AA'nın siyahilere yönelik ırkçılığı ele aldığı 3 haberden oluşan haber dosyasının ilk bölümünde, Tübingen Üniversitesi Beşeri Bilimler Fakültesi Medya Çalışmaları Enstitüsünden misafir Doktor Öğretim Üyesi Natasha A. Kelly, Almanya'da siyahilere yönelik ırkçılığın kökenini ve siyahi feminizmi anlattı.
Kelly, çocukken taşındığı Almanya'da hiçbir zaman temsil ediliyor hissetmediğini belirterek, "Almanya'nın kuzeyinde küçük bir köyde büyüdüm. O zamanlar hep tek olduğumu düşünürdüm sanki oradaki tek siyahi kız bendim. Ancak daha büyük şehirlere taşındığımda tek olmadığımı, ülkedeki siyahilerin uzun geçmişi olduğunu fark ettim." dedi.
Ülkedeki siyahi varlığı yaklaşık 600 yıl öncesine dayanmasına karşın, müfredatta siyahi tarihine yer verilmediğini aktaran Kelly, bunun akademik kariyerinde ırk, cinsiyet ve kimlik konularına odaklanmasına neden olduğunu kaydetti.
Kelly, akademisyen olma yolunda çeşitli zorluklarla karşılaştığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Kendimi hem siyahi hem de Alman olarak tanımlama mücadelesi verdim. Bunlar iki ayrı şey değil bütünsel bir kimliğin parçaları. Daha sonra medyada, siyasette, toplumda, okulda, kitaplarda hatta üniversitede temsil edildiğimi hissedeceğim siyahi yazarların metinlerine ulaşmak için derinlere inmek zorunda kaldım. Bu süreçte bana yardımcı olan şey, bu sorunların Natasha Kelly'nin kişisel sorunları olmadığını anlamam oldu. Bunlar çoğumuzun toplum içinde yaşadığı sorunlardı ve aslında bu sorunlar kolektif bir kimliğe sahip olduğumuz ve Almanya'daki siyahilerin varlığının yaklaşık 600 yıl öncesine dayandığı gerçeğiyle ilgiliydi."
"Almanya'da siyahilere yönelik ırkçılık kurumsal düzeyde"
Almanya'da siyahilere yönelik ırkçılıkla ilgili kurumsal düzeyde sorunlar olduğuna işaret eden Kelly, şu ifadeleri kullandı:
"Almanya'da siyahilerin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri polisin ırksal profilleme yapması. Ayrıca göç ve mülteci politikaları bağlamında vatandaşlık hakları sorunları var. Bunun en yakın örneğini Rusya-Ukrayna Savaşı'nda gördük. Afrikalı öğrencilerin, siyahi oldukları için savaş bölgesinden çıkmasına izin verilmedi. Bu da siyahi nüfus söz konusu olduğunda kurumsal ırkçılığın ne kadar spesifik şekilde devam ettiğini gösteriyor."
Kelly, otoritelerin siyahileri kriminalize ettiğini dile getirerek, "Bizi yasa dışı, aşağı ve tehlikeli olarak görüyorlar. Bu da polis şiddetine yol açıyor. Almanya'da kısa süre önce 16 yaşındaki siyahi bir çocuk 30'dan fazla kurşunla vuruldu. Sayıdan emin değilim ama polisin silahından çıkan kurşun sayısı çok fazlaydı ve bu çocuğun akli dengesi yerinde değildi. Ancak o çocuk beyaz olsaydı tıbbi yardım alır, ona destek verilirdi ama siyahi olduğu için bu gerçekleşmedi." görüşünü paylaştı.
ABD'nin Minneapolis kentinde, 25 Mayıs 2020'de, siyahi George Floyd'un polis şiddetiyle öldürülmesinin, dünya genelinde büyük yankı uyandırdığını anımsatan Kelly, şu değerlendirmede bulundu:
"Bunu söylediğim için üzgünüm; medya ve siyasetin siyahi toplumun yüzyıllardır söylediklerine kulak vermesi için okyanusun öteki tarafında bir adamın ölmesi gerekti. George Floyd'un öldürülmesi ya da suikasta uğramasıyla ırkçılık konusu gündem oldu ve yıllar süren aktivizm hayatımda bu konuya hiç bu kadar ilgi gösterildiğini görmemiştim. Bu ilginin siyahilerden ve siyahilerin hayatlarından, beyazlara ve beyazların nasıl düşündüğüne, hissettiğine kayması uzun sürmedi. Irkçılık konusu tam anlamıyla siyahilerden gasbedildi."
"Almanya'da feminist hareket sadece beyaz kadınların sorunlarına odaklanıyor"
Kelly, Almanya'daki feminist harekete de değinerek, "Almanya'da feminizm beyazdır. Bu da feminist politikanın veya feminizmin beyaz kadınların sorunlarına ve taleplerine odaklandığı anlamına gelir. Siyahi feminizm, her ne kadar yüzyıllar boyunca varlığını sürdürmüş olsa da her zaman Alman bağlamında konumlandırılarak ifade edilmiş, hiçbir zaman ana akıma ulaşamamıştır." diye konuştu.
Siyahi feminizmin, yazar Audrey Lord'un Almanya'yı ziyaretiyle 1980'lerden itibaren kadın hareketlerinde tartışılmaya başlandığı kaydeden Kelly, şunları aktardı:
"Audrey Lord, Berlin Özgür Üniversitesinde misafir profesör oldu ve kelimenin tam anlamıyla ırkçılık konusunu kadın hareketine taşıdı. İlk değildi ama bence konunun kadın hareketine taşınması açısından önemliydi. Bu sayede kadın kategorisinin kendi içinde homojen bir kategori olmadığı, kadınların çeşitlilik gösterdiği anlaşıldı. Eğer sadece bir grup kadına bakmayıp, tüm topluma bakarsanız, Almanya'da beyaz feminizm ile siyahi feminizm arasında fark olduğu, siyahi feministlerin her zaman ırk, sınıf ve cinsiyetin kesişme noktasında yer aldığını görürsünüz."
Kelly, beyaz feminizmin siyahilerin sorunlarını dışarda bırakmasını, beyaz feministlerin kadın erkek arasında "ücret eşitliği" talebiyle örneklendirerek, şunları dile getirdi:
"Sürekli kadınların erkeklerle eşit ücret alması talep ediliyor. Ancak siyahi kadınların veya beyaz olmayan kadınların genellikle iş piyasasına erişimi bile yok. Bu durumda öncelikli talebimiz erkeklerle eşit maaş almak değil, iş piyasasına girebilmek oluyor. Ülkedeki siyahi ve beyaz olmayan kadınların sayısı göz ardı edilemeyecek kadar çok fakat feminist politikalar bağlamında bu kadınlar dikkate bile alınmıyor."
Cinsiyet, sınıf, ırk, engellilik ve yaş gibi kategorilerin birbirinden bağımsız ele alınamayacağının altını çizen Kelly, sözlerini şöyle tamamladı:
"Siyahi feminizm, kadına yaklaşımında Müslüman, Hristiyan veya engelli gibi çeşitli alt kategorilere bakmadan sadece kadın haklarına odaklanıyor. Çünkü bu farklılıkları hepimiz içimizde bulunduruyoruz. Bence bu, siyahi feministlerle beyaz feministler arasındaki en büyük fark. Beyaz feministler, tüm kadınlar için değil kendileri için mücadele ediyor, siyahi feministler ise sadece tüm kadınları savunmakla kalmıyor herkes için savaşıyor."