Almanya'da son aylarda yabancı düşmanı ve ırkçı hareketlerin güç kazanması, mültecileri hedef alan saldırıların tırmanışa geçmesi kaygılarına yol açıyor.
Almanya İçişleri Bakanlığı'na göre, bu yılın ilk altı ayında mültecilerin barındığı ev ve yurtları hedef alan 202 saldırı düzenlendi. Saldırılar, 2013'ün aynı dönemine göre üç kat arttı.
AA'ya değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, Almanya'da yeni bir ırkçı şiddet dalgasından endişe ettiklerini belirterek, hükümete hızlı şekilde önlemler alması, saldırıları ciddi bir şekilde soruşturması çağrısında bulundu.
Aşırı sağ eğilimlerle mücadele eden Amadeu Antonio Vakfı uzmanı Simone Rafael, İslam karşıtı PEGIDA hareketiyle göçmen karşıtı popülist partilerin yürüttüğü propagandaların, ırkçı saldırıların artmasına zemin hazırladığını kaydetti.
Son iki yıldır aşırı sağcı grupların, Neonazilerin taktik değiştirdiğini, açıktan propaganda yapmak yerine popülist siyasi hareketler üzerinden kitleselleşmeye çalıştıklarını anlatan Rafael, bunun da göçmenler, yabancılar ve mülteciler hakkında korkuların ve olumsuz algıların yayılmasını beraberinde getirdiğini söyledi. Rafael, şunları söyledi:
"Neonaziler halkın endişelerini istismar ederek onları kendi yanlarına çekmeye dönük kitlesel propaganda yürütüyor. PEGIDA'nın eylemleri sırasında bazı siyasetçiler bu kişilere karşı tavır almak yerine onları endişeli yurttaşlar olarak tanımladı. Neonazilerin de bu kisve altında hareket etmelerine göz yumuldu. Bunun sonucunda da ırkçı söylemler ifade edilebilir oldu ve meşrulaştı. Bu da şu anda tanık olduğumuz şiddet eylemlerine zemin hazırladı."
"Irkçı söylem ve saldırılara tahammül gösterilmemeli"
Rafael, son dönemde herhangi bir örgüte üye olmayan ancak ırkçı görüşlerin etkisindeki kişilerin bireysel eylemlerinin ağırlık kazandığını, bunu tehlikeli bir gelişme olarak gördüklerine işaret etti.
''Artan ırkçı saldırılar, mülteci karşıtı bir nefret söyleminin güç kazandığını, yaygınlaştığını, geniş bir çevrede kanıksandığını ortaya koyuyor'' diyen Rafael, "Bu çok tehlikeli bir gelişme ve çok yakından izlenmesi gerekiyor. Ancak iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı bunu yapıyor mu diye sorarsanız, ne yazık ki bu konuda şüphelerim var'' ifadelerini kullandı.
Siyasiler ve kanaat önderlerinin, savaşlardan ya da ülkelerindeki baskılardan kaçıp Almanya'ya sığınan mülteciler için harekete geçmesi gerektiğini vurgulayan Rafael, "Sığınma hakkının bir insan hakkı olduğu ve müzakere edilemeyeceği açıkça ifade edilmeli, ırkçı söylem ve saldırılara tahammül gösterilmemeli" şeklinde konuştu.
Yeni örgütler oluşabilir
Almanya'da mültecilere destek sağlayan en büyük sivil toplum kuruluşu Pro Asyl'in Başkan Yardımcısı Bernd Mesoviç, açılması planlanan yeni mülteci yurtlarını hedef alan saldırı ve kundaklamaların kaygılara yol açtığını, polisin ve iç istihbaratın daha fazla önlem almasını beklediklerini kaydetti.
NPD gibi aşırı sağcı siyasi partilerle farklı grupların uzun süredir mültecilere karşı propaganda yürüttüklerine dikkati çeken Mesoviç, "Birileri mülteci yurtlarının açılmasının nasıl engellenebileceğine ilişkin konseptler, yol haritaları hazırlıyor. Açıktan şiddet çağrısı yapmıyorlar ama nefreti körüklüyorlar" dedi.
Mesoviç, böyle bir atmosferde kendiliğinden harekete geçen kişilerin de saldırılar düzenlediğini belirterek, "Bu dönemde şiddet yönelimli yeni örgütlerin oluşması, sistematik olarak mülteci yurtlarına saldırı düzenlemeleri ihtimali karşısında teyakkuzda olmamız gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
Güvenlik kurumları yetersiz
Alman güvenlik birimlerinin, 2000-2007 yılları arasında 10 kişiyi öldüren aşırı sağcı NSU'nun cinayetlerini önleme, zanlıları yakalama konusunda başarısız olduklarını hatırlatan Mesovic, bugün de benzer aşırı sağcı yapılanmaların olup olmadığını bilemediklerini, güvenlik birimlerinin etkili bir mücadele yürüttüğü konusunda da şüphelere sahip olduklarını kaydetti.
Mesovic, NSU'nun aydınlatılmasını hedefleyen dava sürecinin bir trajediye dönüştüğünü savunarak, şunları söyledi:
''Nasıl olur da cinayetler önlenemedi, güvenlik güçleri aşırı sağ tehdidi göremedi mi, yoksa polis ile failler arasında bir bağ mı vardı? Yoksa muhbirler korunmak mı istendi? Tüm bu sorulara halen yanıt almış değiliz. İç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı çalışanları ve bazı yetkililer adeta hafıza kaybına uğramış durumda. Bunlar ışığında, günümüzde varsa şayet NSU benzeri silahlı yapılanmalar tespit edebilme kabiliyetine sahip miyiz? Polis ve iç istihbarat önleyici tedbirler alabilme kabiliyetine sahip mi? Bu sorulara ancak şu yanıtı verebilirim: Çok çok büyük kuşkularım var."
Almanya'da son aylarda tırmanışa geçen göçmen ve mülteci karşıtı atmosferin önlenmesi için siyasi partilere büyük görev düştüğünü vurgulayan Mesovic, popülist ve yabancı karşıtı söyleme başvuran siyasetçilerin, bundan vazgeçmeleri gerektiğini kaydetti.
Başbakan Angela Merkel'in koalisyon ortağı, Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) lideri Horst Seehofer'in son dönemdeki söylemlerini eleştiren Mesovic, özellikle Balkan ülkelerinden gelen sığınmacıları, Alman sosyal sistemini istismar etmekle suçlayan, ekonomik amaçla Almanya'ya geldiğini söylediği sığınmacıların sınır dışı edilmesini isteyen Seehofer'e tepki gösterdi.
Mesovic, "Siyasiler artık ateşe benzin dökmeye son vermeli. Artık Sayın Seehofer'e kendi meclis grubundan birileri açıkça yürüttüğü politikanın olası sonuçları hakkında kendisini bilgilendirmeli" dedi.
(AA)