secakirgil@yahoo.com
Şimdiye kadar, haftada 4 gün olan yazılarım bundan sonra 5 güne çıkmış olup, salı ve cuma dışındaki günler, hariç her gün yayınlanacak, inş... Okuyuculara arzolunur.
***
Alman Meclisi’nin, Birinci Dünya Savaşı sırasında, en az 5-6 milyon müslümanın da ölümüyle neticelenen felaket içinden sadece ermeni halkının -o da, yarım milyondan başlayıp 1,5 milyona kadar yükseltilen- kayıplarını esas alarak bir karar çıkartması karşısında şaşırmamak gerek... Çünkü bu karar gerçekte, Miladî-19. Yüzyıl Avrupası’nın büyük devletleri sayılan ‘Duvel-i Muazzama’nın ‘Şark Mes’elesi’nin yaptırımlarının bir devamından ibarettir.
***
Devletler arasında devamlı savaşlar olur, barışlar olur... Bu, bir bakıma, insanlık komedisidir.
Ve bu oluşlar tarafların güç ve menfaat planlarına göre şekillenir.
Ama acı ve toplumların bünyesini derinden yaralayan durum, aynı ülke içinde, asırlarca bir arada yaşamış olan dinî veya etnik bir takım sosyal grupların birbiriyle savaşa tutuşmalarıdır; yani ‘iç-savaş’tır. Hele de asırlarca dostça yaşayan sosyal kesimlerin çeşitli etkenlerle birbirinin boğazına sarılması, korkunç bir felakettir.
Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi de bizim toplumumuzda, ‘Ermeni Mes’elesi’ olarak karşımıza çık(arıl)mıştır, çıkmaktadır.
***
Müslümanlar Anadolu’ya gelip, hâkimiyetlerini adım adım güçlendirirken, Anadolu’nun özellikle doğusunda ve Bizans tahakkümünde yaşayan iki büyük sosyal grup vardı, kürdler ve ermeniler...
Kürdler müslüman oldukları için müslümanların bir büyük gücü olan Selçuklu devletiyle birlikte hareket etmeleri tabî idi.
Ermeniler ise kendilerine Bizans İmparatorluğu’nun baskısından şikâyetçi idiler. Bu yüzden, dinlerine, kiliselerine karışılmaması hâlinde, Selçuklularla işbirliği yapabileceklerini bildirdiler. Esasen, müslümanların da, başkalarının dinlerine karışmamak, inançlarının bir gereği olduğundan, miladî-1060’larda başlayan bu birliktelik, 1860’lara kadar 800 yıl sürdü. Hattâ, ermeniler bir de hainlik etmeyen bir kavim, kavm-i necîb (asil, soylu kavim) olarak anıldılar. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin hemen bütün acılarını, sevinçlerini müslümanlarla birlikte yaşadılar.
***
Ama kendilerini doğudan, Balkanlardan asırlarca tehdit etmiş olan Osmanlı’nın zayıf ânını yakalayan ve miladî-19. Asırda Duvel-i Muazzama diye anılan güçlü Avrupa devletleri, Osmanlı içindeki birçok dinî ve etnik unsurları tahrik etmeye başladılar.
Bu programın adı da, ‘Şark Mes’elesi’ idi.
‘Ermeni Mes’elesi’ de, Osmanlı’nın çökertilişinde etkili olan hemen bütün mes’eleler de o ‘Şark Mes’elesi’nin bir yansımasıydı. O kavm-i necîb’în adına ortaya çıkarılan bir takım silahlı mücadele teşkilatları, üstelik ve müslümanların güçlü olduğu dönemlerde değil, hasta olduğu dönemlerde dış düşman odakların tahrikleriyle müslümanlara ihanet ettiler ve bu, bütün ermenilerin suçu gibi gösterilmek talihsizliğine de uğradı.
***
Bugün ise Osmanlı’nın merkez üssü durumundaki coğrafyada yeni bir güç yükselmesinin korkusuyladır, uluslararası yeni entrikaların tezgahlanması...
Ama öldürmeyen yara bünyeyi güçlendirir.
Bir farkla ki dün, ‘Hasta Adam’ sayılan bir Osmanlı vardı; bugün yeniden ayağa kalkmaya çalışan ve güçlenen bir ülke...
***
Haa, denilebilir ki, Allah aşkına, hiç mi bir şey olmadı ermeni halkına...
Olmaz olur mu?
Ama Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi’nde) yaşandığı gibi, ermenici örgütlerin Rus ordularıyla tekrar işbirliği yapamaması için ermeniler hassas bölgelerden Osmanlı ülkesinin Suriye ve Lübnan gibi uzak yerlerine tehcir/zorla göç ettirilirken, elbette büyük acılar yaşandı.
Ama bugün o acıların tek taraflı olarak kaşınması gerçekte emperyalistlerin korkularından kaynaklanmaktadır. Bu oyunu bozacak olan ermeni halkıdır, yoksa nice büyük acılar daha yaşanır, bu coğrafyada.
Star