıyla ihtiva ediyor. Baskın Oran’ın “MHP’li ve HDP’li gençlerin birlikte yürümesi” teklifi kardeşlik, barış, adalet gibi gerçek duygulardan değil ne yazık ki Erdoğan-Davutoğlu ve dayandığı tabana karşı “bu fırsat bir daha ele geçmeyebilir.”
Mülkiye’nin efsane hocalarından Baskın Oran CHP-HDP-MHP ittifakına yüklediği anlamı aynen şöyle taşıyor satırlarına: “Evrensel adalet kurallarını geri getirecek. Bu kadar basit.” Hakikaten siyasal bir analiz gibi gözüken, epeyce isme ve kaynağa atıf yaparak bilimsel bir makyajla piyasaya sürülen bu tip makaleler özünde son derece dogmatik ve sloganik jargonlar ihtiva ediyor. HDP’nin bu süreçte AK Parti karşıtı hemen her türlü partnerle çalışmak için hevesli olduğu aşikârsa da MHP ve Devlet Bahçeli’yi bu işe kim, nasıl razı edecek konusu nasıl da bir kalem de pas geçiliyor! Baskın Oran gibi AB standartlarında mücadele verirken Marksizm ve liberalizm sarkacında salınan aktörlerin çizdikleri çerçeveye Bahçeli ve MHP’yi de sokabileceklerini kurgulamaları takdire şayan bir öngörü sayılmalı.
Sosyalist Dönüşümün Serencamı
Seküler hayat tarzını belirleyici kılarak büyütülen AK Parti korkusu Türk ve Kürt ulusalcılığını nikâh masasına oturmanın teorisi kurmak için kifayet eder sanıyorlar. Birkaç bilimsel atıfla siyasal ve toplumsal yapılanmaya istikamet bildirmekte pek iddialı olan söylem sahipleri her ne kadar emek, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar üzerinden itiraz ve taleplerini dolaşıma sokuyorlarsa da esasen ulusal ve küresel sermaye adına bir rol üstleniyorlar.
Dikkatlerden kaçması mümkün olmayacak bir şekilde entelektüel, akademik ve siyasal bir referans sistemi ve ağı kurulmuş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun şahsında siyaseti ve temsil ettiği toplumsal kesimleri bir taraftan her türlü kötülükle özdeşleştirmenin diğer taraftan karikatürleştirip alay konusu yapmanın önünü çekenler kimler? Adeta ülke ve toplumun irade ve istikbali konusunda Murat Belge, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Ahmet ve Mehmet Altan, Nuray Mert, Ece Temelkuran gibi isimlere referans vermeden neredeyse adım atılamayacak.
AB ve ABD açısından olduğu kadar Esed ve Sisi cuntaları tarafından da Erdoğan-Davutoğlu seçeneğini tasfiye etmeye yönelik planların yoğunlaştığı sır değil. Bu türden planlarda rol alan Marksizimle harmanlanmış liberal kafa yapısı ve ilişki ağı seçim sonuçlarıyla birlikte ilk hedef olarak MHP’yi de bu çarkın bir dişlisine dönüştürmeye çoktan girişti bile. Bu sebeple Murat Belge’nin “kısa ve net bir öneri” olarak takdim ettiği reçete şudur: “CHP-MHP koalisyonuna HDP dışarıdan destek verebilir.”
Selocan’ın şişirilen popülaritesini birazcık geri çekip Bahçeli’ye yüklenen anlam ve değeri öne çıkarma mevsimindeyiz şu vakitte. Hatta bu uğurda dönüşümlü başbakanlık sisteminde ilk sırayı Bahçeli’ye devretmeye razı olanların oranı hızla artmaya başladı bile. Stalinizmin, Maoculuğun, Troçkist ekolün Türkiye’deki seyrü seferi ne hoş sadalar bırakıyor şu gök kubbede, değil mi?