Şu an Suriye rejiminin Ulusal Uzlaşı Bakanı olan Ali Haydar, Türkiye kamuoyu ile 2012 yılının nisan ayında tanıştı. Radikal gazetesi köşe yazarı Fehim Taştekin'in bir röportajı ile Türkiye kamuoyuna takdim edildi.
O tarihlerde, Taştekin şu an yaptığı gibi Suriye ordusunun kontrol ettiği Halep'te, Suriye ordusuyla birlikte savaşan unsurlarla zafer işareti yapmıyor, “muhalifler” ile görüşüyordu.
Bu takdimi Taştekin'in cümleleri ile hatırlatalım: “Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi, Suriye içindeki rejim ile silâhlı muhalefet arasında sıkışıp kalan muhalif partilerin önde gelenlerinden biri.” Peki ne diyordu bu “önde” gelen muhalif Ali Haydar? “Muhalif Sosyal Milliyetçi Partisi lideri Ali Haydar'a göre, dış destekli silâhlı gruplar devrim sürecini çalıyor. Gerçek muhalefet, silâhlı muhalefetle devlet arasında kurban ediliyor.”.
Röportajın zamanlaması epey manidardı...
Suriye'de henüz el-Kaide'nin olmadığı ve Özgür Suriye Ordusu’nun ortaya epey spontan şekilde çıktığı günler. Rejimin barışçı göstericileri tanklarla, kurşunlarla bastırması üzerine, mahalle delikanlılarının beylik silâhlarını alıp gösterici arkadaşlarını korumak için sokağa çıktığı günler. Yani devrimin, isyanın en masum zamanları.
Taştekin'in sunuşu ile “gerçek muhalefet”in temsilcisi olan Ali Haydar, Lübnan'da Suriye rejimi muhaliflerine kan kusturan Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi lideriydi. Taştekin SSMP hakkında biraz google araması yapsa, partinin muhaliflerinin parti ambleminin Nazi'lerin sembolü olan svastika'dan ilhamla geliştirildiğine yönelik iddialarını okumuş olurdu. Partinin 1930'ların ortasında Nazizm ve Hitler'den etkilenmiş kişiler tarafından kurulduğunu da bu basit internet taramasında öğrenebilirdi. Bu partinin ideolojisinin Hafız Esed'e yol gösterdiği ve rejimin ideolojik arka planının bu partinin bazı fikirlerinden alındığını öğrenirdi. Hafız Esed'in eşi Enise Esed'in akrabalarından birinin partinin üst düzey yöneticilerinden olduğunu da elbette. Esed rejimi ile SSMP arasındaki iş birliğinin ideoloji düzeyinde kalmadığı ve Suriye rejiminin özellikle Lübnan'daki kirli işlerini bu parti üzerinden yaptırdığı da sır değil. Parti'nin sadece Lübnan'da değil, Avrupa'da gerçekleştirdiği kanlı terör eylemlerinin Suriye istihbaratı tarafından organize edildiği uluslararası medyada çokça yer buldu.
Yani bu partinin Suriye muhalefeti ile hiçbir ilişkisi yoktu, rejimin paravan örgütü idi.
Ve rejimin PR kampanyası dâhilinde yaptığı muhaliflik pozu da pek uzun sürmedi.
Ali Haydar, bu röportajdan birkaç ay sonra, 2012 yılında Esed'in kabinesine girecek ve şu an üstlendiği görev olan Ulusal Uzlaşı Bakanlığı'na atanacaktı. Bakan olduktan sonra bile Fehim Taştekin'in Ali Haydar'ın muhalifliğine dair inancı değişmedi. 2015 yılında kaleme aldığı bir köşe yazısında, Esed rejiminin kendine muhalif unsurları bile kabineye alarak ne kadar uzlaşıya açık ve demokrasi yanlısı bir rejim olduğuna dair inancını belirtti: “Muhaliflerin hükûmete katılmaları konusundaki tutumları da yeni değil. Daha önce Kadri Cemil ile Ali Haydar gibi muhalif isimler ulusal uzlaşı hükûmetine katılmıştı. Cemil sonradan muhaliflerle görüşmeler konusunda yönetimle ters düşünce hükûmetten ayrılmak zorunda kaldı. Yönetim Esed’e git demeyen ama ülkeyi muhalifleri içine alacak yeni bir hükûmet, parlamento seçimleri ve anayasal değişikliğe götürecek formülü müzakere etmeye açık.”.
Ali Haydar son günlerde yeni bir girişim ile gündemde.
Malum Esed orduya asker bulmak konusunda sıkıntı içinde olduklarını açıkladı. Kürt aktivistlere düzenli idam cezası uygulamaları ile tanınan İran rejiminin Cumhurbaşkanı Ruhani, seçildikten sonra ilk defa İran Kürdistanı’na bir ziyarette bulundu, İran resmî haber ajansının Kürtçe yayın yapacağını açıkladı.
Bu sırada da, Salih Müslim'in tam olarak ne dediği netleşmeyen, farklı anlamlar çıkarılmaya müsait, “Baas rejimi ile anlaşırsak YPG Suriye ordusuna katılabilir.” beyanı geldi.
Yine tam bu sırada, Türkiye'de PKK ateşkesi sona erdirdi.
Rejim ve PYD içindeki bir grubun rejimle olan görüşmelerini sağlayan isimlerden biri de meşhûr “gerçek muhalif” Ali Haydar idi.
Nisan ayında Kamışlı'ya giden Ali Haydar, PYD yetkilileri ile görüştü. “Kürt güçlerine gerekli olan tüm askerî gücü sağlıyoruz.” dedi. Rojava'nın statüsüne ilişkin rejimle PYD arasında görüşmelerin olumlu ilerlediğini de not düştü.
Yine Salih Müslim'in geçtiğimiz günlerde “İran Esed’in yanında yer almamızı istiyor.” sözleri bir yerde dursun.
Bu hikâyenin bir yüzü.
Ancak hikâyenin diğer bir yüzü daha var.
O da PYD'nin içinde rejimle ittifak yapmaktansa, Türkiye ile çalışmak isteyen bir kanat.
Uzun uzun, PYD'nin Suriye rejimi ile devam ettirdiği ilişkiyi, rejimin partiye sağladığı maddî, askerî yardımın boyutlarına girmek niyetinde değilim. Aynı şekilde PYD-Türkiye-Barzani arasında, Suriye krizinin başından beri devam eden inişli çıkışlı görüşme trafiğinin de detaylarına girmeyeceğim.
Ancak, kulağa klişe gelse de: Bir dönüm noktasında Türkiye-PYD ilişkileri an itibari ile.
Dikkat edilirse, Türkiyeli yetkililer ısrarla şunu vurguluyor: Türkiye'nin son askerî operasyonu IŞİD ve PKK'yı hedef alıyor.
Yani PYD hedef listesinde değil.
Bu böyle kalabilir, hatta Türkiye ile PYD arasında belli konularda ortaklık da geliştirilebilir.
Eğer PYD rejim ve Türkiye arasında bir karar verebilirse...
PYD, Amerika'nın da baskısı ile İran aksından, Türkiye ve Barzani ile iş birliğine açık bir noktaya gelirse, bu ilişki gelişebilir.
Şimdi tekrar gündeme gelmek gerekirse:
Belki de, PKK'nın ateşkesi bozmasının cevabı Türkiye'de değil, Suriye'dedir.
Belki de, bu saldırıların hedefi, bölge Kürtler'i ile Türkiye'nin diyalog çabalarına yöneliktir.
Muhtemelen bu sorunun cevabını Ali Haydar bilir...
Türkiye Gazetesi