İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ / STAR
Necmettin Alkan ve Uğur Üçüncü’nün hem hazırlayıp hem de esaslı makalelerle katkı sunduğu, Murat Yılmaz, Sonay Üçüncü ve Muzaffer Başkaya’nın ciddî makalelerinin yer aldığı Ali Şükrü Bey Mücadeleyle Geçen Bir Ömür isimli kitabın ikinci baskısı son zamanlarda ses getiren yayınlara imza atan Kronik Yayınları’ndan çıktı. Türkiye, bugünü yakın tarihle, yakın tarihi bugünle iç içe geçmiş olan bir ülke. Bu sebeple yakın tarihe dair söylenen şeylerde ideolojik yaklaşım, hissiyat, aktüel siyaset ve maslahat kaygısından mücerred pek fazla çalışma yapılamamaktadır. Salt ilmî kıstas ve soğuklukla hazırlanmış kimi eserler bile kötü niyetli insanların itham ve iftiralardan azade kalamıyor.
Ali Şükrü Bey ve cinayeti yakın tarihimizin tesiri bugün de hissedilen mühim ve feci bir vakasıdır. İlk defa bu çalışmada Ali Şükrü Bey derli-toplu ele alınmış, yazarlar meseleye sadece salt tarih ilmi ve hakikatin açığa çıkması zaviyesinden yaklaşmışlardır. Bu eser, kanaatimizce Necmettin Alkan’ın hazırladığı ve yine Trabzon Büyükşehir Belediyesi hizmeti olan Ali Şükrü Bey’in Makaleleri-Tarih, Medeniyet ve Siyaset unvanlı çalışmayla birlikte mütalaa edilmelidir. Ali Şükrü Bey-Mücadeleyle Geçen Bir Ömür unvanıyla ikinci baskısı yapılan bu kitaptaki kimi bilgi ve tespitlerin bigâne kalınmayacak kalitede olduğunu zannetmekteyiz. Mesela Uğur Üçüncü›nün ‘Ali Şükrü Bey’in İttihadçılığı ve İttihadçılarla İlişkisi Hakkındaki Tartışmalar’ unvanlı makalesi bu evsaftadır.
Kitabın ilk baskısında yer alan birkaç zühul eseri ve esasa müessir olmayan maddî hata da tashih edilmiş ve eser tam bir kaynaklık vasfı kazanmıştır.
BÜYÜK VE MUKADDES CİHAD
Cami/Vaaz Kürsüsündeki İslamcı İttihadçılar çalışmamızda daha teferruatlı olarak incelediğimiz isimlerden biri olan Ali Şükrü Bey’in dinî hassasiyetleri hayatı ve siyasî faaliyetleri ele alınırken merkezî bir yer işgal etmektedir. Kendisi Hüseyin Kazım Kadri ve Mehmed Akif gibi cami/vaaz kürsüsündeki heyecanlı irşadıyla da maruf biriydi. Hüseyin Kazım Kadri, İttihat ve Terakki devrinde Selanik Valisi olarak kürsüye çıkardı. Akif’in bilhassa Kastamonu ve havalisindeki, Ali Şükrü Bey’in de Kayseri’deki vaazı millet ve memleket yolunda ciddî hizmetlerdi. Merhum Kadri ve Mehmed Akif gibi Ali Şükrü Bey’in de ayetleri meallendirişinden yola çıkarak söylersek kendisi de Arapçaya vakıf ve hâkim biridir. Millî Mücadele’nin en hararetli hengâmında Kayseri Ulu Camii’nde verdiği ve bilahare “Anadolu’nun Büyük ve Mukaddes Cihadı” unvanıyla 24 Eylül 1337[1921]’de Sebilürreşad’da yayınlattığı vaazı tek kelimeyle nefistir. Kanaatimizce üslubu korunarak ama lisanı biraz sadeleştirilerek ortaokul ve liselerde ders olarak okutulmalıdır.
Merhum, bu vaazında her vesileyle İngilizlerin nasıl “alçak” ve “aşağılık” olduklarından bahsetmekte, Müslümanları İngilizlere karşı tetik ve teyakkuzda olmaları hususunda ikaz etmektedir. İslam âlemindeki ve bilhassa Mondros Mütarekesi ertesinde yurdumuzdaki vaki işgaller hep İngilizlerin işidir. Mondros Mütarekesi’ndeki hükümlerle bilahare tatbik edilen işler arasında muazzam bir fark vardır. İngilizler, Türkleri mahvetmeden, yeryüzünden silmeden İslam dünyasında tam manasıyla hâkimiyet tesis edemeyeceklerini bilmektedir. Şükür ki, İslam âlemi de bunun farkındadır ve bilhassa Hint Müslümanları, hilafetin ve Türk Milleti’nin kurtarılması için her açıdan İngilizleri tazyik etmektedir.
Anadolu’daki işgale karşı mukavemet gösterenler hakikî Müslümanlardır. İngilizler parayla tıyneti, karakteri bozuk bazı Müslümanları ve idarecileri satın almış ve bunlar başlarda İngilizlerin emrine girip hizmet etmişlerse de, onlar artık Millî Mücadele’ye zarar veremeyecek bir hale gelmişlerdir. İngilizler dessas, sahtekâr, yalancı, tezviratçıdır. Musul’u, İstanbul’u bu şekilde işgal etmişlerdir. Merhum Ali Şükrü Bey, İstanbul’un işgalinden bahsederken “İstanbul işgal ediliyor. Makâm-ı Hilafet esir ediliyor, Meclis-i Millî dağıtılıyor, münevverler teb’id ediliyor ( uzaklaştırılıyor) ve İngiliz uşaklarından mürekkeb bir Ferid Paşa kabinesi tekrar işleri eline alıyor” demektedir.
Ali Şükrü Bey, İngiliz Muhibleri Cemiyeti hakkında belki de bugüne kadar söylenen en ağır sözlerden birini sarf ediyor. Hatta bazı çalışmalarda bu cemiyette taktik gerekçelerle bulunmuş olabileceği ima edilen eski Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey bile Ali Şükrü’nün öldürücü oklarından azade kalamıyor.
HAİN-İ DİN VE VATAN OLANLAR
Ali Şükrü Bey, sadece vatanın kurtarılmasının tam bağımsızlık için yetmeyeceğini, memleketin nüfuz mıntıkalarına bölünmesinin de kabul edilemeyeceğini, çünkü kapitülasyonlar var oldukça hakikî bağımsızlığın mevcut olamayacağını vurgulu şekilde ifade etmektedir. Ali Şükrü Bey, İngilizlerin halifeyi zorladıklarına, ona bazı işleri zorla yaptırdıklarına kanidir, ancak ne olursa olsun bu kabul edilebilir şey değildir. Millî Mücadele aleyhindeki fetvayı yayınlayan Şeyhülislam’ı bir cami kürsüsünde olmasına rağmen Hint Müslümanlarının lisanıyla bir güzel haşlamaktadır. Merhum bir gazete haberinden yola çıkarak İngilizlerin niyetinin Halifeye, Şeyhülislam’a ve namussuz hükümet adamlarına dayanarak, kendilerini fazla zahmete sokmadan işgali oldu-bittiye getirmek olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “Allah cümlesini ve cümlemizi ıslah eylesin. Hain-i din ve vatan olanları kahr etsin!”.
Hem artık tarihin konusu olan İttihadçılık hem de kıyamete kadar varlığını ve tesirini devam ettireceğini zannettiğimiz İslamcılık ülkemizde hem yanlış bilinmekte hem de haksız, insafsız itham, hatta iftiralara maruz kalmaktadır. Ali Şükrü Bey İttihadçı bir İslamcı ya da İslamcı bir İttihadçı idi. Millî Mücadele’nin 1919-1922 aralığında bazı Trabzonluların suikast ve cinayetlere maruz kalmalarının yegâne ya da esas sebebi onların İttihad-ı İslam bayraktarı olan Enver Paşa’ya olan alaka ve muhabbetleriydi.