Abdullah Yıldız/Yeni Akit
Akıllılar ve akılsızlar
Kur’ân-ı Kerîm, akıllarını gereği gibi kullanan akıllıların özelliklerini şöyle sıralar:
“Sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu (görüp) bilen kimse görmeyen gibi olur mu? Ancak akıllılar düşünüp öğüt alırlar.”“Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler, yeminlerini asla bozmazlar.”“Onlar Allah’ın, korunmasını emrettiği bağı koruyan, rablerine saygıda kusur etmeyen, hesabın kötü sonuç vermesinden korkan kimselerdir.”“Ve onlar rablerinin rızasını elde etmek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda gizli açık harcayan, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte dünya hayatının güzel sonu (cennet) sadece onlarındır.” (Ra’d, 19-22)
Demek ki: Kur’an’ın Allah’tan gelen mutlak hakikatleri içerdiğine inanarak okuyan akıl sahipleri Allah’a vermiş oldukları sözden dönmezler; dinî, ahlâkî, hukukî ve toplumsal yükümlülüklerini yerine getirirler; Allah’ın, gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetirler, yani insanlık, akrabalık, komşuluk, din kardeşliği ve benzeri insanlar arası ilişkilerden doğan haklara riayet ederler; Rablerine karşı kulluk görevlerinde kusur etmemeye çalışırlar; Allah huzurunda hesaplarının kolay olmasını dilerler; Allah’ın rızasını kazanmak için uğrunda karşılaştıkları her türlü sıkıntılara sabrederler; namazlarını vaktinde dosdoğru kılarlar; Allah’ın kendilerine vermiş olduğu nimetlerden gizli açık Allah yolunda harcarlar; kötülüğü iyilikle savarlar yani haksızlığa karşı adaletle, yalancılığa karşı doğrulukla, rezilliğe karşı da erdemle mücadele ederler. İşte dünya yurdunun güzel sonu (cennetler) onlarındır. Güzel sonun ne olduğu ise 23-24. ayetlerde açıklanır:
“O güzel son, babalarından, eşlerinden ve çocuklarından lâyık olanlarla birlikte girecekleri adn cennetleridir; melekler de, ‘Sabretmenize karşılık elde ettiğiniz esenlik daim olsun! Dünya yurdunun ardından ulaştığınız sonuç ne güzel oldu!’ diyerek her kapıdan onların yanına girerler.”
Kur’ân’ın Allah’tan gelen ilahi hakikatler olduğuna inanmayıp aklını kullanmayan akılsızlara gelince:
“Allah’a verdikleri sözü pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği bağı koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya, işte lânet (rahmetten mahrum olmak) onlar içindir; dünyanın kötü sonu da onlar içindir.” (Ra’d, 25)
Demek ki, Allah’a ve kullarına verdikleri sözden dönen, yaptıkları anlaşmaları bozan, akraba, konu komşu ve diğer insanlarla ilişkilerini kesen, fakir fukarayı gözetmeyen, yeryüzünde fesat çıkarıp insanların arasını bozan kimseler bu kötü fiillerinden dolayı dünyada Allah’ın, meleklerin ve insanların lânetine uğrarlar; ahirette de cehenneme gireceklerdir. İşte akıllılar bu acı sona düşmemek için şöyle dua ederler:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda temiz akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.”“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!’ ‘Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.’ ‘Rabbimiz! Doğrusu biz “Rabbinize inanın!” diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et.’ ‘Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın!’.” (Âl-i İmrân, 190-194)
Allah Teâlâ böyle ihlâsla ve yürekten dua eden akıl sahiplerinin dualarına icabet edeceğini müjdeler:
“Rableri onların dualarına şöyle karşılık verir: ‘Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun -ki birbirinizden meydana gelmişsinizdir- sizden bir şey yapanın emeğini asla boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğratılanların, savaşanların ve öldürülenlerin, işte onların günahlarını elbette sileceğim. Andolsun ki, Allah katından bir mükâfat olarak onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Şüphe yok ki nimetin güzeli Allah’ın katındadır!’.” (Âl-i İmrân, 195)
Bakara suresinin 186. ayetinde de Allah, inanıp davetine uyanların dualarına icabet edeceğini açıklar:
“Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.”
Kur’ân’ı aklının kılavuzu edinen akıllılara selam olsun.