Alışırsın!

MUHLİS KILIÇ

Alışamazsın diyorlar ya, öyle değil. Alışırsın. Öyle bir alışırsın ki, alıştığının farkına bile varamazsın. Alıştığını unutursun. Unutmadığın bir şey var mı ki? Unutuyor insan. Zaten unutkan bir varlık değil mi? Evet, mayasına unutmak da katılmış insanın. ‘Unutmak zaman alıyor.’ der Eddi Anter, unutmak gibi ‘Alışmak da zaman alıyor.’ diye de ekler. Evet sadece biraz zamana ihtiyaç var alışmak ve unutmak için.

Aslında unutmak, bazen güzeldir. Tıpkı sevmek gibi, özlemek gibi unutmak da güzeldir. Ama dedim ya, bu bazen böyledir. Bazen de unutmak, kişinin kıyameti olur. Rabbini unutanı, O da unutuyor çünkü. Hatta insana, kendisini unuttuğunu da unutturuyor Allah.  Öyle olunca da insan, imtihan gerçeğini unutuyor.

Bu hayat imtihan hayatıdır. Bizi yaratan, hangimizin daha iyi ve güzel olacağını denemek için yarattı. Hayat gibi, ölüm de bunun için vardır. Yüce Rabbimiz Kur’an’da, insanları bazen açlıkla, bazen yoksullukla, bazen de mallardan ve canlardan eksilterek imtihan edeceğini bizlere bildiriyor. Yine insanların darlıkla imtihan edildikleri gibi, bollukla da imtihan edildiklerini Kur’an’dan öğreniyoruz. Allah, kullarından ancak günah kirini gidermek ve onları tertemiz yapmak için insanları imtihan ediyor.  Bu anlamda yaşadığımız olaylar, sırf tesadüf sonucu ortaya çıkmış durumlar değildir.

İnsanların bir kısmı, Rablerinin çağrısına onun istediği bir şekilde yaşayarak, iyiliği bir yaşam tarzı haline getirerek cevap veriyor. Bir kısmı, bu çağrıya olumsuz cevap veriyor ve isyan ediyor. Diğer bir kısmı ise bu çağrıyı cevapsız bırakıyor ve adeta öylesine yaşıyor. Evet, evet bu kimseler öylesine yaşıyorlar.

Bizler yaşadığımız her günü, imtihan bilincini kuşanarak yaşamalıyız. Hayata, Rabbimizin bak dediği yerden bakabilmenin çabasını sürekli gösterebilmeliyiz. Böyle yapmalıyız ki, etrafımızda gelişen olayları doğru bir şekilde değerlendirebilelim. Sahip olduklarımızın, ya da daha doğru bir ifadeyle sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeylerin, bizlere emanet olarak verildiğini unutmayalım. Bize emanet olarak verilenlere hak ettiklerinden daha fazla anlam yüklemeyelim, daha çok değer vermeyelim. Ve öyle yapalım ki, onları kaybettiğimizde çuvallamayalım, Rabbimize sırtımızı dönmeyelim.

 İmtihan bilincinden yoksun insanlar, yaşadıklarını doğru bir şekilde algılayamazlar. Etraflarında olup bitenlere anlam veremezler. Onlar her şeye, hak ettiğinden fazla anlam yüklerler. Mesela bu insanlar evliliğe, çocuk sahibi olmaya ya da mal mülk sahibi olmaya çok fazla anlam yüklerler. Hatta bazen giydikleri elbiselere dahi öyle anlamlar yüklerler ki, görmeyin. Ve bu insanlar, birçok şeye alışamayacaklarını düşünürler. Alışamayacaklarını düşündükleri durumların, aslında birçok insanın başına geldiğini görmezler ya da görmek istemezler. O yüzden sahip olduklarını kaybetme korkusuyla yaşarlar bu insanlar. Ve bu yüzden sahip oldukları nimetlerin tadını da çıkaramazlar.

 Annesizliğe alışamayacaklarını düşünen bu insanlar, etraflarında annesiz büyüyen çocukları görmezler.

Eşi olmadan yaşayamayacaklarını düşünen bu insanlar, dul halleriyle çocuklarını yetiştirmeye çalışan insanları görmezler.

Bu insanlar, evsizliğe alışamayacaklarını düşünürken, evsiz kalmış milyonlarca insanı görmezler.

Kimileri de arabasız yapamayacaklarını söylerler, oysa etrafında arabası olmayanların sayısı epeyce çoktur.

Çocuğunu kaybetme korkusu yaşayan, çocuğu öldüğünde dayanamayacağını, onsuz hayatın kendisine zindan olacağını düşünen bir baba, etrafında çocuğu olmayan insanların yanı sıra, çocuğunu kaybetmiş insanların da hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiklerini görmez.

Ve tabi ki;

‘Çocuğum öldü, davam değil.’ diyen yiğit kimselerden de haberdar değildir bu kimse.

Belki uç bir örnek olacak ama böyle diyene de rastladım ben. ‘Ağabey ben telefonum olmadan yaşayamam.’

Aslında mesele, bu dünyada, her ne olursa olsun, sahip olmadan yaşayamayacağımızı düşündüğümüz şeylerin hiçbiri olmasa bile yaşayabileceğimiz meselesi.

Alışamayacağımızı düşündüğümüz her ne varsa, bir gün imtihan gereği başımıza gelebilir. O zaman, onlar olmadan da olacağını görmeliyiz.

Alışabilmeliyiz çünkü bu hayat, imtihan hayatıdır.

Allah bizleri, bizler birer meslek sahibi olalım diye yaratmamış. Anne ya da baba olalım diye de yaratmamış.

Kurtuluşa erenler sadece evli kimseler olmayacak. Mala, mülke sahip olmak da kurtuluşun şartı değildir.

Bu dediklerimizi, yukarıda bahsettiğimiz nimetleri değersizleştirmek için söylemiyoruz elbette. Dediğimiz şu: Bizler, Allah’a kulluk etmek için yaratılmışız. Nihai hedefimiz bu olmalıdır. Diğer şeyler, bir oyalanma, bir oyun ve bir eğlenceden ibarettir. Aldanıştır, dünyanın süsüdür.

İlla alışamayacağımız bir şeyler arıyorsak söyleyeyim:

Cehennemin azabına alışamayacağız.