Allah Resulü (sav) insanların hatalarını nasıl düzeltirdi?

Mehmet Paksu yaptığı hadis derlemesiyle Allah Resulü'nün (sav) insanlara yaklaşımı hakkında önemli anekdotlar paylaşıyor.

Mehmet Paksu / Zafer Dergisi

Allah Resulü (sav) insanların hatalarını nasıl düzeltirdi?

İslam’la ilk şereflenen insanlar içinde gençler başta geliyordu. Gerek Mekke, gerekse Medine hayatında Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam gençlere yakınlık gösterir, onlarla çok ilgilenir ve sahip çıkardı.

Yaşadıkları toplum gereği gençlerin çok yanlışları ve kabalıkları da olurdu. Peygamberimiz bütün bunları büyük bir sabırla karşılar, onların imanla buluşmalarına, tevhid hakikatini anlamalarına ve güzel birer insan olmalarına önem verirdi. Efendimizin bu konuda sergilediği örneklerden, benzer durumlar için en güzel çözüm ölçülerini de öğreniyoruz.

Sahâbeden Ebû Mahzûre anlatıyor:

“Resûlullah (asm), Huneyn savaşından dönüyordu. Ben de hepsi Mekkeli olan bir grup gençle beraberdim. Gönlüm gerçek anlamda İslâm’a ısınmamıştı. Bu esnada Resûlullah’ın (asm) müezzini ezan okumaya başladı. Biz de bir köşeye saklanıp müezzinin sesini tekrarlayıp alay etmeye başladık. Yaptıklarımızı Peygamberimiz de duymuştu. Ezan bittikten sonra “Şunların içinde güzel sesli birisi var” diye gönderdiği adam bizi alıp onun huzuruna çıkardı. Karşısına vardığımızda: “Güzel sesli olanınız hanginizdi?” diye sordu. Arkadaşlarım beni gösterdiler. Resûlullah (asm) beni yanına çağırdı ve ezan okumamı istedi. Bu esnada Hz. Peygamber’den ve ezandan hiç hoşlanmadığım halde çaresiz kalkıp onun önünde ezan okudum. Ben ezanı bitirdiğim zaman bana bir miktar para ikram etti. Daha sonra da alnımı öpüp sırtımı sıvazladı. Bunun üzerine ben de “Ey Allah’ın Elçisi! Mekke’de ezan okumama izin verir misin?” dedim. O da tereddütsüz bir şekilde izin verdiğini beyan etti. İşte o anda Resûlullah’a (asm) karşı duyduğum hoşnutsuzluktan bende en küçük bir iz kalmamış, gönlüm ona karşı sevgi ile dolmuştu. Mekke’ye geldim ve Onun emriyle müezzinlik yapmaya başladım.” (İbn Mâce, Ezan: 2; Müsned, III, 409.)

Bir gün bir genç Peygamberimize (asm) geldi geldi, “Ya Rasûlallah! Bana zina konusunda izin ver” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm), oradakilerin tepkisine rağmen ona kızmadı, sükûnet içinde “yaklaş” dedi, yanına oturttu ve ardından bunun kendi annesine yapılmasından hoşlanıp hoşlanmayacağını sordu. Gençten hayır cevabını alınca da “İnsanlar da bunu anneleri için istemezler. Peki sen kızın için bunu kabul eder misin?” diye tekrar sordu. Yine hayır cevabını alınca elini gencin omzuna koyup, “Yâ Rab! Bu gencin günahlarını affet, kalbini pak et, namusunu muhafaza et” diye dua etti. Gerçekten de bu genç o günden sonra hiçbir olumsuz davranış içinde olmadı.

Allah Resulü aleyhissalatü vesselam ayrıca “Allah’ın en çok beğendiği genç, gayr-i meşru şehvet peşinde koşmayan gençtir” sözüyle de başka gençleri bu tür davranışlara yönelmekten sakındırmıştır. (Müsned, IV, 151)

Muâviye ibni Hakem es-Sülemî (ra) şöyle anlatır:
Resûlullah’ın (asm) arkasında namaz kılarken cemaatten biri aksırdı. Ben de hemen “yerhamukellah” dedim. Cemaat bana bakmaya başladı. Bunun üzerine:

“Vay başıma gelenler! Yâhu bana niye öyle bakıyorsunuz?” deyince de, ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım; ama yine de sustum.

“Anam-babam Resûl-i Ekrem’e fedâ olsun. Ne ondan önce, ne de ondan sonra kendisinden daha güzel bir öğretici görmedim. Vallâhi beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü. Namazı kıldırıp bitirince bana şunları söyledi:

“Bu ibadetin adı namazdır. Namaz kılarken dünya kelâmı konuşulmaz. Çünkü namaz tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktan ibarettir.” Yahut buna benzer bir şey söyledi. Ben de:

“Yâ Rasûlallah! Ben yeni Müslüman oldum. Allah Teâlâ İslâmiyet’i gönderdiği halde hâlâ kâhinlere gidenlerimiz var!” dedim. Bana:

“Sen kâhinlere gitme!” buyurdu. Ben tekrar:
“Aramızda uğursuzluğa inanan adamlar var” deyince de:
“Bu onların gönüllerinde hissettikleri bir duygudur. Bu duygu onları işlerinden alıkoymasın” buyurdu. (Müslim, Mesâcid, 33)

Allah Resûlü aleyhissalatü vesselamın çevresinde yetişen üvey oğlu Ömer bin Ebî Seleme şöyle der:

“Ben Resûlullah’ın (asm) himâyesinde ve gözetiminde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken elim tabağın her tarafında dolaşırdı. Allah Resûlü (asm) tatlı bir dille bana:
“Yavrum, besmele çek, sağ elinle ve hep önünden ye!” buyurdu. Bundan sonra yemeklerimi hep Allah Resûlü’nün ifade buyurduğu şekilde yedim.” (Buhârî, Et’ime, 2)

Bu hadis-i şerifin bazı rivayetlerinde Efendimiz’in:
“Sofraya yaklaş, yavrucuğum!” diye söze başlaması, eğitimdeki şefkat ve merhamet üslûbunun ne güzel bir göstergesidir. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 519)

Bu olayda Allah Resulü’nün (asm) tavsiyelerinin çok kısa, özet ve açık olduğunu görüyoruz. Böyle cümlelerin ezberlenip anlaşılması kolay olur. Nitekim Resûlullah’ın (asm) bu sözleri, evlatlığı Ömer’e tesir etmiş ve hayatı boyunca hiç aklından çıkmamıştır. Çünkü o: “Bundan sonra yemek yiyiş tarzım hep böyle oldu” demektedir.

Abbad b. Şurahbil (ra) anlatıyor:

Amcalarımla birlikte Medine’ye geldim. Bahçelerin birine girdim ve başaklarından bir kısmını ovmaya başladım. O esnada bahçenin sahibi geldi, elbisemi aldı ve beni dövdü. Bunun üzerine Resûlullah’a (asm) gelip şikâyetçi oldum. Bahçe sahibine birkaç kişi gönderdi. Onu alıp getirdiler.

“Niçin böyle yaptın?” diye sordu. O zât: 

“Yâ Rasûlallah, bahçeme girdi, başaklarından aldı ve onları ovaladı” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (asm):

“Cahil iken öğretmedin, aç iken doyurmadın! Elbisesini ona geri ver!” buyurdu. Sonra da bana bir veya yarım vesk (yiyecek) verilmesini emretti. (Nesâî, Âdâbu’l-Kudât, 21; Ebû Dâvûd, Cihâd, 85)

Enes b. Mâlik (ra) şöyle nakleder:

Mescidde Resûlullah (asm) ile beraberken bir bedevi geldi ve mescidin içine idrarını yapmaya başladı. Ashab-ı kiram “yapma, etme” diyerek adamı bu işten vazgeçirmeye çalışırken Resûlullah (asm):

“Ona dokunmayınız, işini bitirinceye kadar serbest bırakınız” buyurdu. Ashâb-ı kiram da bedevîyi kendi hâline bıraktılar. Bedevî ihtiyacını giderince Allah Resûlü (asm) onu yanına çağırıp şu nasihatte bulundu:

“Bu mescitlerde bevletmek ve büyük abdest bozmak uygun değildir. Bu mekânlar Allah Teâlâ’yı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’ân okumak için yapılmıştır.” Veya buna benzer şeyler söyledi. Sonra oradakilerden birine emretti, o da bir kova su getirip kirlenen yere döktü. (Müslim, Tahâret, 100)

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı