İbn Teymiye’ye göre,1 en büyük şirk2 bir kişinin ölmüş ya da yanında olmayan birine sığınması ve ona “Yetiş ya falanca!” diye çağrıda bulunmasıdır. O kimse, ondan başına gelen bir belayı savmasını ya da ona bir fayda temin etmesini istemektedir. Bu, Hıristiyanların (ahirete göçmüş/ya da yanlarında olmayan) Hz. İsa’dan, annesinden ya da din adamlarından bir şeyler istemesine benzemektedir. Benzeri bir şey Hz. Peygamber (s)’in değerini ve hakkını en iyi bilen arkadaşlarından sadır olmamıştır.
Yine İbn Teymiye’ye göre, bir kimsenin bir şeyden korktuğunda (ölmüş ya da yanında olmayan) şeyhine sığınması ve ondan kalbini dinginleştirmesini istemesi şirktir. Sahabeden hiçbiri bir şeyden korktuğunda “Yetiş ya efendim!” ya da “Yetiş ya Rasulallah!” demezdi. Hz. Muhammed (s) güneş ve ay tutulmasından korkanlara namazı, duayı, zikri ve sadaka vermeyi emretmiştir yoksa bir yaratılmışa, meleğe, bir nebiye ya da başka birine çağrıda bulunmayı değil. Müminler nasıl olup da Allah’ın ve Rasulü’nün emrini bırakıp Allah’ın hakkında bir delil indirmediği bidata saparlar!
Rahmetini esirgemeyen de insanlardan zararı uzaklaştıran da Allah’tır: “Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak olan yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fatır, 35: 2). Yine bir başka Surede şöyle buyrulmaktadır: “De ki: Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin. Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.” (Enam, 6: 40-41).
İbn Teymiye’nin yukarıda belirttiği türden örnekler günümüzde de mevcut. Batılıların çevirdiği filmlerde geçen İngilizce “Oh Jesus!” ifadesi Türkçe’ye “Aman Allah'ım!” diye çevrilse de o ifade gerçekte başına bir felaket gelen bir Hıristiyanın Hz. İsa’ya sığınmasıdır.
Tabi biz Türkiye’de böylesi durumlarla karşılaşınca, “yanlış” demekle yetiniyoruz. İbn Teymiye gibi “Bu şirktir.” demeyişimiz, Müslümanlar arasındaki muhtemel gerginlikleri önlemeye matuf. Ancak konuya ahiret açısından bakıldığında bu tutumumuz sonucunda insanlar “Üstadımız yanlış yapmış olsa bile ictihadıyla bir sevap almıştır.” deyip imanlarını gözden geçirmedikleri için bu vebali de göz önünde bulundurmalıyız.
Yine İbn Teymiye birçok kimsenin, “Allahım! Falan kimsenin katındaki hürmetine” vb. şeyler söylediğini ancak sahabe tâbiinden ve seleften onların böyle dua ettiklerine dair bir şey nakledilmediğini ifade etmektedir. Türkiye’de “Filan zatın yüzü suyu hürmetine” şeklinde dua edenler bu türden dualarını gözden geçirmeliler. Allahu Teala bize şah damarımızdan daha yakın olduğundan falanca kimsenin adı zikredilmeden doğrudan O’na dua etmek varken “araya birilerini koymak” doğru olur mu?
Tabi araya birilerini koyarak dua etmek şeklindeki tutarsızlık yanımızda olmayan ya da vefat etmiş kimseler “hürmetine” yapılan dualarla ilgili. Yoksa “Ahmet kardeşim, benim için dua et.” demekte bir problem yok. Muttaki olduğunu düşündüğümüz biriyle yağmur duasına çıkmak da meşru bir dua biçimidir. İbn Teymiye’nin de belirttiği gibi alimler salah ve hayır ehli zatlarla yağmur duasına çıkmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Ancak hiçbirisi yağmur duasında “vefat etmiş ya da yanlarında olmayan bir peygamberi ya da salih bir kişiyi” vesile edinmeyi güzel görmemişlerdir.
Dipnotlar:
1- İbnu Teymiyye, Takıyuddin el-Harranî Ebu’l-Abbas, Ziyaretu’l-Kubur ve’l-İstincad bi’l-Makbur, er-Riasetu’l-Ammetu’l-İlmiyye ve’l-İfta, Riyad, h. 1426.
2- “En büyük değil, belki şirk türlerinden biridir.” demek daha doğru olur.