Âlimler Birliği Kongresi

Ahmet Varol

29 Haziran Salı akşamı Grand Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği Üçüncü Genel Kurulu’nun açılış toplantısına katıldık.

plantının ev sahipliğini de İDSB (İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği) yaptı.
Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği’nin daha önce de İstanbul ve Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen muhtelif toplantılarına ve genel kurul toplantılarının açılışlarına katılmıştım. Fakat bu genel kurulunun açılışına ilgi ve katılımın öncekilere nispetle daha fazla, özellikle de bu toplantıda heyecanın daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Biz de ailece katıldık Allah’ın izniyle.
Müslüman Âlimler Birliği’nin İslâm dünyasında artık daha çok tanındığı, teşkilata ve çalışmalarına ilginin de bayağı arttığı anlaşılıyor. Temennimiz hem temsil hem de hitap alanının daha da genişlemesi böylece ümmetin salih âlimlerin öncülüğünde ve sahih ilmî temeller üzere bir ittifak sağlamasına vesile olmasıdır.
Son dönemde birçok uluslararası toplantı ve etkinliğe olduğu gibi Müslüman Âlimler Birliği’nin Genel Kurulu’na da damgasını vuran hadise Mavi Marmara veya bir diğer isimlendirmeyle Özgürlük Filosu katliamı oldu. Siyonist işgalciler böyle bir katliam gerçekleştirmekle aslında kendilerini bataklığa sapladılar. İslâm âleminin Filistin davası konusundaki duyarlılığının ve işgale karşı tavrının daha da güçlenmesine sebep oldular. Şimdi hizmetlerindeki medya organlarını ve mensuplarını kullanarak kendilerini temize çıkarmaya ve kendilerine de “haklılık payı” verilmesini sağlamaya çalışıyorlar. Ama yaptıkları çalışmalar daha da bataklığa saplanmalarına ve çıkmaza sürüklenmelerine sebep oluyor. Çünkü kullandıkları malzemeler ve iddialar bundan önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere tamamen saçmalıklardan ibaret. Benzer saçmalıkları geçmişteki propaganda savaşlarında da kullanmışlardı. Ama artık savunma malzemesi değil işgalci siyonistlerin tutarsızlıklarını ortaya koymada insanların gözlerini daha çok açmaya vesile olan araçlar niteliği taşıyor.
Toplantıya Mavi Marmara yolculuğunun damgasını vurması en başta İslâm âleminin dört bir yanından gelerek İstanbul’da toplanan değerli ilim adamlarının Gazze’ye doğru yola çıkma ve insanlık dışı ambargoyu etkisiz hale getirme çabalarına bizzat katılma niyetlerini açıklamalarıyla oldu. Gerek bu tavır ve gerekse dünyanın değişik ülkelerinden yapılan Gazze’ye yolculuk açıklamaları işgalci saldırganın uyguladığı ambargonun etkisini kaybetmeye başladığını gösteriyor. Bizim de amacımız buydu. Yani insanlık dışı ambargonun ve ablukanın tamamen etkisiz hale getirilmesi. Bunu filo yola çıkmadan önce yapılan görüşmelerde gündeme getirmiş ve yardım gemileri Gazze’ye ulaşsa da ulaşmasa da amacın tahakkuk edeceğini vurgulamıştık. Filoyu organize eden arkadaşlarımız da bu görüşteydi. Ulaşması durumunda deniz yolunun açılması ve ablukanın etkisiz hale getirilmesi suretiyle, engellenmesi durumunda ise dünyadaki vicdan sahiplerinden gelecek tepkilerle ve işgalcilere karşı gösterilecek tavırlarla amaca ulaşılacaktı. Eğer ki işgalci, gemilerin önünü açıp da ablukayı kaldırmayı, deniz yolunun da uluslararası hukuk ve deniz ulaşımı nizamına göre kullanılmasını kabul etseydi kendi hesapları açısından da daha az zararla çıkacaktı. Tercihini engelleme yönünde kullanmak suretiyle sürecin tamamen aleyhine dönmesine sebep oldu. Korsanlık operasyonu ve katliam gerçekleştirmek suretiyle vahşi yüzünü tüm insanlığa göstererek tepkilerin iyice büyümesine, tüm insanlık nezdinde mahkûm edilmesine yol açtı. Biz inanıyoruz ki Allah’ın izniyle önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerle işgalcinin zararı günden güne büyüyecektir. Ama bizim de her şeyi gidişata bırakmayıp yükselen ilgi ve heyecanı iyi değerlendirmemiz, işgalci siyonisti köşeye sıkıştırma fırsatını iyi değerlendirmemiz gerekir.
Toplantının açılış oturumunda özellikle Türkiye dışından gelen misafirlerin konuşmalarında Özgürlük Filosu hareketine ve Türkiye’nin halkıyla, hükümetiyle bu konuda ortak tavır sergilemesine, gerçekleştirilen cesaretli çıkışa yönelik övgüler dikkat çekiyordu.
Biz bunu daha önce de muhtelif yazı ve yorumlarımızda dile getirmiş, Filistin, Kudüs ve Mescidi Aksa davasına sahip çıkmanın bu ülkenin halkıyla, yönetimiyle İslâm âlemindeki itibarını artıracağını, bileğini güçlendireceğini, hatta uluslararası güçler karşısındaki konumunu da çok daha güçlü hale getireceğini değişik vesilelerle vurgulamıştık.
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın kürsüye çıkması esnasında katılımcıların gösterdiği ilgi, heyecan ve tezahürat da Mavi Marmara davasının artık Müslüman kamuoyunda sembolleştiğini, özel bir anlam kazandığını ve bayraklaştırıldığını gösteriyordu.
Konuşmalardan aldığım bazı notlara ve bu notlarla bağlantılı değerlendirmelere inşallah müteakip yazıda yer vereceğim.

VAKİT